NECDET BULUZ
Hükümet ile Öcalan arasında yürütülen “çözüm süreci” çalışmalarında PKK’nın siyasi uzantısı HDP ve KCK’nın da önemli rol üstlendiğini görüyoruz. Özellikle Hükümet yetkilileri ile HDP’liler arasındaki söz düellosu sürüyor. HDP’liler “Seçim öncesi sonuç alamazsak bu iş olmaz” noktasına geldiklerini söylüyor. Öcalan ve KCK’nın da aynı noktada olduklarını görüyoruz. Özellikle de “PKK’nın silah bırakmasını kimse beklemesin, byle bir şey olmayacak” deniliyor.
Çünkü KCK Yürütme Konseyi Eş Başkan Cemil Bayık, Kandil’den gönderdiği mesajlarda bunu çok net ortaya koyuyor. Bakınız neler söylüyor:
“Hükümet adım atarsa Mart ortalarına doğru çözüm süreci tamamlanabilir. Çözümün seçim bahanesi ile uzatılmasına karşıyız. Bunu, oyalama ve savaş hazırlığı olarak değerlendiririz. Süreç, bugüne kadar tek yanlı çabamızla bugünlere geldi. Hükümet,hiçbir adım atmadı. Hükümet, eğer son sunulan taslağı kabul etmez ise, sunacağımız herhangi bir taslak olmayacaktır. PKK’nın Mart sonuna kadar silah bırakacağı haberleri asılsızdır. Müzakere taslağını görüşmeden, süreç belirlenen tarihlere kadar bitmeden, IŞİD saldırıları sona ermeden kesinlikle silah bırakmamız söz konusu olamaz. Türkiye’de bulunduğumuz noktalardan geri çekilmemizi de olmayacaktır.”
Dikkat edilecek olursa, yapılan açıklamalar ve konuşmalar hep aynı çerçeve içerisinde dönüp dolaşıyor. Hükümet olanlar “Önce kamu güvenliği” diyor, terör örgütü “Bize yasal güvence verilmeden adım atmayız” diyor.
Böyle bir anlayış içinde bu iş nasıl çözülecek?
Müzakere taslağı aşağı yukarı belli oldu. PKK, bölgede özerklik istiyor. Anayasa’da değişiklik istiyor. Kendi yönetim birimlerinin faaliyete geçmesini istiyor. Öcalan’ın serbest bırakılması, tutuklu KCK ve PKK’lıların serbest bırakılması ve genel af istiyor. İstiyor da istiyor. Bunların yerine getirilmemesi halinde de “Çözüm olmaz” deniliyor.
Bugüne kadar Hükümet kanadından yapılan açıklamalarda bu isteklerin kabul edilmeyeceğinin altı çizildi. Özerklik konusunun gündemde olmadığı, Öcalan’ı serbest bırakılması gibi konunun söz konusu olamayacağı belirtildi, Biz, Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve bizi yönetenlere, açıklamalarına inanmak istiyoruz.
Peki, ne oluyor, ne bitiyor? Kamuoyunun bu konularda kafası karışık. Bizi yönetenlerin bu konularda kamuoyunu aydınlatacak ve ikna edecek açıklamalar yapması gerekmiyor mu? Bugüne kadar istenilenlerin neler olduğunu terör örgütü ve yandaşlarından öğreniyoruz. Varsa böyle bir şey bunu yetkili ağızlardan duymak isteriz. Kamuoyunun beklentisi de bu yöndedir.
Öcalan, İmralı’dan açıklama yapıyor ve “Süreçte iyi noktadayız” diyor. Nedir bu “iyi nokta”,neler vaat ediliyor, neler konuşuluyor bunlar hakkında da herhangi bir bilgi ve açıklama yok.
Şimdi siyasi kulislerde şu iddialar yer alıyor:
HDP’liler, Anayasa değişikliğinde ısrar ediyor. Yapılan görüşmelerde AK Parti’nin Anayasa değişikliğini yapabilmesi için çoğunluğa ulaşabileceği milletvekiline sahip olması gerekiyor. HDP, seçime parti olarak girecek. HDP’nin % 10’luk barajı geçmesi mümkün görülmüyor. Böylece AK Parti Anayasa’yı değiştirebilecek çoğunluğu yakalayabilecek. Yapılan açıklamalarda HDP’nin baraj altında kalması ile AK Parti’nin 35-40 milletvekili daha kazanabileceğini gösteriyor.
Ancak, böyle bir pazarlığın ve sonucun Kürt siyasetinin kaldıramayacağı da ifade ediliyor. “Böyle bir durumda barış bozulur” açıklaması yapılıyor.
Konuyla ilgili açıklama yapanların ortak görüşleri de şöyle:
“Köşk seçimine katılım % 74 idi. Katılmayanlar MHP, CHP ve AK Parti seçmeniydi. HDP, o seçimde aldığı % 9,5’a bakarak böyle bir kararı verdiyse yanlış hesap yapıyor demektir. Katılımın % 90 olduğu genel seçimlerde HDP % 6’yı bile tutturamaz. 35-40 sandalye de AK Parti’ye hediye edilmiş olur. Bu durum karşısında Kürt siyaseti ayağa kalkmaz mı? Bunu Kürt tabanına anlatmak ve ikna etmek de mümkün olmayabilir.”
Şimdi HDP’liler böyle bir riski göze alabilir mi? Ya da işin içinde başka hesaplar bulunuyor mu bunu da ilerleyen zaman içinde öğrenebileceğiz.
HDP’liler bütün bu gelişmelere rağmen, halen “direniş” çağrısı yapıyor.
Diyarbakır başta, Güneydoğu’da olayların ve eylemlerin sonu gelmiyor. Güvenlik güçlerine karşı mücadele ve direniş sürdürülüyor. Terör örgütü ve destekçileri adeta devlete meydan okuyor.
HDP’li Selahattin Demirtaş, yine Hükümeti tehdit eden açıklamalarda bulundu. Diyarbakır’daki olaylarda ölen gencin ailesine taziyeye giden Demirtaş bundan sonra her dökülecek kanda Erdoğan ve Davutoğlu’nun sorumlu olduğunu söyleyip “Direniş açısından sokaklar meşrudur. Bizi kimse durduramaz “açıklamasını yaptı.
Hükümet olanların “Önce kamu güvenliği” isteklerine karşı Demirtaş’ın bu çıkışını da iyi değerlendirmek gerekiyor. Çünkü bugüne kadar “kamu güvenliği” terör örgütü tarafından hiçe sayıldı. 5-7 Ekim olayları ve ortaya çıkan tabloyu bu nedenle unutmak mümkün mü?
[email protected]
[email protected]
Bir yanıt yazın