Eki 17, 2014
Evet, insanlık buna mecbur kalacaktır, öncelikle Müslüman
kitleler buna mecbur kalacaktır. Batı, laiklik sayesinde
dinciliğin ağır yıkımından büyük ölçüde kurtulmuş
durumdadır. Ama İslam dünyasının böyle bir şansı yoktur.
İslam dünyası dincilik belasının kahrından kurtulmak için
mutlaka bir çare arayacaktır. Çünkü İslam coğrafyalarında
din adına hayatı cehenneme çeviren dinci tasallut her gün
biraz daha güçlenerek kitleleri hegemonyası altına almaktadır.
Hem Allah’a imanını korumak hem de dinci zulüm ekiplerinin
günlük hayata tasallutundan uzak kalmak isteyenlerin bir
sığınağa ihtiyaçları vardır.
O sığınak, deizm olacaktır.
Mâûn suresi dinciliğinin lanetli riyakârlığı, hayatı giderek
kuşatmakta ve hiçbir şer ideolojisinin cesaret edemeyeceği
bir tasallutla günlük hayatı çekilmez hale getirmektedir. Haçlı
emperyalizmin yıllardan beri Müslüman dünyayı, özellikle
Türkiye’yi getirmek istediği yer burası olduğu içindir ki,
sistemli bir biçimde laiklik ve Atatürk’ün altı oyuldu. Çünkü
bugünkü dünyada dinci tasalluta karşı tek sığınak laikliktir.
Laiklik, İslam dünyasında zaten yoktu; Türkiye’de de yok
edildi. Şimdi, laiklik öncesi dönemin ıstıraplı kulvarına
yeniden girilecektir. Bu yeni dönemde, Allah’a imanında
kararlı olan kitlelerin dincilik belasına karşı donanım ve
şuur kazanmalarında deizm tek ve kaçınılmaz yol olarak
görünüyor. Bu yol, hiç değilse Allah’a imanınızı korur. Sahte
dini yaşamaya kalktığınızda ise ya tahammül edemeyip ateist
olursunuz yahut ta tahammül etmek adına akıl ve insanlık
değerlerinden koparsınız. İkisi birbirinden kötüdür.
Deizm, böyle bir durumda en ideal kurtuluş yoludur.
Gerçek dini yaşama şansı kalmayanlar Kur’an’ın ruhuna ve
beklentilerine uygun olan bu deizm yolunu elbette ki devreye
sokacaklardır. Kur’an o kapıyı boşuna açık tutmamıştır.
Deizm, dindarlığa karşı geliştirilmedi, dinciliğe karşı geliştirildi.
Dinciliğin hayatı bir zulüm, şiddet, riya kasırgası gibi kuşatması
karşısında Allah’a iman bir tek şekilde korunabilirdi: Dini
temsil ettiğini söyleyen habis ruhlu, şerir ekiplerin tasallutunu
hayatın dışına atmak. Bunun tek yolu ise bu adamların temsil
ettiği dine hayatın günlük akışı içinde yer vermemekti. İşte
deizm de budur. Dini temsil ettiğini söyleyen habis ve şerir
ekipleri günlük hayatınızda bir biçimde söz sahibi yaptığınız
anda hayatınız cehenneme döner.
EN TEHLİKELİ VE EN ZALİM İDEOLOJİ DİNCİLİKTİR
Hiçbir ideoloji, dinci tasallutun kurduğu hegemonyayı
kuramamıştır, kuramaz. İdeolojilerin en kötüsü bile sizi
nihayet evinizin kapısına, en kötü ihtimalle yatak odanıza
kadar kontrol eder. Rüyalarınızı kontrol edemez. Ama dincilik
sizin rüyalarınızı bile kontrol eder. Çünkü dinciliğin melekleri,
cinleri, ermişleri, ilhamları, kerametleri, daha bilmem
ne melanetleri vardır. Bütün bu unsurları sizin hayatınızı
karartmak için kullanır. Daha da kötüsü, siz bu kullanımdan
şikâyetçi olamazsınız. Çünkü bu kullanım ‘Allah adına ve Allah
rızası’ (!) diye yaftalanmıştır.
Dindarlar ve deistler kadar, insana saygılı ateistler de ortak
bela olan dincilik karşısında bu gerçekleri bilerek mücadele
edeceklerdir. Yoksa dincilik tümünü yerle bir eder. Dincilik
dinsizliği, dini Allah’ın iradesine uygun olarak yaşamak
isteyenlere rahat yüzü göstermemekte, onları dindışı ilan
ederek kararsızlık ve perişanlığa itmektedir.
Samimi insanlar; dini, dinciliğin istediği gibi yaşasalar akılları,
vicdanları isyan ediyor, gerçeğine uygun yaşasalar dinciliğin
ithamlarından kurtulamıyorlar. Böyle zalim bir tezgâhı, hiçbir
ateizm veya zulüm ideolojisiyle kıyaslamak mümkün değildir.
Bu kahır, Mâûn suresinin tanıttığı dinci dinsizlik tarafından
üretilmektedir. Bunun içindir ki, biz, insanlığın inanç tarihiyle
meşguliyeti meslek edinmiş insanlar olarak şunu tespit etmiş
bulunuyoruz:
İnsanlığın bütün zamanlarında, bugün ve yarın en büyük
ıstırap kaynağı dincilik belası olmuştur, olmaktadır ve
olacaktır. Bu belayı ikinci sıraya atacak bir musibete henüz
rastlanabilmiş değildir. Sözün özü şudur:
İnsanlık, mutluluk, Cenabı Hakk’ın rızası ve nihayet gerçek din
adına verilecek en onurlu ve en önemli mücadele dincilikle
mücadeledir. İnsanlık bunu gerçek anlamıyla kavradığı ve
gereğini yaptığı gün, ancak o gün, mutlu olacaktır.
Yaşar Nuri Öztürk
Bir yanıt yazın