BU TÜRKİYE SİZİN SEÇİMİNİZDİR
ERDAL ATABEK
Tesettür (kapanma – gizlenme) 10 yaşında kız öğrencilere indi. Burada
kalmayacaktır.
Erkek ve kız okulları da ayrılacaktır. Sonra da sıra kamu
taşıtlarında kadın erkek ayırımına gelecektir. Özel araçlarda kadın
erkek beraberliği de sorgulanacaktır. Sırası var. Zamanı var.
Bu Türkiye’yi siz seçtiniz. Belki bu iktidara oy vermediniz ama gene
de düşünürseniz, bu sonuca gelmede sizin de payınız olduğunu
göreceksiniz. 10 yıllar boyunca, bu iktidar yıllarından çok önceden
başlayan Kuran kursları adı altında milyonlarca çocuğun beyni yıkandı.
Bu süreçte çocuklara ‘ Kuran öğretme’ adı altında laiklik karşıtı,
Cumhuriyet karşıtı telkinler yapıldı. Bu yaştaki çocuklara yapılan
öğretim değil telkindir. Siz başınızı iki yana sallayıp geçtiniz.
Aklınıza bu çocuklara yaz okulları açıp çağa uygun programla yaz
aylarını değerlendirmek gelmedi. Düşünmediniz. Üşendiniz. Size
söylendiği zaman da ilgilenmediniz. Kuran kursunda beyni yıkanan
milyonlarca çocuk büyüdü.
Eğitim gördüler. Fakülte kapılarına dayandılar. Kızlar ‘kapanma
özgürlüğü’ istediler. Erkekler mescit istedi, Cuma namazına gitmek
istediler. İnançları doğrultusunda yaşama hakkı istediler. Siz on
yıllar boyunca bakıp durdunuz, şaşıp geçtiniz. ‘Çağa aykırı şeyler
bunlar’ dediniz. ‘Devlet izin vermez böyle şeylere’ dediniz. İçinizde
‘ordu böyle şeylere izin vermez’ deyip rahatlayanlarınız vardı. Siz
hep kendi yanınızda gördüklerinize kızdınız; neden (bir şey
yapmıyorsunuz? Bak oralarda neler oluyor? ) diye söylenip durdunuz.
Ama siz bir şey yapmadınız. Sizin göreviniz değildi ki. Siz seçimden
seçime oyunuzu verdiniz, o kadar.
Bazen kızıp oyunuzu da vermediniz. Sonuçta bu on yıllar boyu, din adı
altında dogma eğitimi almış milyonlarca çocuk büyüdü, seçmen oldu.
Sandıktan onların kurup desteklediği parti kazanarak çıktı, iktidar
oldu. Üniversitelere indirilmiş puanlarla girdiler, yargıç oldular,
savcı oldular, kaymakam, vali oldular. Sizin şaşkın bakışlarınız
arasında erkek hastaya bakmayan kadın doktorlar, erkek eli sıkmayan
kadın idareciler oldu. Bu arada kadın eli sıkmayan erkekler de
yöneticiler arasında yerini aldı. Siz, ‘aman benim çocuğum öz güvenli
olsun, kendi kararlarını versin, kendi sorumluluğunu üstlensin,
geleceğin dünyasında kendi yerini alsın’ diye elinizden geleni
yaparken altınızdaki zemin kaydı. Çocuğunuzun okulunu İmam Hatip Okulu
yapıverdiler. ‘Aman bu nasıl iş, çocuğum oraya mı gidecek?’ diye
sızlanınca size 80 kilometre uzaktaki okulu gösterdiler. İmza
toplayıp, başvurular, toplanıp şikayet etmeler sonuç verir mi diye
bekliyorsunuz.
Bakın, size ‘su yolunu buluyor’ denildi. Siz, ‘hangi su, hangi yolu
buluyor?’ demediniz.
‘Durmak yok, yola devam denildi.’ Siz, ‘hangi yola devam?’ diye sormadınız.
Siz sizdiniz, yol da onların istediği yoldu. Bunları söyleyenleri
yıllarca bakan, başbakan yaptınız, sonra da cumhurbaşkanı seçtiniz.
Şimdi, ülkeniz kanlı Orta Doğu savaşına girmek üzere, elbette sizin
savaşınız değil. Elbette sizin kararınız değil. Ama artık karar
verme iradesi de sizde değil…
Bu irade sizde olduğu zaman gereken işlerin hiçbirini yapmadınız.
Sadece sızlandınız.
Hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklediniz. Onlar sızlanmadı
çalıştı. Hiç kimseden beklemeden kendileri gereken herşeyi yaptılar.
Onlar kazandı, siz kaybettiniz.
‘Ama Amerika?’ demeyin sakın… Amerika işine geleni destekler.
‘Ama aydınlar?’ demeyin sakın… Aydın sizdiniz ve farkına varmadınız.
‘Ama ordu?’ demeyin sakın…Ordunun işi değildi sizin işinizdi.
Bugünkü Türkiye mi? Bu Türkiye sizin seçiminizdir.
Eğer bir şey düşünüyorsanız şimdi başlıyacaksınız. Gün gün, saat saat,
dakika dakika…
Ya da ‘akan suyun nereye gittiğini seyredeceksiniz.’
Siz; yine, en iyi yaptığınız işi yapın. Haziran ayında yazlıklarınıza,
yurtdışı seyahatlerinize gidin. Hatta ”ben bunlara çok kızıyorum, oy
kullanmayacağım’ deyin ve dediğinizi yaparak kendinizi hiçe sayın.
Zaten yoktunuz, yine olmayın.
Bu arada seçime kadar geçecek zamanda, çevrenizde hala gerçekleri
görememiş olanlara, bıkmadan usanmadan gerçekleri anlatmak yerine,
bütün kabahati muhalefet partilerine yıkarak, kendinizi aklınızca,
‘aklayın.’
Ve hele Başkent’in mutlu halkı; Atatürk’ün binbir imkansızlık içinde
adeta yoktan var edip, kurduğu Devlet ve Cumhuriyete ‘Başkent’ olma
onurunu verdiği kutlu şehrin halkı. Atatürk’ün kurduğu ve size vasiyet
ettiği ‘Orman Çiftliğine’ (sinesinde bulunan ALTI Üniversite ile) bile
sahip çıkamayıp, son dört dönemdir ‘Kurucu felsefeyi’ hiçe sayan bir
anlayışla ortak yaşamınızdan doğan memnuniyetinizi bozmayın. Okey
oynamaya, kafelerde efkar dağıtmaya, AVM’lerde zaman harcamaya,
birbirinize karşılıklı durumdan şikayet nutukları atmaya devam ediniz.
Bankalarda ‘İl bazında Türkiye’de en yüksek Mevduat’ rekoruna sahip
şehir (!?) olarak, İstanbul’un tüm arazilerini bitirdikten sonra sizi
gözüne kestiren Yap-Sat’cıların Amerikanvari-Avrupai isimleriyle
şereflenen evlerinize kavuşma hayalinizin üzerine başka gül
koklamayın. Geleceğiniz müemmen ve hayırlı olsun.
DR. Erdal Atabek
Bir yanıt yazın