ERDOĞAN’ LI HAÇLI SAVAŞI MI

 


Fransız provokatif mizah dergisi Charlie Hedbo’ya düzenlenen saldırı, dünya gündemini sarstı.
Eylül 2012’de İslam’ı yeren bir filmin vizyona girmesiyle radikal unsurlar Libya Bingazi’de ABD Konsolosluğuna saldırmış, Büyükelçi ateşe verilen binadan kaçmaya çalışırken öldürülmüştü.
O günün ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton,”Özgürleştirdiğimiz  bir ülkede bu nasıl olur” diye hayıflanırken, İslam alemi Mısır’da,Irak,İran,Yemen,Sudan,Fas ve Tunus’ta ayağa kalkmıştı.

*
O sıralarda Charlie Hebdo, Hazreti Muhammed’i tasvir ettiği iddia edilen karikatürler basmıştı.
Derginin o kapağında bir Musevi’nin ittiği tekerlekli sandalyeye oturtulmuş bir Müslüman görünüyor, iç sayfalarda ise Hz. Muhammed’i temsil eden ve kendisini çıplak gösteren bir karikatüre yer veriliyordu.
Fransa’da Müslümanların da tepkisini çeken özel sayıyı derginin yayın yönetmeni “Ne yani, Fransa’da Muhammed’in bir karikatürünü yapamaz mıyız?” diye savunmuştu.

*
Bu kez Charlie Hedbo’ya düzenlenen saldırının, ABD’nin bir zaman İslamın demokrasiye aykırı olmadığı öngörüsüyle kendini aldattığı, Türkiye ve Ortadoğu’da  yol verdiği İslamcı ideoloji ve pratiğinin ne denli bir küresel tehdit  haline geldiğinin kayıtsız-şartsız anlaşıldığı bir dönemde yapılması dikkat çekiyor.
Bugün ABD hatasından dönmeye çabalıyor, Başkan Obama “Ülkemizi de tehdit eden İslamcı ideoloji ve teröristlerle mücadele stratejimiz ön cephedeki ortaklarımızı destekleyerek bizi tehdit eden teröristleri yok etmeye dayanıyor” ifadesiyle belirlediği konumdadır.

*
Başkan koalisyonuna aldığı ülkelerle birlikte İslamcı ideoloji ve terörle mücadele stratejisinde, Avrupalı ortaklarından hava saldırıları ve havadan yardıma destek sağlıyor, yerel güçlere birlikte danışmanlık yapılıyor ve istihbarat paylaşılıyor.
Ancak Avrupa kamuoyu kara harekâtına destek vermiyor, o yüzden İslamcı ideoloji ve terörüyle başedilemiyor…
Fakat toplum ilişkilerini ilahî bir mesajın ışığında değerlendirmek, toplumu gereken İslamî ideale yaklaştırmaya çalışmak ve dinin kendisini bir üstyapı kurumu olarak değil bir temel şekillendirici olarak ele almaya dayanan İslamcılık,
Bulunduğu her yerde her türlü iktidarı ele geçirmek için din adına siyaseti önceleyen bir algı oluşturmaya devam ediyor…

*
Artık Avrupa’da İslam ülkelerinden gelenlerin İslamı sosyal ve ekonomik alanda yaşamasıyla birlikte entegrasyon ve kimlik konularında sorunlar yaşanıyor.
Avrupalı din’in toplumsal bir bağ ve ortak duyarlık yarattığını kabulle birlikte, dinin toplumsal davranışı sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesini yanlış olarak değerlendiriyor.
İslamcılığın, kendi burjuvazilerinin tarihi gelişiminde kilise ve monarşinin elinden aldığı ekonomik iktidarı ya da moderniteyi aşındırmasına itiraz ediliyor…
Avrupalılığı oluşturan tarihsel birikim ve gelişim, kamusal mekânlar, cinsiyet algısı ve estetik amaç, estetik kaygı, estetik boyutun sürekli devinimiyle oluşan çok kültürlü siyaset bakışı ile pek çok çevrenin ”radikal İslam” olarak tanımladığı İslamcılara karşı “Sokaklarımız işgal ediliyor,medeniyetimizi korumalıyız” tepkisi bir çığ gibi büyüyor.
İşte Almanya’da ‘Batının İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar’ adı altında haftalardır İslam ve yabancı karşıtı gösteriler düzenleniyor.

*
Almanya’da İslamcı ideoloji ve teröre kadar ulaşan pratiği ile mücadele süratle taraftar kazanarak kamusal alanda Avrupa’ya yayılıyor, halklar parlamentoları sarsarken,
Charlie Hedbo’ya düzenlenen saldırıyla birlikte kamusal alanda tartışılan İslamcılık, şimdi hızla Avrupa’nın siyaset katına çıkmış bulunuyor…

*
Avrupa siyasetinde Cumhurbaşkanı F.Hollande’ın, iki gün önce France Inter radyosunda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la işbirliği yapıp yapmayacağına ilişkin soruya verdiği  “Bu tür ilişkilerden kaçınmak daha iyi olur. Şeytanla birlikte gittiğinizde, Tanrı’nın yardımınıza koşması nadirdir. Suriye’ye 2013’te kimyasal silah kullanılırken müdahale etmediğimiz için pişmanım. Müdahale gerçekleşmedi ve şimdi karşımızda IŞİD var. IŞİD’in ise Esad’la ilişkisi olması gerektiğini sorguluyoruz” ifadesinde beliren müteredditlik bulunuyor.

*

Halbuki Suriye’de Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nden çıkan sonuçla, herhangi bir rejim değişikliğinin bu ülkede gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu görülmüştür.
Bu sırada Charlie Hedbo’ya düzenlenen saldırının  bu müteredditliğin tam da Suriye krizine çözüm bulabilmek için ay sonunda Moskova’da gerçekleşecek olan görüşmeler öncesinde yaşanması ilginç bir rastlantı olarak dikkat çekiyor.

*
Çünkü, ABD  Beşar Esad’ın gitmesi üzerine kurulu olan siyasetinden bir an olsun vazgeçmiyor.
Bu durumda  ABD’nin Moskova Görüşmeleri sırasında, kendi önderliğinde küresel ve bölgesel oyuncularla rejime karşı bir araya getirdiği Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ve Recep Tayyip Erdoğan’ın desteklediği  “geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır, muhalefetin temsilini Ulusal Koalisyon yapmalı, seçimi geçiş yönetimi ve uluslararası gözlemcilerce yapmalıdır” tezi yanında yer alacağı bellidir.
ABD’nin, Moskova görüşmelerini bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirdiği ve Türkiye’nin önerdiği ve Fransa’nın desteklediği “güvenli bölge, uçuşa yasak bölge, eğit-donat ” başlıklarını içeren üç aşamalı bir plana destek sağlamak yönünde tavır geliştireceği anlaşılıyor.

*

Belki tarih tekerrür ediyordur.
1095’te Papa II. Urbanus’un ateşli vaazları ve fanatik dindar Keşiş Pierre L’Hermit’in din aşkına Avrupa’dan topladığı köylülerle başlattığı Birinci Haçlı Seferi senaryosunun,
Yoksa yüzyıllar sonra Charlie Hedbo’ya düzenlenen saldırı vesilesiyle yeni bir senaryoda tekrarlanmakta olduğu,
Kara harekâtına destek vermeyen Avrupa kamuoyununun tava getirilerek, İslamcı ideoloji ve terörüyle mücadele görüntüsü altında sonuçta Suriye, Irak ve Türkiye’nin bölünmesi için harekete geçileceğini mi düşünmek gerekiyor?
 
9.1.2015
* - erdogan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir