TARİHİN ALTINDA EZİLMEK
Hüseyin MÜMTAZ
Bir insan, bir topluluk, bir düşünce kendi tarihinin altında nasıl ezilir?
Şekil (a)da görüldüğü gibi!
Fransa’nın 11 Eylül’ü tam da bizim vezir, veziriazam, sadrazam, sultan, dersaadet; elifba, yerleşke, imaret, ilim, âlim, medrese tartışmalarının üzerine denk geldi.
Bu yoğun gündem arasında bir hafta kadar önce; Birinci Dünya Savaşı’nın 100’üncü anma yılı etkinlikleri çerçevesinde Enver Paşa’nın fotoğrafının bir ülkenin pulu üzerine resmedildiğini muhtemelen kaçırmışsınızdır.
Yok.. Hemen üstüne atlamayın “Osmanlı bakıyyesi” filan diye.. Anma serisi taa Faroe Adaları Posta İdaresi tarafından yayınlandı.
Pulda Rus Çarı II. Nikola, Harbiye Nazırı Enver Paşa, savaşın ilk iki yılındaki İngiliz Başbakanı Herbert Asquith, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph, son Alman İmparatoru ve Prusya Kralı II. Wilhelm ve Fransa Başbakanı Georges Clemenceau’nun portreleri yer aldı.
Allah Allah? O zaman Padişahî Sultan-ı Osmanî kimdi acaba?
Cahil Faroeliler..
İşte tam da bu esnada RTÜK, Kanal D’de yayımlanan “Ben Bilmem Eşim Bilir” adlı yarışma programında kadın yarışmacılar beklerken erkek yarışmacıların başka kadınlarla dans etmelerini “genel ahlak”a aykırı bulup “aile yapısını bozduğuna” hükmediverdi.
O halde tam 77 yıl evvel, Atatürk’ün 1938’de ölümünden 8 ay önce Bursa’daki tarihî Belediye Sarayı’nda yer alan balo’da yaptığı valsin fotoğrafları zevatı muhteremeye kapak olsun..
Tarihle hesaplaşamıyoruz, çünkü tarih bizi çarpıyor.
Dâvutoğlu geçenlerde Makedonya’ya gitmiş..
“Yine burada Türkçe’yi resmi dil yapan Karamanoğlu Mehmet’i Bey’i, buraya, bu topraklara Türkçe’yi getiren Sultan Murat’ı, Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü görüyorum. Milletler, tarihe damga vuran milletler konjonktürel düşünmezler, zamana ve mekâna sığdırılamazlar. İşte güzel Türkçemiz, bu Asya içlerinden taa Tuna boylarına kadar hala yaşıyorsa, hala en güzel muhabbeti, en güzel aşkı ifade edebiliyorsa, bu aslında bizim milletimizin tarihte nasıl özne olduğunu ortaya koymaktadır. Selam olsun bu güzel mirası bize bırakanlara” demiş.
Devam etmiş;
“Yahya Kemal adına size teşekkür ediyorum. Yunus Emre adına, Dadaloğlu adına, Karacaoğlan, Mehmet Akif adına size teşekkür ediyorum. Bu topraklarda Türkçe, kültürel zenginliktir ve yaşayacaktır. Bunun için mesajım şudur; onurlu bir milletin bu topraklardaki temsilcileri olarak Makedonya’nın eşit vatandaşları olarak bu topraklardaki mevcudiyetinizi korumaya devam ediniz. Mevcudiyetinizi korurken, bilin ki arkanızda kültürlere dillere saygılı Makedonya Cumhuriyeti hükümeti vardır, arkanızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve 77 milyon vardır” demiş.
Ne güzel söylemiş.. Doğru söylemiş, düz söylemiş..
Taa Makedonya’da; Atatürk’ü, Sultan Murat’ı, Karamanoğlu Mehmet Bey’i ve Yahya Kemal, Yunus Emre, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Mehmet Akif’i anmasını elbette alkışlıyorum..
Alkışlıyorum da, “Asya içlerinden taa Tuna boylarına kadar” yaşadığını ifade ettiği “güzel Türkçe’mizin” aynı şekilde Türkiye’nin “bütününde” “neden yaşayamadığını” da açıklaması gerektiğini düşünüyorum Sayın Dâvutoğlu’nun.
Dâvutoğlu’nun Türkiye’de de Türkçe’nin kültürel zenginlik olduğunu böyle yüksek sesle söyleyememesini; Makedonya’da Türkçe ile özdeşleşmiş bu kadar güzel insanın ismini sayar/anarken Kars havaalanının yenilenen terminal binasını açışında; “Biraz önce arkadaşlarımızla, değerli bakanlarımızla, milletvekillerimizle, valimizle sohbet ederken, ‘Kars’ın bu havalimanına bir isim verelim’ diye konuştuk. Harakani Hazretleri’nin isminin verilmesini uygun gördük. Harakani Hazretleri’ni çok önemsiyoruz. Buraya geldiğinde o manevi gözüyle bu diyarın ileride iman, irfan diyarı olacağını görmüştü. Bizim ona borcumuz bu emaneti korumak, geliştirmek, gelecek nesillere aktarmak” demesini de nedense anlayamıyorum.
Karslı’nın fikrini sordu mu acaba?
Acaba Şırnak, Cizre, Diyarbakır, Urfa, Van’da da “Türkçe kültürel zenginlik” olarak görülüp; “Atatürk, Sultan Murat, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Yahya Kemal, Yunus Emre, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Mehmet Akif” aynı heyecan, duygu ve düşüncelerle telaffuz edilebilmekte midir?
Dâvutoğlu yine Makedonya’da “Arkadaşıma talimat verdim, ne kadar hane varsa Makedonya’da Türkçe konuşulan, her haneye bir bayrak, bir Türkçe mealli Kuran-ı Kerim bir de Türkçe sözlük hediye ediyoruz. Takriben 30 bin dediler. Ne kadarsa. İlla soydaşlarımız olması gerekmiyor. Kim isterse her eve bir bayrak, bir Kuran-ı Kerim, bir Türkçe sözlük vereceğiz. Bu bizim taahhüdümüz. Bu al bayrağı vereceğiz ki milli bayramlarda Makedon Bayrağı ile birlikte balkonlarına assınlar. Yanyana iki dost bayrak dalgalansın, her evde. Türkçe sözlüğü vereceğiz ki Şemşettin Sami’nin bu diyarında herkes Türkçe sözlüğü, doğrudan evinde bulundursun ve açabilsin. Türkçe mealli Kuran-ı Kerim ile de o güzel vahyimizi, Rabbimizin vahyini, hem aslından hem Türkçe mealini okuyabilsin. Bunu en kısa sürede yerine getireceğiz” demiş.
Dâvutoğlu’nun bu söylediklerini de alkışlıyorum..
Aynı Makedonya’daki gibi memleketimin her köşesinde de balkonlarda Türk Bayrağı’nın dalgalanmasını istiyorum.
Aynı Makedonya’daki gibi memleketimin her hanesinde de “Türkçe mealli Kuran-ı Kerim bir de Türkçe sözlük” istiyorum.
Fussılet Sûresi 41’inci Âyet diyor ki;
“Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık diyeceklerdi ki; Âyetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu?”
(“Kur’ân-ı Kerim Açıklamalı Meali”. Türkiye Diyanet Vakfı Yay/86-G. Karaman, Özek, Dönmez, Çağrıcı, Gümüş, Turgut)
Arab’a olmayan yabancı dilden (kitap), hiç Türk’e olur mu?
Sovyetler Birliği yıkılınca Diyanet’in Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne binlerce “Rusça” Kuran-ı Kerim göndermesini de işte bu yüzden anlayamamıştım.
Onun için Dâvutoğlu’nun Türkçe (mealli) Kurân-ı Kerim fikrini aynen onaylıyorum.
Gelin siz siz olun şu Osmanlı bakıyyesi/modelini fazla kurcalamayın..
Altında kalırız..
“Libya Hava Kuvvetleri”ne ait olduğu iddia edilen Facebook sayfasından yapılan bir açıklamada, Libya hava sahasına girecek, sivil veya askeri Türk uçaklarının vurulacağı belirtiliş.
Hayret..
Libya bir “Osmanlı Bakıyyesi” değil miydi?
Aynı Irak, Suriye, İsrail, Mısır, Katar….
Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan, Kosova gibi…
Gerçekten şu Osmanlı bakıyyesi/modelini fazla kurcalamayın..
Güneydoğu Genç İşadamları Derneği ( GÜNGİAD) çözüm süreciyle ilgili Osmanlı tipi eyalet sistemi önerisinde bulunmuş. Dernek Başkanı Hakan Akbal, “Bu yönde bir düzenleme ile Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt illeri Osmanlı’da olduğu gibi Diyarbakır vilayeti olarak tanımlanabilir, Diyarbakır vilayetinin yönetim merkezi de Diyarbakır ili olabilir” demiş.
Daha önce denetimli özerklik önerisinde bulunan GÜNGİAD Başkanı Hakan Akbal ve derneğin yönetim kurulu üyeleri basın toplantısı düzenlemiş.
1988 yılında AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartını, çekincelerine rağmen imzalayan Türkiye’nin merkezi esas almak yerine, demokratik temsiliyeti öne çıkartan yerinden yönetim uygulamalarına dayalı sistem arayışlarını son dönemlerde daha açık bir şekilde ifade ettiğini anlatan Akbal, “18 Aralık tarihinde Başbakan Sayın Davutoğlu ve bakanların katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısında ekonomide yapısal dönüşüm programının ikinci bileşeni kamuoyuyla paylaşılmış, açıklanan 7 tedbirden birinin yerel yönetimlerin gelirlerinin artırılması ve güçlendirilmesi olduğu belirtilmiştir. Aynı eksende İmralı ile yürütülen müzakere taslağı üzerinde uzlaşmaya varıldığı ve taslağın bileşenleri arasında ‘Özerklik’ konusunun da olduğu Sırrı Süreyya Önder tarafından paylaşılmıştır” demiş. İspanya, İtalya, Almanya, Avusturya, Kanada gibi dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve uygulandığı ülkelerin kendi içsel dinamikleri ekseninde geliştirilen sistemleri modifiye etmek yerine, kendi öncü modellerimiz üzerinden Türkiye’nin ve bölgemizin bünyesine uygun sistemlerin geliştirilebileceğini anlatan Akbal, “1515 yılında Osmanlı’nın 5. Eyaleti olan Diyarbakır, kendisine bağlı 24 sancağı ile imparatorluğun en büyük eyaletlerden biriydi” diye de ilave etmiş.
Hadi 1515’e dönelim..
Bana “bir fincan orta kahve” lütfen..
Beylerinkini de hesabıma yazın… 8 Ocak 2015
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın