DOKSAN YILLIK REKLAM ARASI:
(- Reklamdan Önceki Son Kareler… Doya Doya İzleyin!)
Eski dönemlere hiç girmeyeceğim:
İslamiyet’ten önceki Türk Toplumları’nda, kendi dönemlerindeki öteki toplumlara göre kadınların çok daha fazla haklara sahip olduklarına…
Ve İslamiyet’in de bulunduğu coğrafyaya kadın hakları açısından büyük devrimci katkılar sunduğuna…
Selçuklular döneminde, dünyanın ilk kadın örgütlenmelerinden biri olan ve kadını özgürleştirerek, işte, bilimde, sanatta öne çıkaran “Baciyan-ı Rum” örgütlenmesine de…
Madem reklam arasıydı Cumhuriyet; o halde reklam başlamadan önceki o ana dönelim…
Ve cumhuriyet sayesinde milletvekili olmuş; onun kazanımlarını yaşayan ve buna karşın, tuhaf bir ruh haliyle cumhuriyete dil uzatan kişilerin önüne kadınlık dünyasının
Osmanlı’daki durumu üzerine bir panorama koyalım:
Osmanlı aydınlarının 1839 yılında Tanzimat’ın ilanından sonra üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi Osmanlı Devleti’nde kadının içinde bulunduğu acınası duruma kafa yormak oldu.
Bu aydınların en etkili olanlarından biri Namık Kemal’di…
Yine Şinasi, Ahmet Mithat, Tevfik Fikret gibi isimler kadının toplumdaki statüsünün yükseltilmesine ilişkin yazılar yazdılar; edebi oyunlar, öyküler ve romanlar yazdılar.
Örneğin Tevfik Fikret bir şiirinde şöyle haykırdı:
“Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer!”
Beşer; yani insanlık…
Halide Edip Adıvar, Teavün-i Nisyan adlı derneğin kurulmasına öncülük etti.
Teavün-i Nisyan; yani, Kadınlığın Yükseltilmesi Derneği’ne…
Ziya Gökalp, Türk kadınının ne denli asil bir varlık olması gerektiğine ilişkin sayısız makaleler ve kitaplar yazdı.
Şöyle diyordu bir şiirinde:
“Bir kız mirasta yarım erkek; evlilikte dörtte bir;
Bulundukça ne aile, ne memleket yükselir…”
Hani Fikret, kadın yükselmezse insanlık alçalır diyordu ya!
İşte Gökalp de şöyle dedi, kendi mizacınca:
“Kadın yükselmezse, alçalır vatan!”
Öyle ki bir büyük yurtsever ve ütopist olan Ziya Gökalp, kendi iç dünyasındaki değerlerden hareketle bir “Yeni Hayat” oluşturmuştu.
Oturmuştu ünlü toplumbilimci, kendisi için ideal olan yaşamda her şeyi tek tek yeniden kurgulamıştı.
Ya kadın, o ne olacaktı bu yeni yaşamda?
Ona göre Yeni Hayat ancak kadınlar da erkekler kadar eğitim görmeye, toplum yönetimindeki rollerini elde etmeye başladıkları zaman ancak başlayabilirdi.
Çünkü ona göre toplumun temeli aileydi. Aileyi kadın yapardı. Dolayısıyla millet/ ulus dediğimiz o büyük varlığı da kadın yaratıyordu.
Bu konuda en radikal çıkışı Kılıçzade Hakkı yaptı.
O, “İçtihat” dergisinde bir yazı yazdı:
“Pek Uyanık Bir Uyku!”
Padişahların sayısız cariyeleri vardı; artık onlar olmayacaktı.
Kızlar için tıp eğitimi dahil, okullar açılacaktı.
İsraftan kaçınmak koşuluyla kadınlar istedikleri gibi giyinebilecekler; softalar ya da sokak külhanbeyleri kadınlara karışamayacaklardı. Şeyhülislamlık makamı kadının çarşafının uzunluğu ya da peçesinin kalınlığı ile uğraşmayacaktı.
Kadınlar yurdun, en büyük “velinimeti” sayılacak ve saygı göreceklerdi.
Kaçgöç kalkacak, görücülük sona erecek, herkes eşini görüp seçecekti.
Avrupa’daki gibi medeni yasa kabul edilecekti.
Birden fazla evliliğe son verilecekti.
Bir erkeğin bir sözüyle, yani “Boş Ol” demesiyle kadını başından atma yöntemi bitecekti.
Niçin bunları tek tek sıralıyordu Kılıçzade Hakkı Bey?
Çünkü bunların hepsi, 20. Yüzyılın başında vardı.
Türk kadını bir erkeğin dördüncü eşi olabiliyor; mirastan yarım hak alıyor; tek başına mahkemede tanıklığı bile tanınmıyor…
Ve kadın, kafes arkasına itilmiş bir yaratık gibi görülüyordu.
Kaçgöç yaygındı. Kadının kendi bedenine sahip çıkma hakkı bile yoktu. Bir mal gibi alınır, satılırdı.
Kadın 1913 yılına kadar iş hayatında yoktu.
Parklara, umuma açık yerlere tek başlarına çıkamazlardı.
Örneğin Gülhane Parkı’na kadınların tek başlarına çıkması yasaktı.
Bu nedenle son dönemde bir düzenleme yapılmış ve belli günler kadınların tek başlarına gezip dolaşmaları için belirlenmişti.
Bakın ne oldu:
1917 yılında, savaş yıllarında bir yasa çıkarıldı…
Sözde bu, medeni yasa olarak kabul edilmiş olan Mecelle’de düzeltmeler yapıyordu.
Kadın için yaptığı tek düzenleme; bir erkeğin, ikinci bir eş alması durumunda, ilk eşe boşanma hakkını vermesiydi.
Çünkü o ana kadar, bu bile yoktu.
Ve dönemin tutucu çevreleri bu düzenlemeye şiddetle karşı koydular.
Ancak aynı ülkede, Müslümanlar için bu kurallar uygulanırken, Müslüman olmayan kadınlar, yani gayrimüslimler çok daha özgürdü.
Türk ve Müslüman kadın, kafes arkasına itilip, toplum yaşamından soyutlanmışken; onlar sanat ve ticaret yapabiliyor; iş hayatında yer alabiliyor; kendilerini eğitim yolu ile geliştirmenin pek çok yoluna sahip bulunuyorlardı.
Ve son nokta:
Buyurun, 90 yıl reklam arası veren Osmanlı’da kadının durumu:
Buyurun!
Ey cumhuriyeti ve onun eşit yurttaş kuramını anlaşılmaz bir bağnazlıkla savunan kadınlarımız?
Cumhuriyet 90 yıllık bir reklam arası ya!
Alın size reklamdan önceki filmden son kareler:
Doya doya izleyin!
Kemal Arı, 21.01.2015
Bir yanıt yazın