1924 Mübadelesinin bir cilvesi : SÜRGÜNDEKİ ORTODOKS TÜRKLER
Hıristiyanlık ve Türklük. Yakın tarihimizde ve günümüzde bu ikisi, birbirine o kadar uzak mefhumlar olarak algılandı ki.. Daha “dün”e kadar Anadolu”da önemli miktarda Hıristiyan Türk topluluğunun yaşadığından, bunların Kurtuluş Savaşımıza canla başla katıldıklarından ve sonrasında başlarına gelenlerden bugünün Türkiyesinde kaç kişinin haberi var?
Onlar, Anadolu”nun değişik bölgelerine dağılmış olarak kendi hallerinde yaşarken, Batılılar Osmanlı”yı parçalayıp yutma planlarını uygulamaya koymuştu ve mutlaka Batılıların dikkatini çekmişti bu topluluk. Onlara Osmanlı”ya karşı mücadele teklifi götürmekte gecikmedi Yunanlılar. Fakat Anadolu”nun Hıristiyan Türkleri, hem de görkemli bir kongreyle, Kurtuluş Mücadelesinin yanında olduklarını beyan ettiler ve her Türk gibi İstiklal Savaşında üzerlerine düşeni fazlasıyla ifa ettiler. Sonra mı? İnönü, Lozan görüşmelerinde Türk Hıristiyanların da mübadeleye tabi tutulması kararına imza attı ve zorla trenlere bindirildiler.
Bu çalışmayla, çoğumuzun belki hiç bilmediği hazin ve ibretlik konuyu bir nebze olsun günışığına çıkarmak istedik. İslamiyeti tanıyıncaya kadar totemcilik, animizm(canlıcılık), şamanizm, budizm, manheizm gibi Asya kökenli (Asyatik) dinler arasında bocalayan Türkler, ilahi dinlerin gelmesiyle birlikte bu dinlerin en büyük koruyucu, savunucu ve yayıcıları oldular. Sosyolog Dr. Dursun Ayan”a göre bugün bile edebiyatımızda izleri olan Türkler”deki “Gök Tanrı” inancı onları ilahi dinlere daha yatkın kılmıştı. Göçeden Türklerin ilk önce Hıristiyanlıkla daha sonra İslam”la tanıştıklarını Harizmilere ait belgelerden anlıyoruz.
Karamanlılar her zaman ilgi çekti
Karaman yöresinde bulunan “Binbirkilise” bu bölgenin 1922 yılına kadar Türk Hıristiyanlar için yurt edinildiğini ortaya koyuyor. Konya, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Ankara civarları Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığı yerler. Bunun dışında bir kısmının İstanbul, İzmir ve Trabzon”da varlıklarını sürdürdüğü biliniyor. İsimleri Türk olan ve Türkçe Hıristiyan tapınış gösteren, Türkçe konuşan, Grek harflerini kullanarak Türkçe dini ve edebi eserler verip yayın yapan ancak karşılıklı değişime tabi tutularak Anadolu”dan göç ettirilen Hıristiyanlardı bunlar.
“Kavimler Kapısı-1” kitabının yazarı Hale Soysü, 1924 yılına kadar Aksaray, Ihlara Vadisi, Ürgüp, Göreme, Derinkuyu, Akşehir, Ereğli, Ermenek, İçel, Antalya ve Fethiye”de Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığını belirtiyor. Evliya Çelebi, Seyahatname”sinde, “Alanya-kadim eyyamından beru Urum (Rum) keferesi bir mahallededir… Amma Urum lisanı bilmeyub, batıl Türk lisanı bilirler. Ve Antalya, dördü Urum keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla Urumca bilmezler, Batıl Türkçe lisan üzre kelamet ederler” diyerek bölgedeki Hıristiyanların Türk kökenli olduğunun ve dillerinin de bozulmadığının altını çiziyor. Hıristiyan Türkler içinde Karamanlıların yeri ayrı bir öneme sahip. Tek kelime Rumca bilmeyen ve ibadetlerini Türkçe yapıp, yazı dilinde Grek alfabesini kullanan Karamanlılar”ın Türk soyundan geldiklerini hemen hemen tüm tarihçiler kabul ediyor.
Bazı Yunan tarihçiler hariç Hıristiyan Türkler tarih boyunca Rumlarla yani Helen-Grek-İyon kökenli insanlarla hep karıştırıldı. Oysa Rumluk, bir ırk veya ulus adı olmayıp bir imparatorluğun adıydı. Bu konuları 1932″lerde yeniden gündeme getiren Abdülkadir Baykurt Cami de İstanbulluların “Karamanlı Rum” diye özel bir ayrıma tabi tuttukları Karaman yöresindeki Hıristiyanların; Yunancayı hiç bilmediğini, Müslüman Türklerden daha temiz bir Türkçe konuştuklarını vurguluyor. 1922-1923 yılları arasında 16 sayı yayınlanan “Anadolu”da Ortodoksluk Sadası” adlı gazete, Karamanlıların Hıristiyan Türkler olduğunu ısrarla savunuyor. Prof. Dr. J. Eckmann”a göre Karamanlılar, Hıristiyanlığı benimsemiş Selçuklu Türklerinden başkası değil. Gagavuzlar üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Atanas Monof da aynı görüşe sahip olduğunu söylüyor.
Herşey Yunan işgaliyle başladı
Orta Anadolu ve Karaman bölgesi Türkleri ile Doğu Karadeniz Türkleri, daha İslamiyet gelmeden Hıristiyanlığı seçmiş Türk boyları olarak, Kurtuluş Savaşına kadar varlıklarını ve benliklerini koruyorlar. Ancak, Yunanlıların Anadolu”yu işgali, Anadolu”da yaşayan Hıristiyanların sonunu hazırlayan en önemli etkenlerden biri. Emperyalist güçlere ve Yunanistan”a karşı başlatılan Kurtuluş Savaşı, Anadolu”daki Türk kökenli ve diğer Hıristiyanların birbirinden ayrılması için tam bir turnusol kağıdı işlevi yaptı. Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümetine başvurarak, Hıristiyan Ortodoks olduklarını, ancak soyları yönünden Türk olduklarını sık sık vurgulayan Türk Hıristiyanlar, Fener Rum Patrikliğinin etkisini kırmak için kendilerine bağımsız bir kilise kurulmasını talep ettiler. 11 Nisan 1921″de Kastamonu Valisi Sami Bey, Ankara”ya gönderdiği telgrafında, “Anadolu”da bir Türk Ortodoksluğunun kurulmasını isteyen Taşköprü Rumları dilekçelerini sundu” ifadesini kullanıyor. Trabzon Ortodoks Cemaatinin Ankara Hükümetine telgraf çekerek Ankara”da bir Türk Ortodoks Patrikhanesinin kurulmasını istediği de Doç Dr. Zeki Arıkan”ın yaptığı araştırmalardan anlaşılıyor. Dr. Sabahattin Özel, Maçka Rumlarının da benzer bir girişimde bulunduklarını söylüyor: “Anadolu”da tarihen dahi müspet olduğu üzere Rum-Elenik namıyla hiç bir millet yoktur. Mevcut Rumlar yalnız asırlarca Türk Müslümanlarla birlikte yaşayan Türk Ortodokslardır.”
Fener Rum Patrikhanesine isyan
Türk Ortodoks olduklarını ısrarla vurgulayan Kayseri bölgesindeki Hıristiyanlar, Kurtuluş Savaşının başlamasıyla birlikte, diğer Hıristiyanlardan oldukça farklı bir strateji takip ediyor. Sosyolog Dr. Dursun Ayan, 1870″li yıllarda Bulgarların, Rumlarla karıştırılmaktan ve Rumlaştırılmaktan korktukları için padişahtan milli bir kilise kurma izni aldıklarını hatırlatarak, “Bulgarların bu kaygısını Anadolu”daki Türk Hıristiyanlar da taşıyor. Onlar da aynı dönemde milli bir kilise kurulması için başvuruda bulunuyorlar ama sonuç alamıyorlar” diyerek Ortodoks Türklerin Rumlarla karıştırılma endişelerinin 1870″li yıllarda başladığını söylüyor. Ankara ve İç Anadolu Bölgesindeki Hıristiyan Türklere ise Papa(baba) Eftim liderlik yapıyor. Atatürk, Papa Eftim”e her zaman Baba Eftim olarak seslendiği için, çoğu zaman ismi Baba Eftim olarak anılmıştır. Teoman Ergene”nin “İstiklal Harbinde Türk Ortodokslar” adlı eserinde, Türk asıllı Hıristiyan Ortodokslardan Baba Eftim”in Kırıkkale”nin Keskin ilçesi Metropoliti olduğunu ve Anadolu”nun çeşitli yerlerine dağılmış olan Türk Ortodokslarla sürekli haberleştiğini belirtiyor. Kayseri Erciyes Üniversitesi”nden Doç. Dr. Mustafa Ekincikli, “Türk Ortodoksları” adlı kitabında Baba Eftim”in Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi”nin kurulması için girişimlerde bulunduğunu dile getiriyor.
Kurtuluş Savaşının henüz yeni filizlendiği dönemde Türk kökenli Ortodoks Hıristiyanlar bu amaçla, TBMM”den ve Adalet Bakanlığı”ndan izin alarak Kayseri”de bir kongre topladılar. Kongreye, Gümüşhane Episkoposu Yervasyos, Konya Metropoliti Prokobios, Antalya Episkoposu Meletios ile Anadolu ve Trakya”nın diğer bölgelerinden gelen 72 temsilci katıldı. 21 Eylül 1922″de toplanan kongrede Türk Hıristiyanlar Türk Ortodoks Patrikliğinin kurulmasını kararlaştırdılar. “Milli Mücadelede Kayseri” adlı çalışmasında Zübeyir Kars, bu toplantıya Mutasarrıf Muammer Bey, Mevki Kumandanı ve Kalem Reisi Miralay Abdullah Bey ve sonraki yıllarda TBBM”de Eskişehir Milletvekili olan Türk asıllı Ortodoks Umumi Katip Bodrumi İstimad Zihni Özdamar Efendi”nin de katıldığını belirtiyor.
Yunanistan”ın Batı Anadolu”da işgal faaliyetlerine girişmesiyle birlikte İstanbul Fener Rum Patrikhanesi, Anadolu”daki tüm Hıristiyanları Yunanistan lehine faaliyette bulunmaya davet ediyor. Dr. Dursun Ayan, Fener Rum Patrikhanesinin Anadolu”daki Hıristiyanlara yaptığı çağrının ciddiyetini Atatürk”ün Nutku”ndaki önemli bir ifade ile açıklıyor: “Atatürk Nutuk”ta Mavri Mira”nın Fener Rum Patrikhanesinde hazırlandığını söylüyor. Fener Rum Patrikhanesi, Ortodoks ders kitaplarının içeriğinde Türk aleyhtarı düzenlemelere giderek Milli Mücadele safları oluşmadan Yunanistan”ı desteklemeye karar vermişti zaten. Rum kökenli olmayan diğer kiliselere de bunu kabul ettirmeye çalıştı. Ancak bir kısmı bu oyuna gelmedi.”
Çerkez Ethem tanıştırdı
Kayseri”deki toplantıda Türk Hıristiyan Ortodokslar, Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Kurtuluş Savaşında Milli Mücadele saflarını seçtiler. Türk Ortodoksların Anadolu”daki bu hareketi Atatürk”ün takdirine mazhar oldu. Papa Eftim”le tanışmak isteyen Atatürk, 4 Eylül Sivas Kongresinden önce Papa Eftim”i Sivas”a davet ederek uzun uzun sohbet etti. Mustafa Kemal ile Papa Eftim”in biraraya gelmesini ise çok ilginç bir isim sağlamıştı: Çerkez Ethem. Papa Eftim”in oğlu ve Türk Ortodoks Cemaati Lideri Selçuk Erenerol, “Atatürk, Anadolu Hıristiyanlarının Kayseri”deki toplantısını yakından takip ediyor. Babamla tanışmak isteyince, Akdağmadeni”nden (Yozgat) yakın komşumuz Çerkez Ethem bu görüşmeyi sağlıyor” diyerek anlatıyor bu konuyu.
Kiliseden çıkıp İstiklal Harbine gittiler
Kayseri”deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim”e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir. Büyük Taarruzdan önce Ankara”da ilk toplanan TBMM bahçesinde, Atatürk”ün de hazır bulunduğu bir miting sırasında halka seslenen Papa Eftim, İncil”den bir pasaj okur: “Düşmanlarımızın herşeyi var, ancak bizim silah ve cephanemiz yok. Fakat göğsümüzde imanımız var, mutlaka kazanacağız. Yaşasın muzaffer Türk Ordusu!” Bağımsız Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol”un babası olan Papa Eftim, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten sonra Atatürk”ün şu sözlerine mazhar oldu: “Baba Eftim, bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir.”
Atatürk- Papa Eftim dostluğu
Çerkez Ethem”in Yozgatlı olduğunu bilen çoktur ancak onun Türk Ortodokslarının dini lideri Papa Eftim”in hane komşusu olması ilginç bir tecelli. Fener Rum Patrikhanesinin Yunanistan”ı destekleme konusundaki baskılarına ve çabalarına rağmen Papa Eftim ve 72 kilisenin Milli Mücadele saflarına katılmasının Mustafa Kemal”i bir hayli etkilediği biliniyor. Çerkez Ethem aracılığı ile Papa Eftim ile Sivas”ta tanışma imkanı bulan Mustafa Kemal, Selçuk Erenerol”a göre 1924 yılında Papa Eftim”den Fener Rum Patrikhanesinin başına geçmesini istiyor. Cemaatin halen dini lideri görevini yürüten Selçuk Erenerol, babasının Atatürk ve arkadaşlarının bu teklifini, “Benden üstün dini ruhbanlar dururken, benim o makamı doldurmam mümkün değil” diyerek geri çevirdiğini söylüyor. Ancak Papa Eftim, Atatürk ve arkadaşlarına Yunanistan”ın göndereceği patriğin özelliklerinin ne olması gerektiği konusunda 11 maddelik bir rapor veriyor. Papa Eftim”in, patrik için birinci şart olarak Yunanistan”da kral taraftarı olması gerektiğini ileri sürmesi dikkat çekiyor. O dönemde Kral taraftarı din adamlarının Yunan Hükümetinden farklı görüşlere sahip olduğu biliniyor. Papa Eftim”in, atanacak patriğin Yunan Hükümetinin kirli emellerine alet olmaması için böyle bir istekte bulunduğu tahmin ediliyor. Ancak Atatürk”ün ısrarından sonra Papa Eftim, yardımcısı Yakup ile birlikte Fener Rum Patrikhanesine giderek, bir anlamda yönetime el koyuyor. Ankara Hükümeti dış baskılara dayanamayıp kendisini geri çekinceye kadar orada kalıyor.
Lozan”da verilen ödül(!)
Kurtuluş Savaşında dindaşlarını değil de, kendi ırkından olan Türkleri destekleyen Türk Hıristiyanlarını, savaşın kazanılmasından sonra büyük ve acı bir sürpriz bekliyordu. İsmet İnönü”nün Türk delegasyonuna başkanlık ettiği Lozan görüşmeleri sırasında 30 Ocak 1923 tarihinde varılan anlaşmayla, Anadolu”daki Hıristiyan Ortodoksların, ırkına ve kişisel isteklerine bakılmaksızın karşılıklı değişime tabi tutularak Yunanistan”a gönderilmesine karar verildi. Mübadeleye tabi tutulan insan sayısı konusunda abartma olmadığını belirten Dr. Dursun Ayan, “Mübadeleye tabi tutulan nüfusun küçük gösterilmesi her iki ülkenin de işine geliyordu. Bu insanlık dramında Türkiye kendi yüreğine su serperken Yunanistan kendi demografyası açısından bu konuda tartışma bile yapmadı. Rakamın fazla olma ihtimalı elbette var” diyor. Doğan Avcıoğlu, “Türkler”in Tarihi” adlı eserinde Karamanlıların değişime tabi tutulmasının tartışmaya açık bir konu olduğunu ve mübadelenin yapıldığı yıllarda da bu tartışmanın yaşandığını belirtiyor. Bernard Lewis”ye göre, 1924 ve 1930 yılları arasındaki değişimin, Türk-Grek değişimi değil, Grek Ortodoks-Osmanlı İslam değişimi olduğunu söylüyor: “Bu değişim Anadolu Ortodoksları için vatana kavuşma değil, gurbete sürgündür.”
Kayseri, Karaman, Trabzon, Sivas, Konya, Yozgat ve Ankara”da toplanan Hıristiyan Türkler trenlerle Yunanistan”a gönderiliyorlar. Yürek paralayan sahneler yaşanıyor; “Biz sizdeniz, göndermeyin” yalvarmaları, Lozan Anlaşmasının kararlılığında Ankara”ya kadar ulaşmıyor bile.
İçlerinden sadece bir aileye özel bir ayrıcalık tanınıyor. Bir tek Baba Eftim ve ailesi (Erenerollar) bu zorunlu göçten muaf tutuluyor. Atatürk”ün isteği ile o dönemde TBMM”den şu özel kanun çıkarılıyor: “3 Ağustos 1924 tarihli Papa Eftim teskeresi. Papa Eftim efendinin harekat-ı milliyenin gidişatından beri Türkiye davasıyla alakadar görülmesi ve Patrikhane ile arasındaki vaziyet nazarı itibara alındığı takdirde efrad-ı ailesinin mübadeleye tabi olması düçar-ı felaket olacağı muhakkak bulunduğundan bir karar ittihazı talebini havi Dahiliyet Vekale-i Celilesinin 2.8.1340 tarih ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti”nin 3798 nolu teskeresi üzerine mumaileyh Papa Eftim ve ailesinin İstanbul”da yerleşmesine müsaade itası icra vekilleri heyetinin 3.8. 1340 tarihli ictimasında karargir olmuştur.”
Ancak Baba Eftim”in kendi ırkdaş ve dindaşlarının gönderilmesine neden tepkisiz kaldığı da tam olarak bilinmiyor. Zaten bir süre sonra Anadolu”da Hıristiyan Türk azınlığı kalmadığı için Anadolu Türk Ortodoks Patrikliği Kayseri”den İstanbul”a taşınmak zorunda kalıyor.
Yunanistan”a gönderilen Türk Hıristiyanlar Türkiye”de Rum olarak adlandırılıp mübadeleye tabi tutulurken, Yunanistan”da da “Turko Sporos-Türk tohumu” diye aşağılanarak Yunanlı olarak kabul edilmediler. Gittikleri Batı Trakya”da, biraz da Anadolu”yu hatırlamak için olsa gerek, “Karaman” adını verdikleri bir yerleşim birimi kurdular. Yunanistan”da Batı Trakya Türklerinden daha fazla horlanan ve ayrıma tabi tutulan Türk Ortodoks Hıristiyanların bir çoğunun daha sonra Avrupa”nın çeşitli ülkelerine dağıldığı biliniyor.
İkincisi “Tehcir”di
Atatürk”ün özel izni ile mübadeleden ayrı tutulan Papa Eftim ve 50 kişiyi bulan yakınları önce Ankara”ya getirildiler. Ardından İstanbul”a götürülerek Karaköy yakınlarına yerleştirildiler. 1964 yılına gelindiğinde Anadolu”da Türk kökenli Ortodoks kalmamıştı. Ancak mübadeleden uzak tutulan İstanbul”da Türk kökenli Ortodoksların sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Üstelik bu insanların büyük bölümü ticaret ve sanatta Müslüman Türklerle kıyaslandığında çok daha zengin durumdaydı.
Yunanistan ve yerli işbirlikçileri Kıbrıs”ta kanlı olayları başlatınca dönemin başbakanı İsmet İnönü, Yunanistan”a iyi bir ders olur niyetiyle İstanbul”daki Rumların sınırdışı edilmesini gündeme getirdi. Papa Eftim İsmet Paşa ile Taşlık”taki evinde görüşerek ikinci bir Lozan faciasının yaşanmamasını istedi. İsmet Paşa ile Papa Eftim arasında sert tartışmaların yaşandığı da biliniyor. Ancak İsmet Paşa kararlıydı. Tıpkı Lozan”da olduğu gibi 1964 yılında da insanların kökenine bakılmaksızın, din unsuru dikkate alınıp yaklaşık 70 bin kişi sınırdışı edildi. Selçuk Erenerol”a göre bu rakam 86 bin olup 15-20 bini hariç hepsi Türk”tü. Ağırlık kazanan rakam ise 50 bin. Mübadeledeki gibi toplu halde trenlere bindirme değil, tek tek toplayıp sınırdışı etme vardı bu defa.
Papa Eftim Türkiye lehine yaptığı çalışmalardan sonra Yunanistan”da istenmeyen adam ilan edilmişti artık. İstanbul”daki diğer Hıristiyan cemaatlerin aksine Türk Ortodoks Kilisesi mensuplarının Yunanistan”la ilişkileri bugüne kadar düzelmedi. Selçuk Erenerol, babasına Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan”ın yanında yer alması için çok büyük baskılar yapıldığını söylüyor: “Eğer babam Yunanistan”ın istediğini yapmış olsaydı, bugün Atina”da heykeli dikilmiş olacaktı.”
İstanbul”da kalan Türk Ortodokslar Yunanistan”daki akrabalarının durumunu bir kaç kez dünya gündemine getirmeye çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Çünkü Yunanistan”a gönderilen Türk Ortodokslar, orada üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyordu. Papa Eftim, 1960″lı yıllara gelindiğinde Yunanistan”daki dindaşlarının trajik öykülerinin de etkisiyle felç geçirdi. Yunanistan”a gönderilen Türk Ortodoksların daha sonra İsviçre, Fransa, ABD gibi ülkelere göç ettikleri biliniyor. Bu ülkelere göç eden Türk kökenli Hıristiyanların Rumlardan kız almamak için özen gösterdikleri de kendilerinin ifadesi.
Yunanistan”a gönderilen Türk Ortodoksları her yaz, Kayseri”nin Zincirdere yakınlarındaki ilk Türk Ortodoksları kongresinin yapıldığı kiliseyi hala ziyaret etmeye devam ediyorlar.
*Katkılarından dolayı Dr. Dursun Ayan”a teşekkürler.(E.Y)
Dr. Dursun Ayan (Sosyolog): Türkler semavi dinlere ilgi gösterdi
Türk Kültür tarihini daha gerilere ve Anadolu dışına götürdükçe din temelinde bazı ayrımları hem kronolojik olarak hem de coğrafi olarak gözden geçirmek gerekir. 8-9. yüzyılda İslamiyeti kabul eden Türkler, Anadolu”yu fethederek İslam tarihinin seçkin bir cephesini Selçuklu, Osmanlı desteği ile oluşturmuşlardır. Müslümanlık ile Türklüğün beraber anılması bu tarihi gelişimin sonucudur. Anadolu”nun Müslüman Türkler tarafından fethinden öncesine gidildiğinde Türklerin İslamiyet öncesi tarihi karşımıza çıkar. Türk Hıristiyanlığının kökleri burdadır. Kaldı ki Malazgirt öncesi göçlerde Anadolu”da Türklerin Hıristiyanlık gibi bir semavi dini kabul etmesi normaldir. Semavi dinler Türk milletinin kültürel anlayışına uygundu. “Her dini bir alfabe izler” ilkesi dikkate alınırsa Grek alfabesinde yazılmış belgeler buna güzel bir örnektir. İster İslamiyet döneminde olsun, isterse daha önceki bir dönemde, Anadolu”daki Türklerin tarihi Karadeniz”in kuzeyinde dikkate değer bir canlılık göstermiştir. Hazar Türklerinin bir diğer semavi din olan Museviliği kabulü, her ne kadar tüm Hazar federasyon nüfusu Musevi olmasa da tarih ve kültür açısından ilginç bir olaydır ve bakiyeleri hala vardır. Bugün dünya Türkleri büyük bir çoğunlukla Müslümandır ve İslam kültürüne katkılarıyla tarih oluşturmuşlardır.
Selçuk Erenerol (Bağımsız Türk Ortodoks Cemaati Lideri): İnönü, babamı dinlemedi
Osmanlı”dan kalma bir yanlış olarak Rumlukla Hıristiyanlık hep karıştırıldı. Biz Türküz ve Milli Mücadelede Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer aldık. Babamın Atatürk”le arası iyiydi. O dönemde Fener Rum Patrikliği babama teklif edildi ama babam kabul etmedi. Ancak Lozan”da İsmet İnönü büyük bir hata yaptı; Anadolu”daki tüm Ortodokslar toplanıp Yunanistan”a gönderildi. Bu insanlar orada daha feci şekilde aşağılandı ve dışlandılar. Atatürk”ün özel izni ile babam ve aile efradı Türkiye”de kaldı. 1964 yılında İsmet İnönü ikinci hatasını yapıp İstanbul”daki 86 bin Hıristiyanı Yunan uyruklu diye bu ülkeye gönderdi. Kıbrıs”taki gerilime karşılık bunu yaptığını söylediğinde babam, Taşlık”taki evinde İnönü”ye, “Lozan”da bir hata yaptın, ikinci hatayı yapma” dedi ama dinletemedi. Oysa gönderilen 86 bin kişiden sadece 15-20 bin kişi Yunan uyrukluydu. Şu anda cematimiz 250 kişi. Fener Rum Patrikhanesi ile ilişkilerimizin çok sağlıklı olduğunu söylemek güç ama bir iki defa görüştük. Protestan Kilisesi ile ilke olarak ayrıldığımız noktalar var. Bugün onların 2 bin 500 civarında misyoneri Anadolu”nun dört bir yanında Müslüman çocukları din değiştirmeye zorluyor. Baba nasihati olarak biz bunu hiç yapmadık ve yapmayız. Babam bize böyle nasihat etti. Ateistlerin bir dini benimsemesi önemli. Müslüman çocukların değil. Onların zaten bir dini var.
Safranbolu”da yaşayan 2 bin 749 Ortodoks, 30 Nisan 1921″de Büyük Millet Meclisi”ne gönderdikleri telgrafla, İstanbul”daki Rum Ortodoks Patrikliği”ni tanımadıklarını beyan edip Karaman”da bir Türk Ortodoks Patrikliği kurulmasını isterler. Bu telgrafta, Anadolu”da yaşayan Ortodoks Rumların Elen olmadığı ifade edilir. Öte yandan `Anadolu”da bulunan ve bizim gibi kendilerine Rum namı verilen diğer bilumum arkadaşlarımızın aynı amalı perverde (arzuyu paylaştıklarına) ettiklerine şüphemiz yoktur” ifadesi, iki yıl sonra gerçekleşecek Türk, Yunan nüfus mübadelesi karşısında Anadolu halklarının ne denli isteksiz olduğunu da gösterir:
“Menşe” (köken), adet, an”anat (gelenekler) ve lisan itibariyle Türk olan bizler, şimdiye kadar Pan-Helenizm amalının (emellerinin) husulüne (gerçekleşmesine) hasr-ı mesai eden (mesai ayıran) İstanbul Rum Patrikliği”nin taht-ı tazyik ve tesiratında kalarak milliyet-i asliyemizi izhar edemedik (açıklayamadık). Filhakika (gerçekte) saha-i tarihiye tetkik edilecek olursa zemine-i mütekaddimede (geçmişte) Ortodoks mezhebini kabul etmiş, Türk olduklarından şüphe kalmayan ve fakat tesirat-ı maruzadan (birtakım nedenlerden) dolayı Rum namı altında yaşayan kardeşlerimizden, mezkur (zikredilen) Patrikliğin tesvikatı (iddiaları) ve telkinatına tabi olan ara sıra yanlış yollara gidenler olur. Buna rağmen bizler yine Türklerden, Türkiye hükümetinden daima adil ve şefkatli muamele gördük. Bundan sonra da Pan-Helenizm amal ve cereyanlarına katiyen tabi olmayarak aslen kardeşlerimiz olan Türklerle müsavi (denk) ve merfu (yüceltilmiş) bir halde yaşamak azmindeyiz. Anadolu”da bulunan ve bizim gibi kendilerine Rum namı verilen diğer bilumum arkadaşlarımızın aynı amalı perverde (aynı arzuyu paylaştıklarına) ettiklerine şüphemiz yoktur.. Binenaleyh çok itilafat ve tesvilat (aldatma) ile iki kardeş milleti birbirinden ayırmaya bilhassa son zamanlarda maskeyi büsbütün atarak, vazife ve safvet-i ruhaniyetini suistimal ederek yaptığı pek çirkin taşkınlıklarla, sergüzeştcev (maceraperest) hareketiyle bizleri de felaket uçurumlarına sevke çalışmakta olan İstanbul Rum Patrikliği ile bugünden itibaren kat-i münasebat ettik. Gayemiz Anadolu”nun münasip (uygun) bir mahallinde bir Türk Ortodoks Patrikliği tesis ederek Türk kardeşlerimizle vahdet-i tamme (tam bir birlik) getirmek ve hükümetimizin zir-i cenah (tarafsız) adalet ve refetinde (merhametinde) mesudane (mutlu bir şekilde) yaşamaktır. Bu emelimizin tesrii (hızlandırılması) ve teslihi (kolaylaştırılması) hususunu Safranbolu”da mukim 2749 nüfusun tercüman-ı efkâr (fikirlerinin) ve hissiyatı olarak hükümet-i adilemizden behulusü”l-bâl (samimiyetle) istida (yardım) ve istirham eyleriz.
Karabük valiliği web sitesinden bir alıntı;
Alıntı kaynağı:
Bir yanıt yazın