Emperyalist sömürü, kapitalist sömürü, din sömürüsü, duygu sömürüsü derken, şimdi bir de “Darbe sömürüsü” çıktı karşımıza. Birileri bu darbe sömürüsünden yararlanıyor, çıkar elde ediyor… Yani darbe marbe suçlamaları arasında kesesini dolduruyor. Yoksul insanlarımızın kanını, iliğini sömürüyor. Din ticareti yapıyor.
Türkiye’yi pazarlıyor. Tarihimizi, özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı satıyor. Ülkemizi parçalıyor.
Gerçekler saklanıyor. Pislikler, suçlar gizleniyor. Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor.
Yandaşlar zengin ediliyor. Gazeteler, TV kanalları, villalar, ormanlar, arsalar satın alınıyor. Kamu malları, Cumhuriyetin birikimleri yabancılara peşkeş çekiliyor. Varsıllar daha varsıl oluyor, yoksullar daha yoksul. İşsizlik çığ gibi büyüyor. Sefalet artıyor…
Yurtsever subayları, aydınları içeri atmak, orduyu parçalamak amacıyla, Bir zamanlar Fethullah Gülen Çetesi ile AKP el ele vererek tertipler, kumpaslar düzenledi. İktidara bağlı siyasal bir yargı sistemi oluşturdu. Savcılar, yargıçlar dilediklerini içeri attılar, dilediklerini mahkûm ettiler. Çoluğundan çocuğundan, işinden gücünden, yaşantısından edilmiş birçok aydın, yurtsever asker dört duvar arasında çile doldurdu, ömür tüketti… Bu arada içlerinde intihar edenler, tedavisizlikten, kötü yaşam koşullarından yaşamlarını yitirenler oldu…
Amaç gözdağı vermek, sindirmek, korku imparatorluğu yaratmak ve bu sessiz, suskun ortamdan yararlanarak şeriat düzenini kurmak, darbe sömürüsü yapmak, kardeşi kardeşe düşürmekti…
Yıllarca, yazdık, söyledik, gerçekleri açıklamaya çalıştık… Tertipleri ortaya çıkarmaya çalıştık… Bizim bu çabamıza karşılık Cemaat Medyası, yalan haberlerle, gerçek dışı öykülerle ve belgelerle yangına körükle gitti… Ama şimdi sıra kendilerine geldi.
İktidar, koltuk, çıkar kavgası iki siyasal İslamcının yollarını ayırdı… AKP yine eskiden olduğu gibi, muhaliflerini dört duvar arasına atabilmek, bu arada 17 Aralık sorgulamasının öcünü de alabilmek için “Darbecilik, çetecilik suçlaması”na sarıldı… Tutuklamalar, gözaltılar başladı.
Cemaat medyası ve ileri gelenleri şimdi “demokrasi, özgürlük” sevdalısı kesildiler… Feryat ediyorlar… Ama birçok masum insanın ölümüne, intiharına neden olan Fethullah Gülen takımının sızlanmaya, ağlamaya hiç hakkı yoktur… “Men dakka dukka…” Eden bulur. Dün rüzgâr ekerek, faşizmin serpilip büyümesine yardımcı olanlar, bugün fırtına biçmektedirler…
Ama burada yeri gelmişken, şu gerçeği hemen vurgulayalım: AKP, yıllardır “Darbe masalları, darbe sömürüsü ile iktidarını devam ettirmiştir… Aslında en büyük darbeci kendisidir… Şimdi sıra beslediği, büyüttüğü Siyasal İslamcı yavrularını yemeye gelmiştir…
Cemaat’i hedef alan Erdoğan, “Milletin parasıyla okudular, himmet adı altında topladıkları parayla okudular, soru çalarak belli kurumlara sızdılar.” İfadelerini kullanıyor… O zaman adama sormazlar mı? Bütün bu yolsuzluklar, hırsızlıklar olurken siz ne yapıyordunuz? Neredeydiniz? AKP iktidarı, devlet, devletin Polisi, emniyeti, yargısı ne yapıyordu? Bugün olduğu gibi niçin ayağa kalkmadınız?
Aslında en büyük darbeci AKP iktidarıdır… Cumhuriyete, Laik düzene, Çağdaş Türkiye’mizin kurtarıcısına ve kurucusuna darbeler yapmıştır…
SORUYORUZ ŞİMDİ:
Hayatınızda hiç, bir taşı öteki taşın üstüne koyup bir yapı oluşturdunuz mu? Bir çivi çaktınız mı? Fabrika yaptınız mı? İşsizliği önlediniz mi? Tarımı, sanayiyi, hayvancılığı destekleyip, geliştirdiniz mi?
Gidip köylülerle, esnafla konuştunuz mu? Dertlerini dinleyip, onlara derman oldunuz mu? Sorunlarını çözdünüz mü?
Ne yazık ki bunların hiçbirini yapmadınız. Onlara destek olmadınız.
Türbanla yattınız, türbanla kalktınız. Suriye ile yattınız, Suriye ile kalktınız. Bir de her Allah’ın günü “Kürt Açılımı” yaptınız…
Destekleseydiniz, milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamazdı. Milyonlarca insan, Ramazan çadırlarının kurulmasını beklemez; pirinç, şeker, nohut, kömür kamyonlarının yolunu gözlemezdi.
Taş taş üstüne koyup, bir eser yapmak yerine siz, hayırsız mirasyediler gibi, kamu mallarını satma yolunu tercih ettiniz. Göz nuru, el emeği, yılların birikimi ulusal serveti yok pahasına yabancılara peşkeş çektiniz. Bir de size o mirası bırakan atalarınıza küfrettiniz…
Yetmedi, “Kent düzenlemesi”, “2B Düzenlemesi” adı altında mahallelere, ormanlara, köylülerin yıllardan beri kullandığı bağlara, bahçelere, meralara el koydunuz.
Kaz Dağlarını kurduyla, kuşuyla, insanıyla, asırlık ağaçları ile altın arayıcılarına teslim ettiniz. Siyanüre teslim ettiniz… “HES”ler için dereleri, ırmakları kuruttunuz.
Kemalist rejim düşmanlığı yaptınız.
Üniversitelere, resmi kurumlara, TBBM’ ne türbanı soktunuz. İnsanları türbanlı – türbansız, Kürt –Türk, Alevi – Sünni diye gruplara ayırıp, birbirine düşman ettiniz.
Ulusal bayramları kaldırdınız. Kurtuluş Savaşımıza savaş açtınız. Çanakkale savaşının bile gökten inen birtakım yeşil cübbeli, yeşil sarıklı 3’ler, 7’ler, 40’lar tarafından yapıldığını ileri sürdünüz.
Amaç, Çanakkale’de Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verilen ve dünya tarihinin gidişini değiştiren yüce direnişi küçültmek, değersizleştirmek, onun bir “Dinler Savaşı” olduğunu ortaya koymaktı…
Aslında gerçek darbeci sizsiniz.
Milli eğitime darbe yaptınız. “Gençliğe Hitabe”yi yasakladınız. Atatürk Milliyetçiliğini ve devrimlerini kitaplardan sildiniz. Atatürk’ün resimlerini duvarlardan indirdiniz. Okullara Kuran kurslarını koyarak Tevhid-i Tedrisat, Öğretim Birliği Yasasını ayaklar altına aldınız.
Ve bütün bunları şu andaki geçerli Anayasayı çiğneyerek, suç işlediniz. Deniz’ler gibi, “Anayasayı tebdil, tağyir ve ilgaya TEŞEBBÜS” etmediniz, doğrudan “tebdil ve tağyir” ettiniz.
Aslında gerçek darbeci sizsiniz.
Adalete, hukuka darbe yaptınız. A’dan Z’ye hukuk sistemini değiştirerek, siyasallaştırdınız.
Yeni hukuk sistemi ile şimdi İstediğinizi aklıyorsunuz, istediğinizi yargılıyorsunuz, istediğinizi görevden alıyorsunuz, istediğinizi göreve atıyorsunuz.
Hem Batı’dan, hem ülkemizden bilirkişiler, mahkemelerde delil olarak ileri sürülen CD’lerin düzmece, tertip olduğunu kanıtladı. Ama önemsemediniz, dikkate almadınız… Kovuşturmadınız, soruşturmadınız… Şimdi ortaya çıkmış, ‘Paralel Yapı’yı, yani ortağınızı suçluyorsunuz…
Aslında gerçek darbeci sizsiniz.
Orduya darbe yaptınız. Generalleri ile albayları ile teğmenleri ile zindanlarda yeni bir “Tutuklular Ordusu” kurdunuz ve Kemalist Cumhuriyetin altından girip, üstünden çıktınız…
Mustafa Kemal’in “Uluslararası mazlum milletlerle işbirliği” politikasını, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesini paspas gibi çiğnediniz.
Atatürk, komşuları ile iyi dostluk ilişkileri kurabilmek için, 9 Şubat 1934 yılında Türkiye, Romanya, Yunanistan, Yugoslavya arasında “Balkan Paktı”; 8 Temmuz 1937 tarihinde Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında “Sadabat Paktı”nı imzalamıştı.
Şimdi ABD emperyalizmi uğruna kavgalı olmadığınız bir tek komşumuz kaldı mı?
Aslında gerçek darbeci sizsiniz. “ATATÜRK’E, CUMHURİYETE DARBE YAPTINIZ…” 1923 Devrimine, laikliğe, Milli Eğitime darbe yaptınız…
Ama şunu iyi bilin hiçbir darbeci, hiçbir faşist düzen dünyaya direk kalmadı… Sizin de sonunuz Hitler, Mussolini, Damat Ferit, Vahdettin gibi olacaktır… Bunu da asla aklınızdan çıkarmayınız…
Bir yanıt yazın