ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik taahhüdü, Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini ve Ortadoğu’da barışı belirliyor.
O yüzden İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşması destekleniyor.
İran’ın nükleer silah ele geçirmesinin önlenmesine ilişkin verilen sözden geri dönülmüyor.
İslamcı teröristlerle Suriye’de ve Irak’taki mücadelede ön cephedeki ortaklar desteklenerek, bölgede kök salmış aşırılık ideolojisi ve mezhepsel- siyasi ayrılıklar yok edilmeye çalışılıyor.
*
İsrail-Filistin Barış görüşmeleri sürerken,Filistin Özerk Yönetimi önce Cenevre Konvansiyonuna katılmış,
Cenevre Anlaşması’nın hükümlerini işleterek, Batı Şeria’nın İsrail tarafından müstemleke statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukukî işlemleri başlatma gücüne erişmiştir…
*
Barış görüşmelerinde İsrail ile Filistin Devleti arasındaki 1967 Savaşının başlamasından önceki sınırlara harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması gibi temel konular esas alınıyordu.
Ne ki,İsrail’in serbest bırakmak için söz verdiği mahkumları salıvermemesi, Batı Şeria’da sürdürdüğü yerleşkelerin inşasından vazgeçmemesi,esasen Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasında görüş ayrılıkları ve güvensizlikler yüzünden sonuçsuz kaldı.
*
Tam bu sırada Özerk Yönetim feshedildi, Filistin Devleti ilan edildi.
ABD-İsrail’in müzakere tekniğini pek beğendiği Mahmut Abbas’ın Filistin Cumhurbaşkanı olmasıyla Filistinliler arasında herhangi bir çatlağın önlenmesi,
Filistin’in homojen bir güç olması,kendi iç dinamiğinde dengeli bir manevra gücü oluşturması ve barış görüşmelerine kaldığı yerden devam etmesi hedefleniyordu.
*
Dünyanın gözü Suriye ve Irak’ta İŞİD teröründe iken, İsrail HAMAS’ın tüm güçlerini yok etmek değil, aksine radikal terörist saydığı unsurları etkisizleştirmek ve koordineli bir şekilde savaşma yeteneğine engel olmak için saldırdı.
Sonra karşılıklı misillemeler gerçekleştirildi;İsrail askerleri Mescid’i Aksa’ya girdi,sinagog basıldı,tramvay duraklarına saldırılar yapıldı,çok sayıda insan hayatını kaybetti.
*
Şimdi Filistin Devletini birçok Avrupa ülkesi tanıyor ve giderek statüsü güçleniyor.
İsrail de kimliğini “Yahudilerin Ulus Devleti” olarak tanımlayan yasayı çıkardı ve lâik kanunların çıkış noktasını Yahudi prensiplerine bağladı.
*
Ne ki barış görüşmelerinin tıkanması, gelişen değişimler Müslüman Arap nüfusun yoğun olarak ikamet ettiği bölgelerde toplumsal olayları ateşliyor.
Askeri müdahaleler, polisiye tedbirler, alıkoymalar ve karşılıklı olarak tırmandırılan şiddet, hem İsrail hem de Filistin yetkililerin hilafına siyasal sonuçlar veriyor.
*
O yüzden İsrail’de Likud Partisi başkanı ve Başbakan B.Netanyahu 5’li koalisyon ortakları,merkez sol’dan Yesh Atid ve Hattuna partilerince ‘orantısız güç kullanmak’, aşırı sağcı HaBayit HaYehud ile Yisrail Beytenu partilerince de ‘korkaklık’ ve ABD tarafından da barış sürecini yeniden başlamasına yönelik girişimlerini engellemekle suçlanıyordu.
Başbakan Netanyahu ise hükümet ortaklarını “hükümet edasıyla” hareket etmemekle suçluyordu.
Nihayet B.Netanyahu ile Yesh Atid Lideri Maliye Bakanı Y.Lapid ve Hattuna lideri ve Adalet Bakanı T.Livni görüş birlikteliklerini kaybedince,koalisyon bozuldu.
İsrail, şimdi 17 Mart 2015′ te yapılacak erken seçime hazırlanıyor.
*
Aslolan Orta Doğu krizinin de anahtarını elinde tutan İsrail-Filistin arasında barışın tesis edilmesidir.
Bu noktada İsrail erken seçime giderken,
Filistin Devlet yönetimi İsrail-Filistin barışı konusunda BM Güvenlik Konseyi’ne sunulmak üzere bir yol haritası sunuyor.
*
Gelecek çarşamba günü BM Güvenlik Konseyi’nin onayına sunulacak yol haritasına göre, İsrail’in Batı Şeria’daki varlığı ‘işgal’ olarak nitelendiriliyor.
BM Güvenlik Konseyi’ne de İsrail ordusunun 1967 savaşı öncesi sınırlarına dönmesi için bir karar alması çağrısında bulunuluyor.
Yol haritasında Filistin devleti yönetimi’nin İsrail ile güvenlik konusunda işbirliğinin devam edeceğini, bunun Filistin halkının çıkarına olduğu belirtiliyor…
*
Gelecek çarşamba günü,bir diğer hazırlık da BM Güvenlik Konsey’inde Filistin devletinin tanınma karar tasarısının ele alınmasıdır.
Avrupa ülkelerinin Filistinlilerin kendi kaderlerini çizme hakkını desteklemesi ABD ile aralarında bir gerilime neden olmuştur.
Avrupalılar yeni yerleşkeler inşa edilmesine son verilmesini ve görüşmelerde daha yapıcı bir tutuma sahip olması için İsrail’e baskı yapıyor.
Şimdi gözler Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin vereceği karara odaklanmış bulunuyor…
*
İsrail-Filistin Barışı’nın sağlanmasında önemli diğer unsurlar; Suriye ve Irak’ta, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak, İslamiyet’ten ziyade Araplığı temel alan, BAAS partileridir.
Çünkü Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı, Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu,
Irak’ta da gidişatın güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gitmesi gerektiği anlaşılmıştır.
*
Nitekim, İsrail’in Esad’ı göndermek gibi bir planın içinde bulunmadığı ama Suriye’de İsrail’in güvenliğini beklemede tutan El Nusra,Irak Şam İslam Devleti örgütü gibi aşırı dinci terör gruplarının tasfiyesine destek verdiği gözden kaçmıyor.
Fakat ne garip! Bu İslami cihatçı terör örgütleri de Suriye’de Esad’ın BAAS rejimini Sünni Araplarla dengelemeye,
Irak’ta Kürtler ve Sünniler’e Şii’leri dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratmaya ve yakın gelecekte “Yahudi Devleti’ne ” itiraz etmeyecek yeni bir Suriye ve Irak’ın biçimlendirilmesine hizmet ediyor…
*
Bu noktada İsrail-Filistin Barışı’na en büyük destek Suriye Lideri Esad’dan geliyor.
Beşşar Esad, Şam’da Avrupa Filistin Diasporası Birliği’yle gerçekleştirdiği görüşmede yönetiminin HAMAS Hareketi’yle yaşadığı gerilimin ayrıntılarını açıklıyor;
*
“Suriye, Filistin mücadelesinin başlangıcından beri Filistinlilere kapılarını açmış ve elinden gelen her türlü imkanı seferber etmiştir.
HAMAS’a yardım ederken bu kuruluşun uzun yıllar kendileriyle mücadele ettiğimiz Müslüman Kardeşler örgütünün bir uzantısı olduğunun bilincindeydik.
Ancak HAMAS ulusal bir mücadele yürütüyordu, biz de Suriye’nin ulusal görevini yerine getirdiğini vurgulayarak Filistinli direnişçilere yardım ettik.
Fakat Suriye’de protesto eylemleri ve olayların başlamasıyla HAMAS Hareketi’nden bazılarının muhalif eylemlere katıldığına dair haberler gelmeye başladı.
Doğrusu HAMAS krizin başlangıcında Suriye’den yana olduklarında herkesi inandırmıştı.
Ancak daha sonra HAMAS’ın Suriye’de yaşanan olaylarda asıl gruplardan biri olduğunu öğrendik,bu durum bizim için büyük bir şok oldu.
Filistinliler,FKÖ ve Mahmud Abbas bu durumu çok iyi anladılar. Suriye’nin düşmesi Filistin’in de düşmesi demekti” diyor.
*
Bu açıklama İsrail-Filistin arasında yapılacak bir Barış Antlaşması yolunda, Suriye’nin İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistinlilerle sadece barışı teşvik edici ilişkiler içinde olacağı anlamına geliyor.
*
Bu sırada BM Suriye Özel Temsilcisi S.De Mistura,Brüksel’de AB Dışişleri Bakanlarıyla “Halep’te Savaşın Durdurulması” başlıklı planını tartışmaktadır.
Ardından Suriye, bölgesel ve uluslararası bütün tarafları Cenevre referansı çerçevesinde çalışmaya çağırıyor.
AB Dışişleri Bakanı F.Mogherini, De Mistura’nın planını desteklediklerini ve önerilerini geliştirmek için onunla işbirliğine hazır olduklarını dile getiriyor ve Suriye’deki krize çözüm bulmak için Rusya-İran’ın rolüne sıcak baktıklarını açıklıyor.
Bla,bla,bla…karıştıran beter olsun, İsrail-Filistin Barışı’ndan hareketle Orta Doğu’nun barışa evrilmesi önünde daha nice sorunlar bulunuyor.18.12.2014