Deniz Feneri Derneği marifeti ile yüzyılın nitelikli dolandırıcılığı AKP döneminde gerçekleşti…
Bir avuç sahtekâr adam, din – iman perdesinin arkasına sığınarak, saf, temiz gurbetçilerin parasını iç etti. Yaban ellerinde gurbetçilerin bin bir zorlukla kazandıkları, el emeği, göz nuru paralara el koydu…
Yüzyılın yolsuzluğu, hırsızlığı bakanlar, bakan çocukları tarafından AKP döneminde yapıldı. Onca kanıt, tanık, tape, belge varken savcı “takipsizlik” kararı verdi. Olayın geçtiği sokağın, caddenin mobeselerine bakılmadı bile… El konulan paralarını faizi ile birlikte yeniden alıyorlar şimdi…
Yüzyılın özelleştirmesi, kamu mallarının haraç mezat satılması AKP döneminde yapıldı.
Yüzyılın sarayı, açlık sınırının altında yaşayanların, emeklilerin, saçı bitmemiş yetimlerin hakkından, hukukundan çalınarak inşa edildi. Hem de Türk milletine bağışlanan, emanet edilen Atatürk Orman Çiftliği üzerinde…
Bütçe ve örtülü ödenek tamtakır şimdi… Örtülü ödenekten 7 milyar 93 milyon TL harcandı… Bu rakam, gelmiş geçmiş hükümetlerin, başbakanların harcadığının kat, kat fazlası…
Hepsinden önemlisi, 7 bin yıllık Türk devletinin, Türk kültürünün ve 1923 devriminin şeriatçı bir yapıya dönüştürülmesi AKP eliyle oldu…
AKP dönemine ait 60’ın üzerinde yolsuzluk dosyası var…
Bırakın 60 dosyayı, bunların bir tanesi bile uygar, çağdaş bir ülkede ortaya çıksaydı, ortada ne başkan kalırdı, ne başbakan ne de hükümet…
Ama AKP hâlâ iş başında… Hâlâ ayakta ve koşar adımlarla Ortaçağa doğru ilerliyor…
İlerlerken de uygar, çağdaş, akıl ve bilim ürünü ne varsa buldozer gibi çiğneyerek, ezerek yoluna devam ediyor… Ve o, bu işi 12 senedir yapıyor…
Karışan yok, görüşen yok çünkü… Muhalefet yok… Savcı yok, yargıç yok…
Millet ise derin uykuda… Kendisini soyup soğana çevirenleri, işsiz güçsüz bırakanları yine başına başbakan yapıyor, cumhurbaşkanı yapıyor…
Ne yaman çelişki…
Şimdi benim bu cümlemden sonra halkımız için, “Hak müstahak ona, iyi oluyor, oh oluyor, gözünü açsın…” diyenler çıkacaktır… İyi de… Nasıl açacak gözünü… Dört bir yanı eşkıyalarla çevrilmiş… Silahlarını doğrultmuşlar üstüne… Gözünü açmasına fırsat vermiyorlar ki…
AKP’nin elinde üç güçlü saldırı silahı var:
1-Büyük medya gücü 2-Din sömürüsü 3-Uçsuz bucaksız sermaye, para…
Sen halka ne anlatırsan anlat, ne dersen de, o, “Bu adam, Müslüman adam… Hırsızlık, yolsuzluk yapmaz…” diyor. Bir de üstüne üstlük evine bedava kömür, pirinç, nohut girince sevgisi, hayranlığı bir kat daha artıyor… Adamın adı “Hayırsever Müslüman”a çıkıyor…
Zaten büyük medya gücü de arkasında onun… Büyük basın (!), hırsızlık, yolsuzluk haberlerini iç sayfalarda, küçük puntolarla veriyor… Recep Tayyip “ONE MINUTE” diye bağırdığı zaman, haber, hemen ön sayfada en büyük puntolarla yer alıyor, arkasından da “Gördünüz mü devlet adamını, İsrail’e nasıl da kafa tutuyor…” diye ekliyor. Ama o büyük mü büyük (!), yandaş, yalaka basın, İsrail’le kapalı kapılar arkasında imzalanan anlaşmaları görmezden geliyor, ya da özet haber olarak veriyor.
Yandaş basının Ergenekon’la, askerlerle ilgili tüm iddiaları çöktü şimdi. Peki, halkın haberi var mı bundan? Ne mümkün? Halk şu anda TV başında dizi, yarışma izliyor… İzdivaç programlarında göbek atıyor. Daha doğrusu attırılıyor…
Peki, nasıl olacak? Nasıl kurtulacağız bu Kırk Haramilerin elinden? “Bu düzen böyle gelmiş, böyle gider” mi diyeceğiz? Bırakacak mıyız mücadeleyi? Teslim mi olacağız talancılara?
Hayır… Hayır… Bin kez hayır… Aziz Nesin’in deyişi ile söylersek, “Bu böyle gelmiş, böyle gitmez, gitmeyecek…”
Ama bir şartla… Adam olmak şartıyla… Makamdan, mevkiden, başkanlıktan, sekreterlikten önce vatanı düşünmek şartıyla… Partiden önce milleti, yurdumuzu, yurdumuzun geleceğini düşünmek şartıyla… Şan, şöhretten önce Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerini düşünmek şartıyla…
Siz Y-CHP’NİN, MHP’nin tek başına iktidar olacağına inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Umarım yanılırım…
Eskiler, “Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz” derler… Biz, bu muhalefet partilerinin yazını da gördük, kışını da… Dört seçim kaybetmiş bir muhalefetin beşinciyi de kaybedeceğini bilmek için kâhin olmaya gerek yok…
Peki, o küçük küçük particikler ne yaparlar Allah aşkına? Neyin peşinde koşarlar? Amaçları nedir? Amaçları, emperyalizmin “Böl – Yönet” kuralına hizmet etmek midir yoksa?
Bu konuda ATTİLA İLHAN şunları söylüyor:
“En büyük kötülük şu; Batı son 50 sene içinde Türkiye’de küçük küçük siyasi guruplar yaratarak bizi birbirimize düşürdü. Hâlbuki her şeyden önce bunların birleşmesi lazım ki vatan dokusu oluşsun. Gazi’nin Ankara’da oluşunu bir düşünün. Gazi’nin bir tarafında Ziya GÖKALP vardı. Bir tarafında Yusuf AKÇURA, arkasında Mehmet Akif vardı ve Mustafa Suphi’yi de çağırmıştı. İslamcı, Türkçü, Kemalist ve Komünist hepsi beraber olmasaydı bu savaşı kazanamazdı. Şimdi de aynı espri içine girmemiz lazım.”
Türkiye bugün Ortaçağ kalıntısı, feodal, şeriatçı bir partinin itmesiyle, bir gericilik bataklığına saplanmış durumdadır. Bu bataklıktan onu tek başına, ne Y-CHP, ne MHP ne de başka bir parti kurtarabilir… Bu “iki kere iki dört eder” kadar kesindir…
Şu kısa, dar zamanda bu bataklıktan kurtulmanın tek çıkış yolu vardır: BİRLEŞMEK, BİRLEŞMEK, BİRLEŞMEK… BÜTÜNLEŞMEK, TEK VÜCUT OLMAK…
Bunun için tüm partilerin “Biz bu AKP’den ve liderinden kurtulmak istiyoruz ve mutlaka kurtulacağız…” demeleri, kararlı, dirençli davranmaları gerekir.
Daha sonra da CHP, MHP, İP, DSP, HEPAR, Anadolu Partisi ve öteki yurtsever partilerin birbirlerine düşmanlığı, rekabeti bir yana bırakıp, bir araya gelerek kendilerine “GEÇİCİ” bir ortak başkan seçmeleri ve onun yönetiminde seçime gitmeleri gerekir.
Bu gerici istiladan kurtulmanın başka yolu yoktur, kalmamıştır. Ondan sonra da suçlular ve hainler kulaklarından tutulduğu gibi, yargıç önüne atılacaklardır. Hesap vereceklerdir
Haa, “Ben bunu yapmam, ben birleşemem, en doğru, en iyi düşünen parti benim partimdir, ben seçimlere tek başıma gireceğim…” derse… O zaman biz de ona sorarız: “Sen yıllardan beri, hem de uzuun yıllardan beri tek başına seçimlere girdin de ne halt ettin, neyi kurtardın?”
Böyle bir durumda yurtsever halka, gerçek vatanseverlere tek çözüm yolu kalıyor: Seçimlerden sonra, antiemperyalist, antifaşist cephede birleşmek, bu yüce milleti solculuk, devrimcilik etiketi altında oyalayan, sömürülmesine, ezilmesine bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunan ve “Küçük olsun benim olsun…” diyen yöneticilerden temizlemek…”
Sonra da bu vatanı Ortaçağ kalıntısı AKP’den kurtarmak…
ZAMAN KALMADI…
Bir yanıt yazın