Fareler ve Yılanlar

Harman’ın ne olduğunu bilmeyen sanırım yoktur. En azından ülkemizde tarımda biçerdöver kullanılana kadar, arpa, buğday, yulaf ve çavdar gibi tahıl ürünlerinin toplanıp, dövenle ufalandıktan sonra tanelerin sapından, sonra da rüzgârda savrularak tanelerin samanından ayrıldığı yerler olarak önemli bir fonksiyon icra etmiştir harmanlar. Ayrıca şehirlerde meydanlar neyse, köylerde de harmanlar aynı işlevi görürler.

Çocukluğumuz köyde geçtiği için yakından bilirim; harmanlar aynı zamanda farelerin üs bölgelerinden ve yerleşim yerlerinden birisidir. Özellikle yazın delik deşik ederlerdi harmanları. Asıl maksatları, döven vakti tanelerin bu deliklerden içeri akmasını sağlayarak kışlık erzaklarını stoklamaktır. Ayrıca harmanlar genelde sert zeminler olduğu için, yağan yağmurların içerdeki fare yuvalarına kadar ulaşması da kendiliğinden engellenmiş olur. Bu açılardan bakılınca; fareler gerçekten de zeki yaratıklardır…

Köyde herkesin olduğu gibi bizim de bir harmanımız vardı. Ancak fareler ikide bir harmanı delik deşik ediyordu. Delikleri ne kadar kapatsak da çaresiz kalıyorduk. Biz bir deliği kapatırken, onlar ertesi gün birkaç delik birden açıyorlardı. Ayrıca harmanımızın kenarındaki çalılıkta boyu iki metreye yaklaşan boz bir yılan yuvalanmıştı. Kardeşlerimle ben, korktuğumuz için bu yılanı öldürmeye her niyetlendiğimizde rahmetli babam;

-“Sakın ha çocuklar! Böyle bir hata yapmayın. Bu yılan, şu farelerin en büyük düşmanıdır. Çünkü bu yılan farelerle besleniyor. Eğer bu yılan olmasa, fareler harmanı büsbütün elimizden alırlardı. Yazın yılanlar fareleri yer, kışın da fareler yılanları kemirip yerler…” diyerek bize engel oluyordu.

Sonraki zamanlarda okullu olduğumuzda en azından farelerin ve yılanların kış uykusuna yattıklarını öğrendikten sonra nasıl olup da farelerin yılanları yediğini pek aklım almasa da, televizyonlarda yayınlanan belgeselleri gördükten sonra babama hak verdim. Anlaşılan fareler, yılanlar kadar uzun yatmıyorlar kış uykusuna. Ya da farklı zamanlarda yattıkları için, uyuşmuş durumdaki yılanları bir şekilde kemirme fırsatı buluyorlar. Bahar ve yaz ayları gelince ise bir bir yılanlara yem oluyorlar.

İktidar Partisi olan AKP ile onun “Paralel Yapı” olarak adlandırdığı Gülen Cemaati arasında yaşanan güç mücadelesini gördükçe, her nedense babamın çocukluğumuzda yılanlar ve fareler üzerine bize verdiği ders geliyor aklıma.

Cemaat ile AKP arasında 2002 yılının sonunda başlayan yol arkadaşlığı, 2013 yılının sonuna gelince her nedense(!) birden bozuluverdi. 2002’nin sonundan itibaren tıpkı bizim harmandaki farelerin yılanları kemirmesi gibi iktidar partisinin himayesinde devlet örgütünü kemirmeye ve elbette semirmeye başlayan cemaat, galiba biraz ileri gitti ve iktidar partisini müthiş öfkelendirdi! Tabiri caizse fareler, 2013 yılının sonunda yılanların egemenlik ve menfaat alanına girmiş olacaklar ki; bu durum yılanların hiç hoşuna gitmedi!

Böyle olunca uzun bir kış uykusundan ancak uyanabilen yılanların, başları olan Şahmeran’ın emriyle fareleri bir bir yutmaya başlaması gibi, iktidar partisi de Cumbaşbakan Erdoğan’ın emriyle Gülen Cemaati’ne topluca seferberlik ilan etmiş bulunmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın “İnlerine gireceğiz inlerine” şeklindeki çıkışına, cemaat ilk başlarda fazla aldırış etmedi. Ancak yılanların dört bir koldan hücuma geçmesinin, farelerin feleğini şaşırtması gibi, geçtiğimiz 14 Aralık’ta cemaate yönelik başlatılan operasyon da cemaatin feleğini şaşırtmışa benziyor. Dört bir yandan koro halinde cıyaklamaya başlamaları bu yüzdendir.

Operasyonun ertesi günü olan 15 Aralık’ta, cemaatin yayın organı olan Zaman Gazetesi, “DEMOKRASİNİN KARA GÜNÜ” manşetini atarken, iktidarın yayın organlarından olan ve isminin altına “Yeni Türkiye’nin Gazetesi” ibaresini yazarak iktidar partisine peşrev çeken Star Gazetesi, “İNLERİNE GİRİLDİ” manşetini attı! Aynı gazetenin 16 Aralık günü atmış olduğu manşet ise “Mesele basın özgürlüğü değil” şeklinde idi.

İlk bakışta Zaman ve Samanyolu grubuna yönelik yapılan operasyon “Basın Özgürlüğüne Müdahale” gibi görünse de Gülen Cemaati’nin bu konuda aslında fazla söz söylemeye hiç hakları yoktur. Zira, hayat hakkı, bütün hakların üstündedir; ancak gelin görün ki; bu cemaat, insanların en mukaddes hakları olan hayat haklarına bile gereken saygıyı göstermemiştir! İnsanların düşünce özgürlüklerine, seyahat özgürlüklerine, haberleşme özgürlüklerine ve konut dokunulmazlığı haklarına bile saygı göstermemiştir. Ergenekon ve Balyoz davaları kapsamında insanların en mukaddes hakları ayaklar altına alınırken, üzülerek söyleyelim ki; cemaate ait medya kuruluşlarının şöyle gözle görülür bir tepkisi olmamıştır. Aksine, hukukçu ve gazeteci kılığında sahneye sürdükleri bazı militanlarıyla bahsi geçen davaları istismar etmişler ve yargı organlarını etkilemek için ellerinden geleni arkalarına koymamışlardır. Yani dün “Düşünce Özgürlüğüne Müdahale” manşeti atamayanların, bugün “Basın Özgürlüğüne Müdahale” şeklinde manşet atmaya hiç ama hiç hakları yoktur.

Yukarıda, tıpkı yılanlar gibi kış uykusuna yatan farelerin nasıl olup da yılanları kemirdiklerine aklımın pek sarmadığını söylemiştim ya. Birkaç gün önce Yeni Çağ Gazetesi’nin Ankara temsilcisi Ahmet Takan’ın fareler üzerine anlatmış olduğu kısa hikaye, aslında her şeyi açık ediyor. Yanılmıyorsam Bugün TV’de canlı yayınlanan bir programa Ankara’dan katılan Ahmet Takan şu anlamda laflar etti:

“Fareler, insanların kulaklarını uykuda kemirirlermiş. Kemirmeye başlamadan önce de kemirecekleri noktaya üfleyerek o bölgenin uyuşmasını sağlarlarmış. Uyuştuktan sonra da kemirip yerlermiş. Bu sebeple insanlar kulaklarının fareler tarafından kemirilip yenildiğini ancak sabah olup acı içinde uyanınca ve kulaklarının yerinde olmadığını görünce anlarlarmış…”

İktidar partisi de galiba kulaklarının kemirildiğini 12 yıl sonra ancak fark edebildi! Hukuku çiğneme pahasına, daha doğrusu kendi amacına hizmet edecek biçimde bir hukuk düzeni oluşturmak suretiyle topyekun cemaatin üstüne çullanması bu yüzdendir. Kulaklarının kemirilmekte olduğunu millet ne zaman anlayacak işte onu bilmiyoruz! İşin içine millet girince, bu sefer farelerin kimliği değişiyor tabi. İktidar ve cemaat, tam 12 yıldır el ele verip “Algı Yönetimi” uzmanlarını da devreye sokarak tıpkı fareler gibi önce milletin kulağına üfürdüler, sonra da kemirip durdular üfürdükleri kulakları. Hem de tam 12 yıldır.

Çok değil, bundan sadece iki yıl önce 30 Ocak 2012 tarihinde Zaman Gazetesi’nin 25. kuruluş yıldönümü kutlanıyor ve hazırlanan dev pastayı gazetenin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı ile dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan birlikte kesiyorlar, Ekrem Dumanlı ise Başbakan’a, 12 Eylül referandumunun ertesi günü çıkan ve “Demokrasinin zaferi” manşetini taşıyan gazeteyi, işlemeli bir çerçeve içinde hediye ediyordu. O 12 Eylül Referandumu ki; cemaatin lideri durumundaki Pensilvanya şeyhi “Gücüm yetse mezardakileri bile kaldırıp evet oyu verdirirdim” diyor, Tayyip Erdoğan ise referandum sonucu belli olduktan sonra kendisine “Bitsin artık bu hasret, dön artık” çağrıları yapıyordu.

Konuya ilişkin habere baktım; AKP’nin hemen hepsi Zaman’ın Onur gecesinde boy göstermiş. Başbakan yardımcıları Bülent Arınç, Bekir Bozdağ, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Tarım, Gıda ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, AK Parti Genel Başkanı Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti Genel Sekreteri Haluk İpek, Melih Gökçek, kimi ararsanız Zaman Gazetesi’nin onur gecesinde(2).

Çok değil; bundan sadece 2 yıl önce Zaman’ın 25. kuruluş yıl dönümünde hazırlanan dev yaş pastayı Başbakan Tayyip Erdoğan’la birlikte kesen Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, şimdi “Demokrasiden dönüş yok, basın özgürlüğünden dönüş yok. Yezid’e boyun eğmek yok, vatan sağ olsun, Allah’a emanet olun…” diye haykırıyor sağlık kontrolü için götürüldüğü hastanenin kapısında. Sanki dönülmez bir yola gidiyor ve sanki yaptıkları her şeyi “Sağ olsun” dedikleri vatan için yaptılar!

Harman'ın ne olduğunu bilmeyen sanırım yoktur. En azından ülkemizde tarımda biçerdöver kullanılana kadar, arpa, buğday, yulaf ve çavdar gibi tahıl ürünlerinin toplanıp, dövenle ufalandıktan sonra tanelerin sapından, sonra da rüzgârda savrularak tanelerin samanından ayrıldığı yerler olarak önemli bir fonksiyon icra etmiştir harmanlar. Ayrıca şehirlerde meydanlar neyse, köylerde de harmanlar aynı işlevi görürler. - pasta ve erdogan dumanli

Tayyip Erdoğan ise, çok değil, bundan sadece iki yıl önce onur gecesine katıldığı bir gazetenin bağlı bulunduğu grup için “Bunların gazetelerini okumayın, televizyonlarını seyretmeyin, okullarına ve dershanelerine çocuklarınıza göndermeyin…” diye haykırıyor çıkmış olduğu her kürsüden…

Özetle; cemaatin ve iktidar partisinin emrindeki “Algı Yönetimi Uzmanları” tıpkı Musa’nın karşısındaki Firavun’un sihirbazları gibi, milletin gözünü boyayıp durdular yıllarca. Millette kemirecek kulak kalmayınca da bu sefer birbirlerinin kulağına saldırdılar! Şimdi olan biten kısaca bundan ibarettir değerli okuyucularım. Ancak bu ahmak millet, bunu bile algılamaktan uzak görünüyor. Bu sebeple Yeni Çağ Yazarı Savaş Süzal’ın şu sözlerine katılmamak ne mümkün: “Türk halkı, İstiklal Savaşı ile kazandığı iradesini gene padişahlara sultanlara teslim etme yolunda. Olacaklar, yalnızca vatandaşlarımızın ihtirasları ile ilgili. Olacaklar ve istekleri, ülkenin geleceğini etkileyecek ama kimin umurunda…”(2).
__________
1- ,
2-http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yakinda-taraflar-belirginlesecek-32940yy.html.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir