Her yıl Menemen başta olmak üzere memleketin her yanında saygıyla andığımız devrim Şehidi KUBİLAY’ı bu yıl yeterince hatırlama fırsatı bulamadık. Olayın geçtiği 23 Aralık tarihi Kurban Bayramı hırsızlık ve yolsuzluk haftasına denk gelmesi ve 14 Aralık paralel yapı operasyonları dolayısıyla adeta unutuldu. Oysa şehit Asteğmen Kubilay; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için daima hatırlanması gereken bir simgedir. Kubilay’lar asla unutulmamalı ve unutturulmamalıdır. Kubilay’lar unutturulduğu için Türkiye bugün irticai bir akıl tutulması yaşamaktadır.
Bugün adı artık asıldığı meydanlara verilen Şeyh Sait’in 1925 yılındaki isyanından sonra Kubilay olayı 23 Aralık 1930’da Menemen’de tanık olduğumuz ikinci önemli irtica olayıdır. Menemen olayının izleri son yıllarda unutturulma gayretlerine rağmen toplumsal bellekten hiç silinmemiş Kubilay “devrim şehidi” olarak simgeleşmiştir.
Mustafa Fehmi Kubilay, 1906 doğumlu Giritli bir ailenin çocuğudur. Kubilay bir cumhuriyet öğretmenidir ve 1930 yılında İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerlik hizmetini yedeksubay asteğmen olarak yapmaktadır. Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyerek ayaklanan bir grup meczup yobaz tarafından vahşice öldürülmüştür. Bağ bıçağı ile kesilen kafası sırığa takılarak ilçede dolaştırılmıştır. Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın vahşice katledilip, kesilen başının sopaya takılarak Menemen sokaklarında dolaştırılması tüm yurtta derin bir üzüntü ile karşılanmıştır.
Aslında burada saldırı asker Kubilay’a değil öğretmen Kubilay’a karşı yapılmıştır. Yobaz takımı ülkenin kalkınmasında hizmet alanlara ne yapacaklarını Kubilay’ın şahsında göstermek istemişlerdir.
Gazi’nin 28 Aralık 1930’daki “Gazinin Orduya Taziyetnamesi” aynen şu şekildedir;
“ Menemen’de vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili (yedeksubay) Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şehâdetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dahilî her politika ve ihtilâfın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.
Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim (elem ve kedere uğratmış) etmiştir. İstilânın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman yedek subayın uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle(cesaret eden), müşevvikleri(kışkırtan, destekleyen), ona göre takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu mes’eledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkile yerine getirmeğe matuftur (yöneliktir). Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci( ülkücü-idealist) muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal”
Elim olayın duyulması üzerine 31 Aralık 1930 tarihinde, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilân edilmesi, sanıkların yargılanması için de Divanı Harp kurulmasını kararlaştırılmıştır.
Sıkıyönetim Komutanlığına 2. Or. Müfettişi Org. Fahrettin Altay, Sıkıyönetim Harp Divanının Başkanlığına 1 inci Kor. K.V.Tümg. Mustafa Muğlalı Paşa getirildi. Bu karar TBMM tarafından 2 Şubat 1931 tarihinde bir ay daha uzatıldı. Sıkıyönetim, yargılamadan sonra, Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 28 Şubat 1931’de, Menemen’de ise 8 Mart 1931’de sona erdi.
Olayın 105 sanığının yargılanmasına Sıkıyönetim mahkemesinde 15 Ocak 1931’de başlandı. 25 Ocak 1931’de Divanı Harp Kararnamesi’nin açıklanmasıyla sona erdi.
105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis cezası”na çevrildi. Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.
Divanı Harp Kararnamesinde sanıkların, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs ettikleri ve bunlara yardımda bulundukları ve Mehdi Mehmet’in mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin kapatılmasından sonra tarikat ayini yapmaya devam ettikleri ” belirtildi. Ölüm cezaları 3 Şubat 1931’de yerine getirildi. Sıkıyönetim, 28 Şubat 1931’de Manisa ve Balıkesir’den, 8 Mart 1931’de de Menemen’den kaldırıldı.
Menemen’de 23 Aralık 1930’da patlak veren cumhuriyet karşıtı olayda yedek subaylığını yapmakta olan öğretmen Kubilay şeriat isteyenler tarafından öldürüldüğü olayın elebaşısı “mehdi” olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) adında Nakşibendi tarikatına bağlı biriydi. 7 Aralık’ta 6 müridiyle Manisa’dan yola çıkan Derviş Mehmet, 23 Aralık sabahı, gün doğarken Menemen’e girdi. Belediye Meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle zikrederek şeriat ilan etmeye kalkıştı. Meydandaki kalabalığın bir bölümü çağrısına uymuş, bir bölümü ise seyirci kalmayı yeğlemişti. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden yedek subay Asteğmen Kubilay’ı hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdüler.
Olay, arkadan yetişen askeri birlikler tarafından şiddetle bastırıldı. Bu arada Derviş Mehmet de vuruldu. Kaçanlar yakalandı.
Kubilay Vakası; başlamadan söndürülen bir ayaklanma hareketidir. Birkaç dervişin kendi başlarına düzenledikleri münferit bir olay olarak görülmemelidir. Yer seçimi ve zamanlaması profesyonelce hazırlanmıştır.
Kubilay Vakası; hükümetin ve TBMM’nin Gazi’nin direktifleriyle olaya anında el koyması ile büyümeden söndürülmüş bir yangın olarak değerlendirilmeli ve benzeri olayların bir daha yaşanmaması için yeni nesillere ders olarak öğretilmelidir. Yani, Kubilay, her yıl sadece 23 Aralıkta Menemen’deki Kubilay anıtının önünde yapılan göstermelik bir askeri tören çerçevesinde hatırlanmaktan çıkarılmalıdır. Bu olay, milli bilinç ve şuurlaşmanın kökleştirilmesinde önemli bir yapı taşı olarak değerlendirilerek daima canlı tutulmalıdır.
Türkiye’de irtica tehdidi olmadığını vurgulayarak Anayasanın İnkılâp Kanunlarının korunmasına ilişkin 174. üncü maddesine rağmen İrtica’yı cumhuriyet için tehdit olmaktan çıkarmaya çalışanların Kubilay olayını ibretle incelemelerinde yarar vardır.
Cumhuriyet şehidi aziz Kubilay’ı rahmetle anıyor ve hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhu Şad Olsun … Mekanı cennet olsun…
Dr. Tahir Tamer Kumkale