AB Çerçeve Programı – AB Fonları(Hibeler) “BEŞİNCİ KOL” örgütlenmeler

 

ab5.kolAB’den karşılıksız para alan örgüt yöneticileri, AB Mandacıları AB’den aldıkları milyonlarca avroluk hibeleri savunurken utanmazca yalan söylüyorlar.

Haklılar çünkü gâvurun ekmeğini yiyen, gâvurun kılıcını çalar! AB’nin parasını yiyen örgütlerin de yine AB’nin kılıcını sallayacakları çok açıktır.,

AB Projesi, temelleri 50 yıl önce atılmış emperyalist bir projedir. AB Niçin Türkiye’de Hibe Dağıtıyor? Kim kime karşılıksız para verir?

AB ile Türkiye’nin müzakerelere resmen başlama tarihi, 03 Ekim 2005’dir. Oysa AB, Türkiye’de sivil toplum örgütlerine 1995 yılında karşılıksız para dağıtmaya başlamıştır, neden?

“Türkiye’nin AB’ye alınmayacağı”, kapı önünde “kuma” gibi bekletileceği AB’nin kurnaz mimarlarının değişik zamanlarda yaptıkları açıklamalardan anlaşılmaktadır.

Peki, Türkiye AB’ye üye yapılmazsa, o güne kadar Türkiye’de çeşitli örgütlere dağıtılmış olan paralar yandı gitti kül oldu mu, olacaktır? AB, sonunda kaybedeceği bir oyuna milyarlarca Avro harcar mı?

· 25 Üyeli AB’de bugün yaklaşık 20 milyon işsizken, AB Üyesi Polonya’da 25 yaşından genç olanların yüzde 40,7’si, Slovakya’da yüzde 30,5’u ve Litvanya’da yüzde 25’i işsizken,

· AB’nin kurucu üyelerinden Fransa’da 200.000’den fazla Almanya’da 860.000, AB genelinde 3 milyon evsiz insan perişan durumdayken,

· AB’nin 15 üye Ülkesinde toplam 65 milyon insan, fakirlik sınırında yaşamaktayken

· Her biri AB Üyesi olan Almanya’da 5 milyon 580 bin, İspanya’da 2 milyon 380 bin, İngiltere’de ise 2 milyon 200 bin, AB’nin 15 Üye Ülkesinde toplam 37 milyon bedensel ve zihinsel engelli yoksulluk içinde yaşarken,

· İspanya’da 20 bin, İtalya’da 78 bin, Almanya’da 7.789, Belçika’da 3.445, Fransa’da ise 1.200 doktor işsiz bulunurken,

AB neden Türkiye’ye 1995 yılından beri milyarlarca Avro hibe etmeyi sürdürüyor?

Kendi yurttaşından  esirgediği  milyarlar tutarındaki “avroyu,  AB hangi gerekçelerle Türkiye’de kimi örgütlere “HİBE” etmektedir?

Bu soruları artırmak olasıdır. Ancak bu kadarı bile yeterli.

1956’da ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi raporunda şöyle denilmektedir:
 “Amerikan yardımı, bir hükümet girişimi olarak başkalarının çıkarı için yapılan bir şey değildir.  ABD ne sadaka veren bir kuruluş ve ne de ekonomik yardım Amerikan halkının cömert ruhunun dışarıya yansımasıdır… Teknik yardım, ABD’nin dış politikasını yürütmek ve ulusal çıkarlarını  dışarıda geliştirmek için eldeki araçlardan bir tanesidir.” (Karşı Devrim, Çetin Yetkin, syf. 360)

Gerek emperyalistler, gerekse onların içimizdeki yamakları “karşı devrimci” güçler  KEMALİST DÜŞÜN Sistemi’ni  antiemperyalist, devrimci, halkçı  niteliğinden uzaklaştırma, böylece Türk ulusunun  Emperyalizmle mücadele, tam bağımsız yaşama azim ve kararlılığını yok etme çabalarını 70 yıldır sürdürüyorlar.

Emperyalist merkezlerden yayılan bu karşı-devrimci propaganda kimi Atatürkçü kişi ve örgütlerde  ideolojik sapmalara,  bilinç bulanıklığına  ve  amaç yitimine, yol açmıştır. Bu  bağlamda, Atatürkçülük adına yola çıkan  kimi örgüt ve kişiler  “KARŞI DEVRİM”i yalnızca “laiklik karşıtı hareketler” olarak algılarken, Atatürkçülüğü yalnızca “laiklikle” sınırlandırdıklarının, böylece savunmaya çalıştıkları  “düşün sistemini” kendi elleri ile  mezara gömdüklerinin ayırdına  bile varamaz olmuşlardır. 

“Barış”, “İnsan Hakları”, “Demokrasi” ,”bireysel hak ve özgürlükler”, “laiklik”  vb. söylemleri dillerinden düşürmeyen emperyalist haydutların  temel amacı,  bu kavramların yaşama geçmesini sağlamak değil,  bu kavramları savunan tüm kesimleri (elbette Kemalistleri de) bu anlayış çerçevesi içerisinde kendi  yanlarına çekmek ya da en azından emperyalistlerle–mazlumlar arasındaki tarihsel savaşımda tarafsızlaştırmaktır.

 Böylesine bir ikiyüzlülük ve illüzyonla hareket eden emperyalist saldırganlar, hemen her ülkede  kendilerine  yandaş, yamak “ÖRGÜTLER”  bulmakta da fazla zorlanmadılar. Kimi örgütlere  uydurma projeler karşılığı  “FON” adı altında  “avrolar”  veriliyor, “AVROLARI” alan  sözde STÖ’ler ise emperyalistlerin  özlem ve istemlerini kayıtsız koşulsuz yerine  getiriyorlar. Bu örgütler Avrupa Birliği entegrasyonu adı altında ülkenin bağımlılaştırılma ve çökertilme serüvenine ortak-öncü oluyorlar.

Avrupa Birliği’nin emperyalist bir örgütlenme  olduğunu kavrayamayan, onu basit ve yeni bir uluslararası örgütlenme sanan bu kişi ve örgütler işi öylesine ileri götürmüşlerdir ki,  AB emperyalizminin  “ilericiliğini”! her geçen gün yeniden ve  derinlemesine keşfederek, Avrupa Birliği’ni  ilerici ve bu nedenle  Türkiye’nin de mutlaka içinde yer alması gereken bir proje olarak değerlendirerek, AB’nin çeşitli kanallardan bazı kişilere, bazı örgütlenmelere ve bazı kitle iletişim araçlarına  “istihbarat ve yönlendirme çabası için” aktardıkları kaynakları (fonları)  gönül rahatlığı ile alıp kullanabilmişler/kullanmaktadırlar.

AB’nin kurnaz ve deneyimli mimarları ise, stratejilerini buna göre uyarlamışlardır: Türkiye’yi ve Türkleri tam teslim alabilmek için, Türk vatanseverlerinin Ulus devletlerini savunma bilinci ve kararlığını yok etmek, teslimiyete karşı direnme gücünü yıkmak ön koşuldur!

Bu amaçla emperyalist güçler, çeşitli kanallardan bazı kişilere, bazı örgütlenmelere ve bazı kitle iletişim araçlarına aktardıkları kaynaklar aracılığıyla, istihbarat toplamakta ve toplumu yönlendirmeye çalışmaktadırlar. AB’den ‘proje bazında’ karşılıksız para alan Sivil Toplum Örgütleri, AB’nin yukarıda sıraladığımız hedeflerine ulaşmak için verdikleri ve vermeyi sürdürecekleri savaşımda, AB’ye karşı çıkabilirler mi?

 AB’ye karşı, Türkiye’nin çıkarlarını savunabilirler mi?

AB’den karşılıksız paralar alan örgütler, Anadolu’nun bağrına sürülmüş birer TRUVA ATI’dır! AB’den karşılıksız para alan örgütler, Türk Ulusunun içine girmiş BEŞİNCİ KOL’ dur!

Avrupa Birliği emperyalizmi,  işte bu amaçlarına ulaşabilmek için “Avrupa Komisyonu fonlarını” kullanmaktadır. – Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri (Sendikalar, vakıflar, odalar, dernekler, birlikler, vb.), AB’den bugüne kadar yaklaşık 3 milyar Avro’ ya yakın hibe aldılar.

Elbette, AB’den karşılıksız para alanlar türlü gerekçelerle kendilerini savunmaya kalkışacaklardır.  Bu savunmanın en önde geleni ise Türkiye’nin AB’ye her yıl yüklü bir miktarda katılım payı ödemiş/ödemekte olduğu, AB’den ‘proje bazında’ alınan “hibe” paraların bu fondan karşılandığı iddiasıdır. Bu AB Mandacıları tarafından utanmadan uydurulmuş bir kuyruklu yalandır!      

AB’nin bütçesine (Avrupa Komisyonu fonlarına) sadece üye ülkeler katkıda bulunurlar. Türkiye bir AB üyesi olmadığı için kendisinden AB bütçesine katkıda bulunması asla istenilmemiştir, istenilemez de! Bu nedenle, Türkiye’nin AB’ye taahhüt ettiği bir katılım katkısından asla söz edilemez!

Türkiye “AB ‘Çerçeve Programlarının bütçesine katkı koymaktadır. Peki, nedir “AB ÇERÇEVE PROGRAMLARI”?

Türkiye AB Bakanlığı WEB sitesinden aynen aktaralım.

Temelde amacı sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlamak üzere bilimsel ve teknolojik araştırma kapasitesini arttırmak olan AB Çerçeve Programları dünyanın en büyük sivil Ar-Ge programıdır. Çerçeve Programı sadece Ar-Ge’nin geliştirilmesine değil Ar-Ge hazırlığı için gerekli çalışmalar, toplantılar, network çalışmaları, bilgi toplama, görüş alışverişi, uzman toplantıları vb. hazırlık çalışmalarını da desteklemektedir. Türkiye ile birlikte toplam 40 ülkenin katılım sağladığı ve 2007-2013 yıllarını kapsayan 7. Çerçeve Programı’nın (7.ÇP) bütçesi 50,5 Milyar Avro olarak belirlenmiştir. Türkiye’deki koordinasyonu TÜBİTAK tarafından yürütülmektedir. Bilgiye www.fp7.org.tr adresinden ulaşılabilir. ;

Çerçeve Programlarına AB üyesi ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin de içinde bulunduğu aday ülkeler ve AB ile çerçeve programlarına katılım anlaşması imzalamış asosye ülkeler (Norveç, Liechtenstein, İsrail, İsviçre ve İzlanda) Arnavutluk, Bosna-Hersek, Faroe Adaları, Hırvatistan, İsrail, İsviçre, İzlanda, Karadağ, Lihtenştayn, Makedonya, Moldova, Norveç, Sırbistan ve Türkiye, Uluslararası İşbirliği Hedef Ülkeleri (ICPC):Afrika, Karayipler, Asya, Pasifik, Doğu Avrupa ve Orta Asya, Latin Amerika, Akdeniz Ortaklığı Ülkeleri, Batı Balkan Ülkeleri) de katkı koyarlar ve AR-GE projeleri karşılığında “destek” alırlar.. Projelere katılım için en az 3 farklı AB Üye veya Asosiye Ülkesi’nden 3 farklı kurumun bir araya gelmesi gerekmektedir.

2002-2006 sürecinde uygulanan bu programın toplam bütçesi 17,5 milyar Avro’ dur. Türkiye Devleti’nin katkı payı yaklaşık 250 milyon Avro olmuştur. Yapılan bilimsel araştırma projeleri karşılığı Türkiye, yaklaşık 30 milyon Avro almış, sonuçta yaklaşık 200 milyon Avro kaybı olmuştur.   Oysa AB’den alınan hibelerin tamamı AB bütçesinden çıkmaktadır ve içinde Türkiye’nin tek bir kuruşu dahi yoktur!

Aynı yıllarda, Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri (Sendikalar, vakıflar, odalar, dernekler, birlikler, vb.), AB’den bugüne kadar yaklaşık 3 milyar Avro’ ya yakın hibe aldılar

Yani AB Hibeleri ile AB’nin ‘Çerçeve Programları’ arasında hiçbir bağ bulunmamaktadır, ikisi apayrı konulardır!                                                                                                                               

AB’nin hiçbir ahlak kuralı tanımayan propagandacıları, bilinçli olarak AB’nin ‘Çerçeve Programları’ ile AB Fonları(Hibeleri)  konusunda utanmazca yalan söylemektedirler. Bu AB Mandacıları,  Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in şu sözlerini özümsemişlerdir: “Eğer bir yalan, uzun bir süre yeterince tekrarlanırsa, sonunda o yalan gerçekmiş gibi algılanır”  30 Ocak 2015 Isparta

Mahmut ÖZYÜREK

 

Kaynak ‘Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi’ Yılmaz DİKBAŞ-Asya Şafak Yayınları.

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir