1948 Adıyaman doğumlu bir Resim öğretmeni, Ressam Mehmet Erbil. Yıllarca Hasanoğlan’da öğretmenlik yapmış ve orada Köy Enstitülerinin büyüklüğünü görmüş. Köy Enstitülerinin ne kadar önemli kurumlar olduklarını, orada yetişenlerin nasıl birer cevher olduklarını orada geçirdiği yıllar içerisinde çok daha iyi görmüş, anlamış. Ve emekliliğinden sonra Köy Enstitülerine ve Köy Enstitüsü mezunlarına bir vefa borcu olduğunu düşünerek bir kitap yazmış “Köy Enstitüleri ve Yurtseverlik” adında. Kitabı sağolsunlar imzalı bir şekilde verdiler bana. Çok mutlu oldum ve bir solukta okudum. Ardından da bu kitap üzerine yazmadan duramadım doğrusu.
200 sayfalık kitabında bir dönem ülkemizin yüz akı ve tüm dünyaya örnek olan Köy Enstitülerini ele alıyor. Kitap daha çok Köy Enstitüsü mezunlarıyla yapılan söyleşiler sonucu onlar için yazılmış denemelerden oluşuyor. Ancak yıllarca görev yaptığı yerin Hasanoğlan olmasından ötürü olsa gerek Hasanoğlan ağırlıklı olmuş. Ancak sanılmasın ki sadece Hasanoğlan var, değil. Neredeyse tüm Köy Enstitüleri var bu kitapta. Kitabın önsözü yine bir Köy Enstitülü olan Mahmut Makal’a ait. Köy Enstitüsü ruhunu anlatıyor o da yazdığı önsözde. Kitap Payda Yayıncılık tarafından basılmış.
Yıl, 1940’lı yılların başı, Hitler neredeyse tüm Avrupa’yı kapsayan cephelerde savaşıyor. Türkiye’nin de savaşa girme ihtimalinden söz ediliyor. Halk gıda ve diğer ihtiyaçlarını ‘vesika’ yardımı ile karşılayabiliyor. Milli gelir büyük oranda azalmış durumda. İşte bu durumdaki Türkiye’nin koşullarında bile, gelecek nesillerin yetiştirilmesi projesine öncelik verilmiş. Zira Atatürk ülkeyi Türk Gençliğine emanet etmişti ve iyi yetiştirilmeleri gerekiyordu. Bu amaçla da 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri Kanunu kabul edilmiştir. Tam 74 yıl önce. İki yıl sonra da sistem, organizasyon ve yöntemlerinin ne olacağı hususunda bir kanun çıkarılmıştır. Ancak bu kanun alışılagelenden farklıdır. Çünkü bu kanun bir yatırım projesine, hatta ve hatta bir fizibilite raporuna benzemektedir.
1940’lı yıllarda ülkedeki okuma-yazma oranı %20 civarında. Tarımda saban dışında alet kullananların sayısı parmak sayısını geçmiyor. Suni gübrenin adı bile duyulmamış. İşte bu durumdaki köylere, şehre tayini çıksın diye yanıp tutuşmayan, çevrenin zanaat imkânlarının gelişmesine katkı koyabilecek, tarımdan anlayan öğretmenler yetiştirmek amacıyla kuruldu Köy Enstitüleri. Beş yılda 30.000’e yakın öğrenci ile 21 tane Köy Enstitüsü kurulmuş. 1940’lı yılların başındaki öğretmen sayısı bu enstitüler sayesinde iki katından fazla bir seviyeye ulaşmış. Öğretmen sayısındaki artış oranı %55.
Bu enstitüler sayesinde köylerde yaşam standardı artmış, tarım daha bilinçli bir şekilde yapılagelir olmuştur. Enstitülerden mezun olan her öğrencinin çantasında bir köyde halka hizmet için gerekecek her türlü alet-edevat mevcut bulunmaktaymış. Çekiç, çivi, orak, testere, ilkyardım çantası…v.b… Ancak 1952’li yıllara gelindiğinde Demokrat Parti , dış mihrakların da kışkırtmasıyla bu gençlerin çantalarında bulunan orak-çekiç ikilisini komünizm’i yayma çabası olarak algıladılar. Ve yazıktır ki bunun sonucu olarak tüm Köy Enstitü’lerini kapattılar. Hatta Köy Enstitüleri’nin kurucularından olan Hasan Ali Yücel ‘komünist’ olduğu gerekçesiyle yargılandı.
Oysa Köy Enstitüleri bir çölü vaha oluşturarak kurtarma projesinden başka bir şey değildi. Açık oldukları sürece de birçok vaha oluşturabilmeyi başarmış mükemmel bir projeydi. Ancak bu kadar başarı ve iyi yetişmiş bir nesil bazı çevrelerin işine gelmedi. Kapatıldılar tek tek. Oysa geleceğe yapılmış en büyük yatırımlardan bir tanesiydi.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü Kurucu Müdürü Hürrem Arman “Kollarımızı kaldırıp vatan için yemin ettik.” diyordu. Evet yemin etmişti tüm öğretmen ve öğrenciler. Ülkenin kalkınması adına hiçbir şeyden kaçınmamışlar, hatta imkansızlıklar içinde imkansızı başarmışlardır. İşte bu nedenle en büyük yurtseverler onlardır. Üstelik bunları yaparken asla gocunmamışlar, güle oynaya, hatta birbirleriyle yarışır şekilde yapmışlardır her şeyi. Mehmet Erbil’in kitabında, şu sıralar yaşları 80’nin üzerinde olan bu insanların anlattıkları onların bugün bile o heyecanı nasıl yaşadıklarının göstergesi niteliğinde. Okurken bir kez daha Köy Enstitülerine ve mezunlarına imrenecek, bugünkü eğitim sistemimize bir kez daha kahredeceksiniz.
“Aşık Veysel Hasanoğlan’da” başlıklı kısmı okuduğunuzda Veysel’in kendi elleriyle diktiği kiraz ağacının akıbeti hüzünlendirecek sizi. “Anıtkanbir’de Hasanoğlan Köy Enstitüsü Öğrencilerinin Alın Teri” kısmında gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Tüm illerden gelen yüzlerce Köy Enstitülü öğrencilerin alın teri ile yapılan Hasanoğlan Köy Enstitüsü binalarının bu günkü içler acısı halini okurken duyarsızlığımıza, değerlerimize sahip çıkamıyor olmamıza ah edeceksiniz. Bu kitap sizi hem ağlatacak hem de düşündürecek. Ama umarım ki bu düşünceler verim verir ve bir ışık olur okuyan herkese, mücadele gücü verir.
Tamamı belgelere dayalı bu güzel eseri bizlere hazırlayıp sunduğu için teşekkür ediyoruz kendisine. Umarım okuyucusu bol olur. Kendisini gönülden kutluyor, yeni kitaplarını beklediğimizi belirtmek istiyorum.
Arzu Kök
Bir yanıt yazın