Bütün yokluklara ve imkansızlıklara rağmen yılmadan uğraşan ve Van 100. Yıl Üniversitesini kurmayı başaran babam Prof. Dr. Hakkı Atun’un kıskandığım bir çok meziyetleri arasında Osmanlıca’yı çok iyi okuyup yazabilmesi de vardı. Zaten bu yeteneğinden dolayı, tıp mensubu olmasına rağmen Yakın Doğu Üniversitesi’nde uzun yıllar Osmanlıca dersi de vermişti.
Araştırmacı karakterim özellikle Kıbrıs konusunda beni bulabildiğim her kitabı okumaya yöneltiyor. Özellikle de Claude Deleval Cobham’ın “Excerpta Cypria”sı ile Theophilus A. H. Mogapgap’ın “Further Excerpts on Cyprus” adlı, Hristiyan hacı adaylarının ve gezginlerinin Avrupa’dan Kıbrıs’a giderken gemilerin yiyecek ve içecek gereksinimlerini karşılamak için Kıbrıs’ta duraklamalarını fırsat bilip adayı dolaşarak gördüklerini yazdıkları notlardan oluşan eserlerini daha 10 sene evvel Türkçeye çevirip “Milat Öncesinden Günümüze Kıbrıs tarihi Üzerine Belgeler” adlı 3 ciltlik bir seri halinde yayınlamıştım, meraklısı bu ortaçağ İngilizcesi ile yazılan eserleri okuyabilsin diye. Sonradan bu kitaplarım başkaları tarafından yapılan çevirilerde temel olarak alındı ve birçok paragrafı kelimelerin yeri değiştirilerek kendileri çevirmiş gibi yayınlandı.
Bulabildiğim ve okuyabildiğim bu kitaplar hep Avrupalı gezginlerin veya da yazarların elinden çıkma olduğu için kendi kültürlerini, kafa yapılarını, inançlarını, korkularını, görgülerini ve yargılarını yansıtmaktaydı. Bugüne değin tek taraflı olarak sadece bu bilgileri alabildim ve ister istemez de etkileri altında kaldım.
Kıbrıs konusunda Osmanlı Devleti tarafından düşünülenleri, izlenimleri, kararları, gerekçeleri, emirnameleri, hikayeleri, yaşanılan olaylar ile ilgili anlatımları, değerlendirmeleri ve yargıları okuyabilme fırsatım hiç olmadı. 20. yüzyılının başında Kıbrıs’ta Osmanlıca yayınlanmış gazetelerin içeriklerini kıymetli hocamız Harid Fedai bey tarafından yapılmış günümüz Türkçesi çevirilerinden okuyabilmek şansım oldu sadece.
Osmanlıca okuyup yazmayı bilmediğim için hiç bir zaman Kıbrıs konusunda yirminci yüzyıldan evvel Osmanlı tebaası kişiler ve hükümet görevlileri tarafından Osmanlıca dilinde yazılmış eserleri okuyamadım. Keşke bilebilseydim, keşke eğitimini alabilmiş olsaydım ve okuyabilip yazabilseydim Osmanlıcayı.
Vakıflar İdaremizin arşivinde ve Milli arşivimizde tarih hazinemiz yatıyor. Bu bilgi ve kayıt hazinesi okunmayı ve gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor yıllardır, asırlardır.
Niye Osmanlıca derslerinin eğitim sistemimizde yer almasına tepki gösteriliyor ve korkuluyor gerçekten de anlamış değilim. Tarihimizin son 90 senesi hariç tümü Osmanlıca yazılı ve okuyup, anlayanların sayısı da oldukça az. Hep tarihimizi ve geçmişimizi 2. ağızdan duyduğumuz için kulaktan kulağa aktarılırken değişime uğrayıp hurafeleşiyor, şehir efsanesine dönüşüyor veya batılıların yazdıklarına “doğruymuş gibi” inanmak zorunda kalıyoruz.
İngilizceyi çok iyi bilmek ufkumu ikiye katlamıştı. Sokak Rumcam ve sokak Arapçam bile yeni bilgiler edinmeme hep yardımcı oldu. Osmanlıcayı öğrenmenin ise ufkumu üçe, dörde veya beşe katlayacağından hiç şüphem yok.
Geçmişimiz, kayıp olan bilimler, İslam alimlerinin buluşları ve görüşleri, zaman içinde kaybolmuş ve bugün adına “Alternatif tıp” denilen bilgiler ve zengin kültürümüz Osmanlıca evrakların içinde gömülü duruyor ve gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Hep birlikte Osmanlıca öğrenimine kafalarımızı, beyinlerimizi ve duygularımızı açmalı, her yönden zengin olan geçmişimize sırt dönmekten vazgeçip, yepyeni bir dünyanın kapılarını aralamalıyız.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
Facebook: Ata Atun
12 Aralık 2014
Bir yanıt yazın