Vergi ve mükellef birbirinden ayrılamaz iki kavram. Vergi Türkçe iken mükellef (kelle sahibi) anlamına gelir ve diğer pek çok yasal sözcük gibi Arapçadır. Ticaret, ziraat, menkul, gayri menkul, sair vb. dilmiz ve iş yaşantımız girmiş sözcüklerde Arapçadır. Her ne kadar Türkçeleştiği söylensede ayan beyan Arapçadır. Dünyanın en eski dillerinden olan Türkçe ile mevcut Arapça sözcüklerin yer değiştirilmemesi sınırlı sözcük dağarcığı olan kitlelerin sözcüklerin barındırdığı derin anlama göre hareket etmemesine neden olmaktadır. ”Vergi vermeyen kelle verir sözüde” devletin egemenlik hakkına dayanarak kendi topraklarında yaşayanlardan vergi talep etme hakkını gösterir.
Vergideki en temel ilke ödeme gücü ilkesidir ancak ülkemizde bu teoriden öteye gitmez. Asgari ücrettten bordrolanana CEO’lardan alamadığı vergiyi diğer bordrolulardan alıverir devlet. Yine aynı şekilde İstanbul boğazı ve otobanı kullanan zengin fakir herkes ödeme gücü ayırt edilemeksizin aynı ücretlere tabii tutulurlar.
Batıda kişiler bireyselleştiği ve sorumluluk bilinçleri geliştiği için genellikle kendi vergilerini kendileri beyaneder ve öderler. Bizde ise ya adaletsiz ve dolaylı vergiler vasıtasıyla yada muhasebeciler vasıtasıyla araya aracı konularak yapılır.
Ülkemizde kayıtdışılık adeta resmiyet gibi olmuştur. İşçi çalıştırmaktan tutunda, vergi vermeye kadar her alanda kayıtdışılık, merdiven altılık, göze çarpar. Ülkemiz kayıtdışılığın, kaçak güreşin, çok uzun yıllardın süren vergisel adaletsizliğin beşiği, merkezi durumundadır.
Yine ülkemiz maliye politikalarının egemen güçlerin çıkarlarına göre dizayn edildiği, vergiyi adaletsiz şekilde dolaylı ve doğrudan vergilerle tabana orantısız yayarken, keyfi, lüksü, eğlenceyi, sefayı, konforu tavana yayan anti refah toplumu özelliği taşımaktadır. Türk işletlemeleri 3 farklı defter tutmaktadır. 1.kendi gerçek ticaretinin yazılı olduğu işlerini takip ettikleri 2. devlete karşı gösterdiği vergisel yükümlülükleri yerine getirmek için gerçeklikten uzak 3. karısına karşı yine gizlemeye yönelik tuttuğu defter. Kanunlardaki gerek tanımlamalardaki yetersizlik, gerek uygulamadaki politika temelli ve bürokrasi temelli uygulamalarda adaletsizliğe çanak tutmaktadır. Başı boşluk bozuk düzen içinde düzensizlikle ilerlenmeye çalışılmaktadır.
Bugün 15.000TL lik ikinci el aracına 1 Litre benzin koyan memurun veya işçinin benzin için ödediği 5.5TL nin üçte ikisi devletin kasasına gider iken ve memur bunu hiçbir şekilde gider gösteremez iken 1 milyon TL bedelli araca binen godaman da aynı benzin istasyonundan aldığı 1 litre benzin için 5.5TL ödemekte dar gelirli memurun ödediği kadar vergiyi ödemektedir. Bu adaletsizliğin başıdır. Adaletsizlik henüz başlamıştır. Bu akaryakıt bedelini şirketinde gider gösterebilen godaman ödeyeceği gelir vergisinden düşebilemektedir zavallı işçi memur ve diğer sınıflar hiçbir şekilde bu harcamalarını gider gösterememektedir. Zaten toplam vergiler içindeki dolaylı vergilerin payı da her şeyi ayan beyan ortaya çıkartmaktadır. TÜrkiyenin toplam gelirlerinin %70 e yakını dolaylı vergilerden elde edilmektedir. Yok şöyle aslanız, yok böyle kaplanız diyen maliye bakanlığı bir arpa boyu yol alamamıştır. Hiçbir maliye bakanı veya bürokratı veya siyasi irade de vergi kanununu sıfırdan ve adil şekilde inşaa edecek cesaret, yürek vatan sevgisinin kırıntısı yoktur. Eğer dolaylı vergiler dolaysız vergilerin altına inerse ucu siyasi hükümetleri destekleyen çıkar gruplarının çıkarlarına dokunacağı için dokunamamaktadırlar. Kafayı değiştirmeden, kapıyı değiştirmenin hiçbir anlamı yoktur.
Aynı durum KDV de de söz konusudur. Carrefourdan Alışveriş yapan aylık 1.000TL gelirli vatandaş ile aylık 500.000TL kazanan vatandaşta kullandıkları aynı türden ürünler için aynı vergiyi ödemektedir. Az kullanmak, çok kullanmak burada önemli değildir. Önemli olan iki kişiye de uygulanan muamelenin aynı olması, sapla samamın karıştırılmasıdır.
Bir diğer adaletsizlik ise iletişim vergilerindedir. Zengin fakir olduğuna bakılmaksızın. Ödeme gücü eşitliğine bakılmaksızın herkes gerek köntör alırken ve gerekse faturalı hattan konuşurken aynı vergileri ödemektedir.
Maliye politikalarının egemen güçler lehine nasıl dizayn edildiğini nasıl rantiyenin servetinin arttığını faiz gelirleri ve finansal gelirlere, yurtdışından getirilen paralardan elde edilen faiz ve kar paylarından alınan vergileri kurcalayarak görebilirsiniz.
Yıllardır hiçbir babayiğit vergi ve vergisel düzene dokunamamıştır. Kara düzen gelip gitmektedir. Batıda vergi vermek bir spor gibi algılanırken ve insanlar egzersiz yapar gibi vergi verme çalışmaları yaparken bizde ise hobi gibi algılanıyor. ”Canım isterse veririm.” ”zekat veriyorum ya” oda vergi gibi takiyeci ve bilinç altı anlayışları dahilinde yaklaşımlara sahiptir. Hal böyle olunca devlet mekanizmasının çarklarının dönmesi için dolaylı vergi silahına sarınılmaktadır.
Batıda insanlar Allahtan çok kanunlardan korktukları için kanunlara uyarlar vergilerini kuruşu kuruşuna öderler. Sistemin işlemesini sağlarlar ve bu kendi işlerininde sürdürülebilir olmasını beraberinde getirir.
Dolaysız vergiler kişilerin keyfine bırakılmamalıdır. Dolaylı vergi nasıl olsa devlete akmaktadır. Ne olursan ol gel dendiği zaman. Kimden geldiğine bakılmadığı zaman halk içindeki gelir katmanlarının eşit oranda ödedikleri vergilerden dolayı ugradıkları finansal erezyon her gelir katmanı için farklı etki yaratmaktadır. Alt ve orta gruptakilerle üst gruptakiler aynı oranda vergilendirirse sistemin taşıyıcısı alt ve orta hemen çökebilmektedir. Konu bu kadar hassastır.
Devlet çarkı döndüğü için mutlulur. Sessiz yığınlar sistemin bozukluğunun farkında bile değillerdir.
Bir taraftan demoratik hukuk devleti olacağız nağraları siyasi arenalarda atılmakta, diğer yandan yıllardır kanser olmuş adaletsiz Türk vergi sistemi ülkenin ayağındaki bir pranga gibi durmakta devletin sağlıklı işlemesi için gerekli gelir yaratımını ilişkililerinden değilde kim gelirse ondan tahsil etme eğilimindedir. Kayıpları, kaçakları hep var olan sağmal koyun gibi sağılan kayıt altındaki kitlelere ilave yük olarak yansıtma eğilimindedir devlet. Her gelen hükümet ucu kendine oy verenlere dokunacağını bildiği için bu mayınlı araziye girmez. İşine gelmez. Yalandan birkaç düzenleme ile dostlar alışverişte görsün diye bir şeyler yapar kendi döneminde.
Kişilerin banka hareketleri ve ticari faaliyetleri tespit edilebilmektedir. İtalya da Ferrariye binene, lükd villada yaşayana sorarlar. Gel kardeşim! Sen ne iş yapıyorsun? Bu arabayı alabilecek gücün var ise sen ……kadar para kazanmış ve …. kaçırmışsın demektedir. Ya öde yada bedeline katlan demektedirler.
Türkiyede Istanbulun Ankaranın Antalyanın, Kayserinin, Gaziantepin, Diyarbakırın, Ezurumun, İzmirin ve diğer şehirlerin lüks yerlerinde yaşayıp, yatlar, katlar, lüks araçlar, bankada mevduatlar, mücevherlere sahip olan bu ülkenin kaymağını yiyenlerin yaşadıkları hayat ve ödedikleri vergiyi kıyaslayacak bir babayiğit siyasi ve bürokratik irade var mıdır yok mudur?
Yoktur çünkü siyasi iktidarların finansmanını bu elit kitleler yapmaktadır. Halk geçim derdinden siyaset düşündürülecek durumda değildir ve siyaseti finanse edememektedir.
Yukardakilerden gördüğünü halk bire bir uygulamaktadır ve sistem kokuşmuştur.
Yok sermaye piyasasını geliştireceğiz, yok bankacılığı geliştireceğiz diye yoksulu çeşitli adlarla yolmaktan başka pratikte açıklaması olmayan hep finansal piramitte asimetrik bilgi ve gelir akışına göre tasarlanmış iş akışları, sistemler, yönetsel kararları medya üzerinden cilalayarak Türk haklına kakalama çabaları aşikardır. Finansal Piramitte bilgi piramidin tepesindeki sınırlı kitle tarafından bilinirken, finansal yükün ağırlığını piramitin tabanı çekmektedir. Tabandaki ağırlık kadar tavandakilere menfaat, yarar, hareket alanı ve kaynak sağlanmaktadır ve bir elleri yağda, bir elleri balda yaşamaktadırlar.
Bunu en basit olarak ilgili finansal ve mali sistemleri düzenleyen, denetleyen kurumların çalışanlarının maaşlarında bile görebilirsiniz.
Vergi ödemenin hobi değil sağlıklı yaşam için spor olarak algılandığı bir ülke olmamız dileğiyle.