Yaşam sertleşirken, ABD’nin hegemonya ve güç siyasetine dayalı dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışı iddiası gelişiyor.
Bir yanda farklı entellektüel gelenekler,siyasal ve tarihsel durum, toplumsal gelişmeler ve koşullarıyla küresel sermayenin karşısında insanın ihtiyaçları ve sorunlarına bir biçimde ilişiklenmiş materyalist teoriden gelişen ahlâk,
Öte yanda, yüzyıllardan gelen analitik felsefe ve pragmatizme dayanan kapitalist ahlâkın öngördüğü toplum bilim ve devlet teorileri çatışıyor.*
Bu çatışmada dinler ve öğretileri tartışma konusu bile değildir,2014’te ona ilişkin nihai karar verilmiştir.
ABD, AB, Rusya ve Çin ” Medeniyeler Çatışması” çerçevesinde İslamcı siyasetin toplum bilim ve devlet teorisini ve terörünü reddediyor.
Dünya bu gerçeği ile 2015’e girerken, Türkiye’nin payına düşeni;
İlk kez o söylediği için önemlidir, işte Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın “Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” ithamında olduğu Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan için açıkladığı,
“Çok şey satın alıp satarak Filistin davasını sözde destekleyerek, Arap ve İslam arenasında kendilerine yer bulmaya çalıştı. Efendilerinin kendilerine biçtikleri rolü aşıp, kendilerine izin verilenin çok ötesine gitti. Bu rolden geri adım atması gerekiyordu. Ama Suriye’nin rolünde ısrar etmesi sıkıntı yaratmıştır. Bu nedenle Suriye davası, o’nun için siyasi açıdan sıkıntı yaratan ölüm kalım meselesi haline geldi” ifadesi belirliyor…
*
Asya-Pasifik sorunları ya da Avrupa-Atlantik’te yaşanan Soğuk Savaş, oralarda kalsın!
Türkiye’yi;Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığının görülmesiyle Beşar Esad’ın işaret ettiği yönde;
Batı’nın İsrail’in güvenliğine verdiği önem, İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklenmesi, İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önlemeye ilişkin verilen mücadele aydınlatıyor.
Batı bu gündemi Başkan Obama’nın ağzından “Ülkemizi de tehdit eden İslamcı ideoloji ve teröristlerle Suriye’de ve Irak’taki mücadele stratejimiz ön cephedeki ortaklarımızı destekleyerek bizi tehdit eden teröristleri yok etmeye dayanıyor” ifadesinde açıklıyor.
*
Bu noktadan olmazsa olmaz nitelikli bir ana gündem maddesi 2015 yılı Türkiye’sini belirliiyor…
Herşey,bir zaman önce Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen’in siyasete karıştırdıkları dini inanışlarıyla, ABD ve İsrail’in “İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin yalnızca Türkiye’de değil, birçok İslam ülkesinde de toplumsal istikrarı sağlamadığı,ülke dinamiklerini tükettiği” öngörüsüne işbirlikçi kesildikleri, bu uğurda ABD ve İsrail’ın desteğiyle Türkiye’de tüm sistemi kontrol altına almalarından başlıyor.
Sonra Türkiye’nin rol modelliği paralelinde Arap Baharı takdimiyle İslam coğrafyası ekonomisinin pazar ekonomisine çekilmesine yönelik yeni bir sermaye birikim modelinin işletilmesi, İslamcı değer yargıları üzerinden islamcı burjuvazi oluşturmak, buna denk devlet yapılanmaları ve rejimin sağlanacağı, kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları,medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla;
Fas,Tunus, Libya, Mısır,Ürdün,Somali,Yemen, Irak,Suriye ve Sudan’ın yeniden biçimlendirilmesi, sonuçta Şii İran’ın Sünni bir blokla dengelenmesi öngörüsüne son verilerek;
Önce,elbette Batı’nın ivmesiyle Mısır’da Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütünün Hürriyet ve Adalet Partisi’nin mensuplarının her türlü siyasi faaliyetden yasaklanmıştır.
Sonra Türkiye’de devlette birbirine paralel bir yapılanma oluşturan Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen güçleri ikilisinden,önce Gülen ve şürekası yapılandığı siyaset alanından birer birer sökülüp atılıyor.
*
Ancak Erdoğan, Gülen ve şürekasını siyasetin yapıldığı alanlardan tasfiye ederken;
İşte meclisteki çoğunluğuna dayanarak her türlü anti demokratik yasayı çıkarabiliyor,Sulh Ceza Mahkemeleriyle istediğini tutukluyor.
Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ı denetimine almış, parlamenter yolla dikta rejimine yürüyor…*
Erdoğan’ın dikta yürüyüşün önünde, Gülen’in henüz tasfiye edilemeyen Anayasa Mahkemesi,Siyasi Partiler,kontra güçler ve TSK’ daki imamları son zarlarını atıyor.
Birincisi, Gülen’in Erdoğan denetimi dışında kalan Anayasa Mahkemesi’nin yolsuzlukla anılan dört eski bakanın Yüce Divan’a gelmesi halinde ya da “Seçim Barajı” konusunda vereceği kararda olası etkinliği endişe oluşturuyor.
Başbakan Davutoğlu ” Özellikle paralel yapılanmanın hangi kanallarla bu olayları daha da abartarak,toplumda huzursuzluk çıkarma çabası içinde oldukları gözümüzden kaçmıyor”diyor.
*
Üçüncüsündeki amaç; Fethullah Gülen’in darbeler öncesi, süreci ve sonrasında bazı tavır ve davranışlarını eleştirenlere verdiği “Aralarında olan vicdanlı ve demokrat kişiler hatırına darbe dönemlerinde bile hiç bir kuruma düşmanca yaklaşmadım ve toptancı bir şekilde yıkıcı eleştirilerde bulunmadım. Bu tavrım darbeleri desteklediğim anlamına gelmez. Kötü ihtimallere tarihin dersi ve sosyopolitik realitelerin ışığı ile bakıyorum. O nedenle iyimserliğime, Ergenekon davalarının demokrasi yanlısı subay çoğunluğu olmasa açılamayacağı ve devam edemeyeceğini şahid olarak gösteriyorum ” yanıtındadır.
Gülen provakasyonlar ve kargaşalarla çözüm süreci tıkansın karşılığında, TSK’daki imamlara darbe şartlarını oluşturuyor.*
Hiçbirinin gerçekleşmemesi halinde, parlamenter yolla dikta rejimine yürüyen Erdoğan’ın önünün;
Mevcut anketler çerçevesinde genel seçimde oyunu yüzde 2′ ler seviyesinde arttırması halinde HDP ‘nin mi,
Yoksa oyunu yüzde 13’ler seviyesinde arttırması halinde yCHP’nin mi,
Yeni Yıl’da zorluklar kolayımıza gelsin, efendim…
30.12.2014
Bir yanıt yazın