Aslında bugün KKTC’deki memurlarla ilgili yazı serimin üçüncü bölümünü yayınlayacaktım ama CTP Milletvekili Sayın Doğuş Derya’nın ortaya attığı asılsız iddiaya açıklama getirmemim daha doğru olacağını düşünerek yazılarımın sırasını değiştirdim. Yazımın Üçüncü bölümünü pazartesi günü yayınlayacağım.
1974’de Yunanlı Subayların idaresindeki RMMO’nun (Rum Milli Muhafız Ordusu) gerçekleştirdiği darbe ve bundan 5 gün sonra da Türk ordusunun gerçekleştirdiği Mutlu Barış Harekatı döneminde tecavüzlerin yaşandığı ve sonrasında da Rum tarafında ilk kez kürtaja izin verildiği iddiaları doğru ama bunu kimlerin yaptığı iddiası ise çok yanlış.
Sayın Doğuş Derya’dan bu iddiaları duyunca aklıma seneler evvel bir kadın gazetecinin 21 Aralık 1963 saldırılarından 3 gün sonra 24 Aralık gecesi “Kıbrıs ordusunda teğmen olan (Emekli Binbaşı) Savvas Selis ve Thisoas kod adlı EOKA’cının komutasındaki ekibin” Kıbrıs Türk Alayında görevli Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın Lefkoşa’nın Kumsal bölgesinde evine baskın yaptıkları ve eşi Mürüvvet hanım ile oğulları Hakan, Murat ve Kutsi’yi banyo içinde, Feride nineyi de yandaki tuvalette şehit etmeleri, aynı mekanda o gece bulunan Hasan Yusuf Gudum ile birlikte Ayşe hanım, kucağındaki kızı Işıl ve Növber hanımı da ağır yaralamaları hem Tük, hem de İngiliz kayıtlarında yer almışken bunu Türkler yaptı diye “duyuma dayalı” uydurmaca bir yazı yazması geldi.
Kendini “Bilge kişi sansınlar” diye hayali hikayeleri gerçekmiş gibi anlatan/uyduran birinin oyununa geldiği kesindi bu kadın gazetecimizin. Neyse ki, kayıtlar ve arşivler var bu tür asılsız iddiaların karşısında.
1974 yılında yaşanan Rum kadınları ile ilgili tecavüz olaylarını dile getirmek veya sağlıklı bir şekilde tartışmak veya da analiz edebilmek için öncelikle 1974 yılının Ocak-Temmuz ayları arasında Rumlar arasında varolan ve yaşanmış politik kökenli ve birbirinden nefret etmeye kadar varmış olan kamplaşmayı çok iyi bilmek ve değerlendirmek gerekli.
1974 yılına girildiği vakit Kıbrıs Rum tarafında birbirine diş bileyen Yunan Cuntası’na bağlı subayların başını çektiği EOKA B’ciler ve nefret ettikleri hasımları Makarioscular sağda yer alırken, bu her iki grubun ortaklaşa nefret ettiği AKEL’ciler de solda yer almaktaydı. O günleri yaşayanların da teyit edebileceği gibi o yıl ilkbahara girildiğinde Makarioscular ile Cuntacılar arasındaki çekişme artık patlamak için bir kıvılcım çıkmasını bekler durumuna gelmişti.
15 Temmuz günü Yunan Cuntası’na bağlı subayların başını çektiği RMMO’nun bazı birlikleri ile EOKA B’ciler tarafından gerçekleştirilen darbeden sonra ünlü EOKA’cı ve Akritas Planının baş mimarı olan ve o dönemde Makarios’un sağ kolu konumundaki Tassos Papadopulos’un darbeciler tarafından tutuklanarak Mağusa’daki Karakol bölgesinde yer alan RMMO kampında infaz edilmek üzere hücreye konması, bu sağdaki her iki grubun arasındaki nefret düzeyini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Derya hanımın yanıltıldığı ince nokta burasıdır. Özellikle darbeci grubun Makarioscu ve AKEL’ci taraftarların erkeklerini kamyonlarla evlerinden toplayıp insafsızca öldürürken, kadınlarına da tecavüz ettikleri, tecavüz olaylarının yoğun bir şekilde Baf’ta ve Lefkoşa’da yaşanmış olduğu ise belli ki hiç anlatılmamış Doğuş Hanıma.
Ben Türk askerinin 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı’nda şöyle birkaç günlüğüne Baf’a kadar gittiğini bugüne değin hiç duymadım. Çaktırmadan gittiyse de helal olsun derim.
Türk ordusu ile yan yana savaşmayan Türk ordusundaki savaş disiplinini bilemez. Ancak hayal gücünü kullanarak hikayeler uydurur aynen Doğuş hanımın yanıltıldığı gibi. Savaş düzeninde ve anında hiçbir Türk askeri birliğini terk edemez, yağmacılık yapamaz, cebine ordunun kendisine verdiği malzemeden başka hiçbir şey koyamaz. Hele de bağlı olduğu birliğinden çaktırmadan kaçıp birkaç kilometre uzaktaki bir Rum yerleşim merkezine/köyüne gidip tecavüz girişiminde hiç bulunamaz, bulunmamıştır.
1974 II. Mutlu Barış Harekatı’nın hemen sonrasında bir Türk Birliğine katılıp rehberlik görevi yaptığım için biliyorum. Devamlı olarak alarm durumunda olan birlikler, birliğin konuşlandığı alanda, çok yoğun bir gözetleme ve nöbet sistemi uygulamaktaydılar savaş durumu halen devam ettiği ve ateşkes imzalanmadığı için. Öylesi bir disiplinli koruma ve savunma düzeni içinden nasıl birileri kaçmayı başarır ve tecavüz girişiminde bulunur pek de anlamış değilim, aklıma da pek yatmıyor. Harekat sonrasında ise Türk askeri konuşlandığı bölgelerde hemen kendi disiplinin çok öne çıktığı düzenini kurdu ve izinsiz dışarı çıkmak olanaksız hale geldi..
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
Facebook: Ata Atun
19 Aralık 2014
Bir yanıt yazın