Dr. M. Galip Baysan
mg b <mgalipbaysan@yahoo.com.tr>
Bu gün bütün Türkiye 16 yaşında bir çocuğun Cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla, okuduğu okulun sınıfından polis zoruyla yaka paça tutuklanarak hemen yargıç önüne çıkarılması ve kaçma vs. şüphesiyle tutuklu yargılanmasına karar verilmesini endişe ve büyük bir üzüntü içinde izlerken biz yine her zamanki gibi iktidarımızın yakın tarih uzmanlarının! iki sarhoş olarak değerlendirdikleri Cumhuriyetimizin kurtuluş ve kuruluşunu başarmış eski liderlerimizi anmak istedik.
Atatürk’le ilgili geçmişte bu olayı anlatmıştık ama galiba yeniden hatırlatmanın zamanı gelmiş olmalı. Biliyorsunuz günümüzde Cumhurbaşkanı veya Başbakan hakkında bir hakaret oldu mu savcılığa bir ihbar yapılıyor veya savcı bazı haberleri ihbar kabul ederek, tıpkı 16 yaşındaki yavrumuzun olayında olduğu gibi, o kişi hakkında dava açılabiliyor. Atatürk ‘ün koyduğu yasada devlet reislerine hakaret edenlerin aleyhine dava açılabilmesi için o makamda olanların iznini almak şarttı. Aksi halde günümüzdeki gibi izin almadan dava açılamıyordu.
Bir gün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya elinde kalın bir dosya ile odasına girer. Mustafa Kemal merakla o nedir? Diye sorar.
Şükrü Kaya “Sayın Cumhurbaşkanım; Antalyalı bir köylü size çok ağır bir şekilde hakaret etmiş, savcılık köylü hakkında dava açabilmek için izninizi talep ediyor.” Der. Atatürk merakla sorar:
— Peki, böyle bir hakareti hak etmek için ne yapmışım ben ona? Diye sorunca Şükrü Kaya anlatır: En ucuz tütün olan birinci tütünü 2 kuruş, içinde 40 tane sigara kâğıdı var(O günlerde sigara sanayi günümüzdeki kadar ilerlemiş değildi. Pek çok insan hazır sigara yerine tütün alır ve özel yapılmış ince sigara kâğıdına sarar ve öyle içerdi.) Bu marka tütünü daha çok tiryaki ve fakir, alım gücü az olan vatandaşlar alıyor. Zaten vatandaşların çoğunun alım gücü az. Bu vatandaş almış birinci tütününü bir de bakmış içinde sigara kâğıdı yok. Dayanamamış
“ O köşkünde oturur, dilediği sigaraları içer ziftlenir. Ama ben parasını verdiğim halde paketin içinde sigara kâğıdı bulamıyorum” demiş ve küfretmiş. Mustafa Kemal anlatılanları sükûnetle dinler ve sonra? Diye sorar. Şükrü Kaya devam eder. Sorgulama sırasında adam özür dilemiş ve şunları söylemiş:
“ Ben çok tiryaki idim. Ayrıca kâğıt alacak param da yoktu. Eski bir gazete buldum, o gazeteden bir sigara boyunda parçalar kestim, birinin içine tütünü koydum ve çakmağı çaktım, kâğıt birden alev aldı ve bıyığımda, dudağımda yandı. O acı ile dayanamadım küfrettim” demiş.
Mustafa Kemal hiç hareket etmeden sonuna kadar dinler ve Şükrü Kayaya sorar:
“ Sen hiç gazete kâğıdı ile sigara içtin mi? Hayır cevabını alınca “ Ben içtim” der ve devam eder:
“ 1911–12 Trablusgarp Harbindeydi, ne tütün bulabiliyorduk ne de sigara kâğıdı. Bir defa tütün bulduk ama sigara kâğıdı bulamadık. Gazete kâğıdını biz de o köylü vatandaşın yaptığı gibi kestik ve onun gibi yaktık. Benim de bıyıklarım yandı, ben de o zaman tahtta oturan Sultan Reşat’a daha ağır küfrettim. Hâlbuki zavallının bunda hiçbir günahı yoktu ve hatta sigara bile içmezdi. Onun için sen bu adamı mahkemeye vermekten vazgeç çünkü asıl sorun bizde. Biz adam olup da bu köylü vatandaşımızın doğru dürüst sigara içmesine imkân sağlamalıydık.
Bu konuşmalardan sonra bir yaverini çağırarak “ Burada adı geçen birinci tütünden bir koli hazırlayın, şikâyetçinin adresine benim adıma gönderin” der. Sonra Şükrü Kayaya dönerek “ Sen de Tekel Bakanına bu hadiseden bahset, içine sigara kâğıdı konmayan paket nerede hazırlanmışsa onu tahkik etmesini ve bir daha böyle laubaliliğe imkân vermemesini söyle” der.
Ayrıca o zaman Genel Sekreteri olan Hikmet Bayur’u çağırtır, olayı anlatır ve kendi adına bir özür mektubu yazdırarak kendisine küfreden köylü vatandaşa gönderir.
*****
İkinci sarhoşa! Gelince; milyonlarca dolarlar, odalar dolusu döviz ve liralar bir yana, bütçedeki 1 kuruşluk fark için Başbakanlıktaki odasında sabaha kadar uyumadan çalıştığını ve ancak hatayı bulup düzelttikten sonra rahatladığı olayını hatırlatmakla yetinmek istiyoruz. Galiba senelerce bile iktidarda kalınsa devlet adamı olunmuyormuş, o zaman devlet adamı doğulur anlayışına saygı duymak gerekmez mi?
Dr. M. Galip Baysan
Bir yanıt yazın