Yaşça da meslekte de ağabeyiniz sayılırım. Biliyorum dış ilişkilere
meraklısınız. Kitap da yazmışsınız. Uzun cümleleriniz nedeniyle kolay olmadı ama okudum. Ama korkarım siz dış politikaya hâlâ çok uzaksınız.
Ancak size hayranlık duymamak da elde değil. Konuya bu kadar uzak olup bu kadar bildiğini zannetmek, bu kadar “bilmeden uygulamaya kalkmak” az cesaret değil. Görüyorsunuz, bildikleriniz doğru, hele uygulanabilir hiç değil!
Hemen kızmayın! Kaybettikçe sinirlenmek normal olsa da “oyun kuran”, “dünyaya akıl veren” devlet adamı sinirlenmez. Bu diplomasinin de ilk kuralıdır. Korkarım siz bunu da diplomasi dilini de bilmiyorsunuz.
Bosna Hersek için oy istediğiniz NATO ülkelerinin bakanlarını
“katliam” ve “soykırım”la suçlamak olmaz! Size oy verse, döndüğünde işinden olur.
AB, Türkiye’nin Suriye konusundaki tutumunu “anlayışla karşıladığını” söylerken, “Susun, Türkiye başını derde soksun” diyor!
Hepimiz dine saygılıyız. Farkımız, biz dini devlet işine
karıştırmayız. “Batılı” bizim için “gâvur” veya “kâfir” değil, sadece
örneğin, “Amerikalı, Fransız, Alman vs”dir. Din gözlüğüyle bakınca bu devletlerin dış politikasını anlayamıyorsunuz. Hepsi “Hıristiyan”dır ama esas olan “ulusal çıkar”dır. “Tartışmaya açılmalıdır” dediğiniz “ulusalcılık”, Batı’nın önde gelen ilkesidir. Gerektiğinde AB içinde bile herkes bildiğini okur.
Batılı meslektaşlarınız adam kullanmak konusunda çok beceriklidirler.”Ahmet, şu bizim İran’da tutuklu gazetecilerimizi kurtarıver!” derler ama sizi Ortadoğu konusundaki toplantılara davet etmezler. Hinoğlu hinler, hem adamlarını kurtarırlar hem de sizi, “Batı’nın adamı” durumuna düşürüp, bir taşla iki kuş vururlar.
Korkarım siz Ortadoğu’yu da bilmiyorsunuz. “Osmanlı”, Ortadoğu’da en “Türk dostu!” ülkelerin bile korkulu rüyasıdır. Yöneticilerinin çoğu kendilerini Peygamber sülalesine bağlarlar ama sizi bu bile kurtaramaz.
Ortadoğu’ya asker göndermeye kalkışıyorsunuz! Tarih de bilmiyorsunuz. Osmanlı atalarımız bölgeyi, altı yüz yıl, üç beş subay ve bir avuç askerle yönetmişlerdi. Arapların aralarındaki sorunlara karışmayarak, bölgeye yeni düzen vermeye çalışmayarak. Siz Suriye ile İsrail’in arasını bulmaya, Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmeye, ülkeleri kimin yöneteceğine karar vermeye, Hamas ve Meşal’i desteklemeye kalkışıyorsunuz! Müslüman Kardeşler başa gelince Türkiye’yi lider mi
seçecekler? Böyle olmayacağını daha şimdiden aldıkları tavırdan,
sözlerinden anlayamıyor musunuz?
Türkiye’nin yaşamsal çıkarına aykırı olduğunu çocukların bile bildiği, İran’ın nükleer programına zaman kazandırıyorsunuz. Yanınıza aldığınız Brezilya, Suriye’de, Rusya ve Çin ile birlikte size ters düşüyor!
Balkanlar’ı dağ-bayır bildiğinizi söylüyorsunuz! Dağ bayır bilmek
çobanlarla avcıların işidir. Dışişleri bakanlarının tarih, sosyoloji,
kültür vs. bilmesi gerekir. Balkanlar’ı bilseydiniz, Saraybosna’da,
“Balkanlar’da Osmanlı Mirası” konuşması yapar mıydınız? Balkanlar’da da en korkulan düşüncenin “Osmanlıcılık” olduğunu bilmeden bölgeyi nasıl bileceksiniz? Unutmayın, siz o konuşmayı, Prof. Dr. Davutoğlu olarak değil, Türk Dışişleri Bakanı olarak yaptınız. Aradaki farkı göremiyor musunuz?
Balkanlar’ı bilseydiniz, bizim Diyanet İşleri Başkanı dururken, Batı
tarafından “Avrupa Müslümanlarının lideri” olarak sunulan, El Ezher
çıkışlı, ABD-AB destekli Bosna Müftüsü Mustafa Ceriç’i
desteklemezdiniz.
Balkanlar’ı bilseydiniz, her türlü tehdide en açık, Batı’nın ilk
fırsatta eritilmesinden yana tavır koyacağı Boşnakları kendi elleri
ile yok olmaya götürecek olan “Bosna Hersek, Karadağ ve Sırbistan Boşnaklarının tek bir devlet kurmaları” söyleminin takipçisi, her yönden kuşkulu bir Sancak Müftüsü üzerine politika kurmazdınız. Son iki yıldır, Batı Balkan politikasını Diyanet İşleri Başkanı’na bırakmazdınız.
Kitap yazarken masa başında ahkâm kesmişsiniz! Dışişleri Bakanı
olduktan sonra da Büyük Arnavutluk projesinin sadece Balkanlar’da değil, bütün Avrupa’da herkesin tüylerini diken diken ettiğini anlamadınız mı? Sizce Batı, Kosova’da neden Sırp azınlığı bıraktı?
2008’e kadar sırt çevirdiğiniz Sırbistan’ın, Türkiye’nin “doğal
müttefiki”, Boşnakları korumanın koşulunun bu ülke ile iyi ilişkiler
kurmak olduğunu hiç düşünmediniz mi? Sırpların Bosna’da yaptıklarının insanlık açısından yüz karası olduğu, unutulmayacağı tartışmasızken, “devlet adamı”na düşenin, “bir daha tekrarlanmaması için önlem almak” olduğunu da mı bilemediniz? Kimse size, Osmanlı’nın/Sokollu’nun, Yunan Ortodoks Kilisesi’ni, Sırp Ortodoks Kilisesi kurarak nasıl dengelediğini anlatmadı mı? Türkiye Sırbistan ile yakınlaşınca AB’nin telaşını görmek de mi hiçbir anlam ifade etmedi?
Yunanistan ile “egemenlik” sorunlarının, “sıfır sorun” politikası ile
çözülebileceğine gerçekten inandınız mı? Denktaş’ı devirip, Kıbrıslı soydaşlarımıza kabul ettirdiğiniz Annan Planı’nın, “Alınan alınmıştır, şimdi gerisine bakalım” yaklaşımı ile anında rafa kalkmış olması da mı size bir şey anlatmadı?
Ermenistan ile protokol yapmaya bu kadar hevesli olmanın gerekçesi neydi? Parlamentolarda Ermeni kararları daha da hızla ve artarak çıktı değil mi? Sorunu bu kadar anlamamak kimseye nasip olmaz!
“Pro-aktif dış politika”, “Siz istemeseniz de ben vereceğim!” demenin Arapçası mı?
Düşündükçe aklıma neler geliyor. Yazsam sizin kitaptan kalın olacak!
Gelin siz diplomasi, dünyaya yön vermek, bölgelere düzen getirmekten vazgeçin! Bakın sizi istediği gibi yönlendiren ABD bile bunu başaramadı. Dünyayı kurtarmak sevdasından vazgeçerseniz inanın önce Türkiye, sonra dünya rahat bir nefes alacak! Bundan büyük hizmet mi olur?
Süha UMAR
31 Ekim 2012