Nazan Sezgin [sevimnazan@gmail.com]
KASTAŞ yayınevinin 1990 yılında yayınladığı bir kitap elime geçti.Leonard Hartıll adlı bir yazarın 1928 yılında Amerikada basılmış kitabını Türkçeye tarihçi Dr. Sipahi Çataltepe çevirmiş.. Yazar Hartıll kitabını Ermenistanda Tarım Üretme çiftliği kurarken 2 yıl birlikte çalıştığı Ohannes Apresyan’ın anlattıklarına göre ve onun ağzından yazmış.. Apresyan Yüksek Ziraat Mektebinde öğrenci iken 1914 te çarlık Ordusunda askere alınmış ve yüzbaşılığa kadar yükselen bir Azerbaycan Ermenisi imiş. Hankendi’den varlıklı bir çiftçinin oğlu . Suşada Azeri çocuklarıyla birlikte okula gitmiş, çiftlikte ırgatları Türkmüş. Bulundukları coğrafyada Türkler çoğunluk Ermeniler azınlıkmış. Türkler küçük çiftçi, göçebe çoban , şehirli ve kültürlü Türk olmak üzere üç çeşitmiş. Genellikle Ermeni köylüleri gibi onlarda fakirmiş. Bütün menfi propagandalara rağmen Azerileri severmiş. Askere alındığında Polonya/ Almanya sınırına gönderilmiş. Rusyada ihtilal patlayıp çarlık Ordusu dağılmaya başlayınca güç bela Kafkasyaya dönebilmiş. Çoğunluğu Ermeni, subayları Rus olan yeni bir alaya verilmiş. Rus Ordusu ihtilal nedeniyle kendiliğinden çözülüp çekilmeye başlayınca Osmanlı Ordusu Kafkasyayı işgale başlamış. Türkler Baküya hatta Tebrize kadar ulaşmış. Bu olaylar bizim türkülerimize de yansımıştır ; Kafkas Dağlarında Çiçekler Açar/ Altın Güneş Vurmuş Sırmalar Saçar/ Bozulmuş Moskof Yel Gibi Kaçar… Gerisini hatırlamıyorum , çocukken yaşlılardan dinlemiştim. Şimdi bu türkü İzmirin Dağlarında çiçekler açar…. şeklinde çalınıp söylenmekte. Bu arada kendi gibi varlıklı bir ailenin kızıyla evlenmiş olan Ohannes, Türklere esir düşmüş ve ganimet cephaneyi Erzuruma taşımakla görevli esirler arasına alınmış. Aklı karısını bulmakta olduğu için kaçmış. Esir düşüp angaryaya koşulduğu, kötü muamele de gördüğü halde Türkler aleyhinde konuşmamış, hatta köylü Türk askerlerini gizli bir takdirle anmış,kendi aralarında iyi kalbli ve sakin bu insanların atalarından gelen gelenekleriyle nasıl müthiş bir hırsla savaştığın bildiğini yazmış. . Büyük badireler atlatan Ohannes , Arap Asıllı bir Osmanlı subayı sayesinde ölümden kurtulup karısını bulmuş. Maalesef Mondros Mütarekesi ile Türk Ordusu geri çekilince Taşnak çeteleri yeniden faaliyete geçmiş . Kars tekrar düşmüş. Sınır bölgelerindeki Türk ve müslüman köyleri kazınmış. Yazar Taşnakların yaptıkları karşısında hasta olduğunu söylemiş.Savaşta insanların ya canavar ya da aziz olduğundan bahsetmiş.Bu evrensel bir kuraldır. Bulduğu üç küçük kız çocuğunu Karstaki Amerikalıların yetimhanesine göndermiş. Ohannes, Taşnakların asıl faaliyet alanını Anadoluda bulduğunu, Anadoludaki Amerikan,Alman,Fıransız Kolejlerinin kültür kuluplerinin Taşnaklar için kontrol dışı bir sığınak gibi olduğunu yazmakta. İfadesinden ne Taşnakları, ve ne beyaz ne de bolşevik Rusları hiç sevmediği anlaşılıyor. Ruslar Ermenileri cahil ve köylü ve doğulu bulup dansları , müzikleri ve kıyafetleri ile alay edermiş.Şalvarlı Rus, toprakla alınıp satılan serf olduğunu ne de çabuk unutmuş!. Osmanlı Ermenilerinden Katolik olanlarında Gıregoryen Ermenileri küçümsediği, hatta aralarında evlenmelerin bile çok zor olduğu da bilinen bir gerçek.Ohannes’in Kafkasya Ermenileri hakkında anlattıkları şaşırtıcı, harabelere bakılırsa evleri binlerce yıl öncesindeki gibiymiş, bir odadan ibaret tek katlı evler, ortada toprağa gömülü ve içinde ancak yemek pişerken tezek yakılan bir çukur, kışın hayvanlarla beraber o izbede barınan bitlenmiş insanlar ,yere serilen yataklar ve damda dumanın çıktığı bir delik. Pencere yok .Pislik ve sefalet içinde bir hayat..Ohannes kendi anlatıyor,ben de aktarıyorum, özetle tabii. Hani bunlar mimardı? Balyan ,Malyan …..Ermeniler olmasaydı biz göçebeler başımızı sokacak dam bulamazdık falan, filan….!
Bu izbe evlerde kurt ulumalarının köpek havlamalarına karıştığı uzun kış gecelerinde çocuklara Türklerin ve müslümanların ne kadar korkulacak insanlar olduklarına dair ” hekat”lar anlatılırmış.Kafkasyanın geçmişte Abbasilerle Hazarlar, ,Gürcülerle Türkmenler arasında savaşlara tanık olduğu düşünüldüğünde buna da şaşmayalım.Cahil ve kindar sözde din adamlarının da katkısı da unutulmamalı.
Ya yenip içilenler? Yazar, insanların gün ağarırken kalkıp bir dilim ekmekle bir bardak votka içip tarlaya çalışmaya gittiğini , saat 8 e doğru ekmek ve suyla kahvaltı ettiğini , öğleni peynir ekmekle geçiştirdiklerini, akşam bir toprak çömlek etrafında toplanan ev halkının elleriyle bu kaba daldıklarını yazmakta. Biz olmasaydık bunlar (yani biz), aç kalırdı diyen Ermenileri yücelten kaynakları hatırlıyorum,ister istemez gülüyorum. Kadınların düşük bir sosyal durumda olup çocuklarıyla yemek yediği (belli ki çileli köylü kadınları) , dünyaya kapalı Ermeni köylerinde,herkesin tamir işinden anladığı, erkeklerin kendi evini yaptığı,izbe evlerin ya yontma taştan ya da kerpiçten, yerine göre tabii, olduğu anlatılmakta.Tırahom Ermeni köylüleri arasında yaygınmış. O şartlarda başka illetlerde mutlaka vardı..Anlaşılan Türkiye Ermenileri, içlerinde bugün de fakirleri olmakla birlikte Kafkasya Ermenilerine göre refah içinde yaşamışlar ve dünyaya açılmışlar ama rahat onları rahatsız etmiş olsa gerek. Amasyada, Merzifonda ,Kayseride, pek çok yerde Ermeniler herhalde tek odalı izbede yaşamıyordu. İzmirde Balyozoğlu konağı(şimdi olmayan Karataş Ortaokulu), sonradan kordonda Atatürk Müzesi olan Sivrihisarlıyan kaşanesi v.s Türkiyede Ermeni refahının bildiğimiz delilleri. Ama Kafkasyanın zavallı Ermenileri altunyan,kuyumcuyan,sarrafyan,Balyan ve Gülbenkyan olmaktan çok ötede , yarı aç yarı tok yaşayan, cahil, sefil köylüler. Varlıklı olanlar Ruslarla iş yapan ve onlara yaltaklanan müteahit takımı imiş. Ruslar Ahilkelek ve Kars’ı müstahkem şehirler haline getirmiş ve sadece yol yapmış,Osmanlı toprağını kolay işgal edebilmek için. Ermenilerin o dönemdeki sosyo-kültürel durumunu da Ohannes uzun uzadıya anlatmış, biz burada özetlemeye çalıştık.
Taşnaklar , Rusların Kafkasyadan çekilmesi üzerine 28 Mayıs 1918 de Bağımsız Ermenistan Cumhuriyetini ilan etmiş. Fakat tecrübesiz ve kötü yönetimle muhaliflerini yargılamadan öldürerek halkta nefret uyandırmışlar. Mavzeristler bunların tetikçileri imiş. Üstelik çetecilikten başka bir şey bilmedikleri için yaklaşan Türk ordusu karşısında çil yavrusu gibi dağılmışlar.Bu yeniden gelenler Karabekir Paşa’nın ordusudur,benim yetişemediğim gazi dedem de bu ordunun genç bir subayıdır.Büyük Karabekir Paşa , Falih Rıfkı Atay tarafından Çankaya kitabında bizim nesile gerici ,Yahya Kemal de korkak ve Padişah yanlısı olarak tanıtılmıştır .
Apresyan, en çok Karsın Türklere teslim edildiğine ve İngilizlerden alınan silah ve yiyecek depolarının onların eline geçtiğine hayıflanmış. Kendince haklıdır, o bir Ermeni milliyetçisi ve aydını, ama bir Taşnak canisi değil..Bu arada Ermeni halkı arasında kızıl propaganda hızla yayılmaktaymış. Halk Bolşevikleri kurtarıcı gibi görmüş ve Ermenistan Taşnaklardan onların sayesinde kurtulmuş.Bolşevikler Taşnakları yakaladıkları yerde öldürüyormuş. İki bin kadar Ermeni yönetici ve subay büyük zorluklarla İran’a kaçmış, Ohannes te aralarında imiş. Bu hengamede eşini ve küçük oğlunu tekrar kaybetmiş.İki ay kadar İran’da yaşadıktan sonra çıkan af üzerine doğduğu yerlere dönmüş ve babasını yokluk içinde yaşarken bulmuş. Ermenistanda büyük bir kıtlık yaşanmaktaymış ,binlerce insan açlıktan ölmüş.Erivan sokaklarında köpekler ölen çocukları yemiş. Bu, Purof. Halacoğlunun bahsettiği kıtlık ve kolera salgını dönemi olmalıdır. Taşnakların Ermeni halkına yaşattığı felaket.Ohannes bir süre babasıyla yaşadıktan sonra kayıp karısı ve oğlunu bulmak üzere tekrar yollara düşmeye niyetlenirken bir gün kapı çalmış , perperişan bir kadın iki küçük çocukla , kapıda durmaktaymış. Ohannes neden sonra onların karısı , oğlu ve henüz görmediği kızı olduğunu anlamış. Kız çocuk , bir hafta sonra ölmüş. Adamcağız karısına nasıl hayatta kaldığını cesaret edip soramamış bile.Ermeniye mi acıyalım denecek olursa, biz ; düşmanının da insan olduğunu unutma ! diyen Hacı Bektaş Veli hazretlerine kulak veririz. Leblebici Horhor operetinin bestekarı Çuhacıyan efendiye , müzikolog S.Soğomonyan’a kim acımaz? Yüzü şen,ruhu şen,meclisi şen Bimen Şen’i,kemani Sebuhu kim severek dinlemez?.Halen ,artık tarihe karışmak üzere olan İstanbul Türkçesini ve Türk/ Osmanlı adabını Ermeni okumuşu,doktoru, avukatı, antikacısında gözleyebiliyoruz, doğruya doğru!
Ohannes bir süre ailesiyle yaşadıktan sonra aileye bakabilmek için ancak karın doyuracak bir para karşılığında amerikalıların kurduğu çiftlikte çalışmaya başlamış ve yazarla ahpab oluncada bu kitap ortaya çıkmış. .
Kitap Kafkasya Ermenileri,Türkleri, güya güvenliği sağlayan ,gerçekte Azeriyle Ermeniyi birbirine düşüren Rus Kazakları ve Rus İşgalindeki Güney Kafkasya ve Taşnaklar hakkında bilgi kaynağı. Azerbaycan Olayları olarak Türkçeye çevrilmişse de aslı ” Men Are Like That” imiş.
Azerbaycan olaylarını , Bakü katliamlarını aynı yıllarda yaşamış Azeri yazar Kurban Said de Ali ile Nino romanında anlatmıştı. Nino Gürcü kızıydı , rakip delikanlı, Naçararyan, adından belli. Bunlar Bakü’nün zengin ailelerine mensup gençlerdi, kanlı olaylar sırasında Ali, en yakın arkadaşı bu Ermeni delikanlısını öldürmek zorunda kalmıştı. Kurban Said bence Ali’nin kendisiydi. Gençler bu güzel aşk hikayesini sahaflardan bulup okuyarak tarihimizin unutulmuş bir sayfasını öğrenmelidir.Ohannes Apresyan’ın kendisi bile Türk ve Kürtlerden korkunç intikam alındığını, Baküde 25 bin Azerinin öldürüldüğünü yazmış. Özürcülere duyurulur . Bildiğimiz kadarıyla bu katliamlar İranın Hoy ve Urumiye çevresinde de yaşanmış, Taşnaklar Ferganada da 35 bin Özbeki öldürmüş. Taşnaksutyun’un yeniden hortladığı, hem de hiç akıllanmadan , Hocalı katliamıyla anlaşılmıştır. Biz unutmuştuk ama onlar unutmamış! Balkan faciasını yaşamış büyüklerimiz bize ,kin kafire mahsustur evladım ,müslümanın öfkesi mendil kuruyuncaya kadardır ! diye öğütlerdi, acaba onun için mi Hafızayı Türk Nisyan İle Malüldür ! Düşmanımız kindir bizim, adımız miskindir bizim ! Ama nereye kadar?
Bilgi Üniversitesi Türkiyede Ermeniler adlı bir kitap yayınlamış. Bu nasıl bir Akademik(!) çalışma ise, kitapta Ermeni tarihçesi anlatılırken Bizansın Ermenileri tarihi yurtları kabul ettikleri yerden Anadolu ve Makedonyaya sürdüğüne dair tek satır yok, yoksa var da biz mi fark etmedik? Sürgün mezhep kavgası temellidir, Ermeni Feodalleri de dağıtıldığı için Selçuklu tarihçisi M.Altay Köymen Bizansın Malazgirt’te ki bozgununda bu sürgünün de tesiri olabileceğini yazmıştır.
. Ohannes Apresyan’ın anıları okunmaya değer, objektif bir kaynak. Sahaflarda bulunabilir. Bilgi Üniversitesi ulemasına da naçizane tavsiye olunur.Aslı 1928 de İndianapolis şehrinde The Bobbs_Merril Company tarafından yayınlanmış ve Book Review Digest kitap kataloğunda kayıtlı imiş. Meraklısı için yazalım dedik. sevim nazan 2.10.2009 Bu yazı YESEVİ dergisinin Ocak/2010 sayısında yer almıştır.
Bir yanıt yazın