Ben dünya güzeli bu küçücük ülkemizde bürokrasinin bu denli hantal, yasalarında bu kadar vatandaşı köle addeden bir anlayışla hazırlandığını bilmiyordum.
Yasa Tasarılarını hazırlayan bürokratların vatandaşı her işi yapmak zorunda olan köleler olarak addetmesine ve görmesine ivedilikle son verilmesi gerekmektedir. Hükümet vatandaşa hizmet etmek için kurulmuş, memurlar da vatandaşın işini en kısa zamanda onu yormadan yerine getirmek için işe alınmışlardır.
Memurların, özellikle de işe son dört-beş yıl içinde alınmış memurların ivedilikle “Hizmet içi eğitim”den geçirilmeleri gerekmektedir. İşe yeni alınan memurlar ne yapacakları işi derinlemesine biliyorlar, ne de kitap açıp öğrenmek lütfunda bulunuyorlar. Kadrolandıkları anda “İşten atılamayacakları ve ceza almayacakları güvencesi” ile vatandaşa ve görevlerine karşı neme lazım bir tavır içine giriyorlar ve kendileri iş yapıp yorulmasın diye vatandaştan olmadık taleplerde bulunuyorlar.
Bu ülkeye çok acil “Kamu Reformu” gerekmektedir. KKTC halkı bu denli az çalışan, sorumsuz, meraksız ve tembel kamu görevlilerinin maaşını, emeklilik maaşı yatırımını ve emeklilik ikramiyesi primini her ay ödemek zorunda değildir.
İşini yapmayan, bilmeyen, öğrenmek işin gayret sarf etmeyen, vatandaşa gerektiği gibi hizmet vermeyen kamu görevlisinin işine son verilebilecek bir sistemin gelmesi gerekli artık ülkemizde.
Sendikal hakların arkasına saklanıp, yasaların ve tüzüklerin öngördüğü saat kadar haftalık ders vermeyen öğretmenler yüzünden öğretmen açığı yaşanmakta okullarımızda. Haftalık asgari ders saatini doldurmak için 100 metre ötedeki okula gitmeyi reddeden öğretmen, kendi rahatı için diğer okullardaki öğrencilerin eğitimsiz kalmasına neden olmakta, hiç kimse kılını kıpırdatamamakta, söz konusu öğretmene de her hangi bir yaptırım da uygulanamamaktadır. Öğretmenlerin haklarını koruyan yasalar ve tüzükler yapılırken öğrencilerin ve velilerin de hakları olduğunu hiç kimse düşünmek istememiş. Nedense hep çalışanın hakkı gözetilmiş ama kamu görevlisinden hizmet bekleyen vatandaşın da hakları olabileceği kimsenin aklına gelmemiş.
1990 yılında yürürlükteki yasalara göre Mimari ve Mühendislik planları çizilmiş, ilgili belediyeden inşaat izinleri alınmış ve 1992 yılından beridir KKTC Turizmine hizmet vermekte olan bir tatil köyünün işlemleri nasıl olur da 22 senede hala kayıtlara geçmemiş olabilir anlamış değilim. Tamamen ilgili dairelerin tembelliği ve verimsizliği yüzünden yaşanan bu gecikmeden dolayı kapılarını 1992 yılında hizmete açmış bu tatil köyünden 2012’de kabul edilen yasa ile ÇED Raporu istenmesini de anlamam mümkün değil.
Çevre Dairesi personelinin “Hizmet İçi Eğitim”den geçirilmesinde zaten çok geç kalınmış durumda. ÇED Raporlarını inceleyip karar veren komisyonun üyeleri ne yazık ki ellerindeki raporu birkaç gün evvelden okumadan, gerektiği gibi araştırmadan ve etüt etmeden toplantılara girmekteler ve kararın ertelenmesine, bir sonraki bahara kalmasına neden olmaktalar. Kendi tembelliklerinden dolayı yatırımın gecikmesi umurlarında bile olmamakta.
Eski Eserler Dairesi ise bir başka iş üretmeyen, iş yapmayan ve başvuruların gecikmesine, yapılması düşünülen yatırımın yıllarca beklemesine neden olan birim. Eski Eserler Dairesinde görevli kişilerin tembelliği nedeni ile yaşanan gecikmeden dolayı vatandaşın tazminat talep etmek hakkı da maalesef yok. Anıtlar Yüksek Kuruluna giren bir dosya ancak aylar, bazen de yıllar sonra sonuçlanabiliyor maalesef ve yaşanan bu gecikmeden dolayı kurul üyelerinin ceza alması da söz konusu değil. Ne istediklerini yazılı veya çizili verirler, ne de önerilenleri uygun bulurlar. Aylarca, bazen de yıllarca git-gel’den sonra ancak bir sonuca ulaşılabiliyor. Gerçekte bu sonuca bir-iki hafta içinde de ulaşabilmek mümkün ama bu umursamazlık ve saygısızlık maalesef başvurunun aylarca sonra sonuçlanmasına yol açıyor….(Devam edecek)
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
Facebook: Ata Atun
15 Aralık 2014
Bir yanıt yazın