“HERKES OSMANLICA ÖĞRENECEK!”
(-Kolaysa Gel de Sen Öğren!)
Prof. Dr. Kemal ARI
İş, kimilerine çok kolay görünüyor.
-“Ağzı olan konuşuyor!” diyeceğim;
Yok, çok bilindik laf, içime sinmiyor…
Herkes Osmanlıca uzmanı kesildi başımıza…
Hele kimileri var ki; çıkıp ekranlara; Osmanlıca için “Osmanlıca Dili” diyorlar iyi mi?
Cehalet!
Cahillik, almış başını gidiyor…
Bakıyorsunuz; kimileri göğüsleri kabara kabara, sesini gırtlaktan ciyaklatıp viyaklatarak; bağırıp çağırarak anlatıyorlar ki tezlerini!
“Herkes öğrenmeliymiş Osmanlıcayı”…
İstense de istenmese de, herkes öğrenecekmiş, böyle deniyor bir yerlerden…
Böyle diyenlere artık şunu diyeceğim:
-Kolaysa gel sen öğren önce!
Sen öğrenebilirsen, ondan sonra çocuklarımıza da dayatırız!”
Şaşırıyorum ki nasıl:
Yeni Osmanlıcılık rüyası peşinden koşanlar meğer bu konularda hiçbir şey bilmiyorlarmış, iyi mi?
Bekâra bilmem ne boşamak kolaydır diyorlar ya!
Aynen öyle…
Anlamıyorlar da üstelik…
İyi niyetle işin boyutunun ne olduğunu anlatıyorsun; kuşkulu kuşkulu yüzüne bakıyorlar…
Acaba “Paralelli” mi; “Tarelelli” mi diye…
Oysa bu bir teknik konudur.
Neymiş konu?
Dedelerinin mezar taşlarını okuyacakmış çocuklarımız…
Allah, Allah!
Bağırasım geliyor:
-Okuyamaz kardeşim, okuyamaz… Mezar taşı okuyabilen kaç uzman var bu ülkede? Tamam yok değil de; nasıl bir eğitimden sonra o düzeye gelinebiliyor, bilgin var mı? Hayatlarını veriyor insanlar bu yolda yol alabilmek için…
Böyle diyesim gelse de;
Buz kuşkular daha da yoğunlaşarak bakıyorlar gözlerimize…
Anlayamıyorlar çünkü.
Sanıyorlar ki önce harfler öğrenilir; sonra yan yana dizilince Osmanlıca yazılmış olur… Belki matbu yazılmış son dönem yazısını okumakta sorun yok..
Hadi rikayı da geçelim…
Bir diplomasi ve maliye yazısı olan sülüs’ü Türkiye’de kaç kişi okuyabilir?
Ya Divani’yi ve kırmalarını…
Bu denli zor işte beyler o yazıyı okuyup yazmak; bu denli zor…
Anlatamıyoruz…
Ve anlamıyorsunuz…
Hiçbir İlahiyat mezununun, öğrendiği Arapça ile Osmanlıca okuyup yazması olanaklı değil…
Bir tarih öğrencisine dört yıl Osmanlıca dersi veriyorsunuz; gene doğru yazmayı başaramıyor…
Hocası tam doğrusunu biliyor mu?
O da ayrı konu ya!
Hatta şunu da diyelim; ne yazık ki Osmanlı Döneminde de Osmanlıcanın pek çok türünü okuyup yazamayan yığınla okumuş-yazmış vardı…
Bir de o yazıyı okuduktan sonra; o günkü Türkçeyi anlama sorunu var…
İşte örnek:
“Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletan mecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla”
Anlamadınız mı?
Sanırım anlamadınız…
Şimdi ben de bakayım mı gözlerinize şaşırarak, kuşkulu kuşkulu:
-Niye anlamadı, bir sorun mu var soyut, somut acaba, diye…
Yoksa şunu mu amaçlıyoruz:
Çocuklarımız kendi konuştukları Türkçe’yi Osmanlıca harflerle yazsın, yeter…
Allah akıl versin:
O günkü anlatım dilini anlayamıyorsa biri, bugünkü dili Osmanlıca yazmayı öğrense ne öğrenmese ne!
Hem yine de söylüyorum; gündelik dilin bile bir kuralı yok…
Tanınmış birine atfedilir:
Paşa, anılarını yazmış Osmanlıca yazıyla… Ve anıları bitince, okuyup düzeltmeler yapmak istemiş ve okuyamamış kendi yazısını…
Sonra da derin bir kaygıya kapılmış; onca zaman bunları yazdım, kendim bile okuyamadım, benden sonra kim nasıl okur acaba diye…
Anlaşılacak gibi değil mi?
Evet, gerçekten de anlaşılacak gibi değil…
Ancak ne yazık ki durum bu…
Hani Osmanlı Devleti’nde en çok yüzde yedi-sekizler dediğimiz oranda yer alan insanların çoğu, kısmen okuryazar; ancak yazamaz haldeydi…
Örneğin, asker mektuplarını okuyacak kişi bulunamıyordu…
Okuyan az da olsa bulunsa da köylerde kasabalarda hiç yoktu.
Kısacası yazı; saray ve çevresi ile belli bir okumuş yazmış kesimler arasına sıkışıp kalmıştı.
Geniş kesimlerde okuma yazma bilenler ise koskoca bir mahallede bir iki kişiyi geçmeyecek kadar sınırlıydı…
Yazının zorluğu toplumu işleyemez bir duruma getirmişti.
O yazıyı atma çabaları ise; yalnızca Cumhuriyetle sınırlı değildi.
Çok sevilen “Devri Abdülhamit”te bile yazı sorunu çok tartışılan, çıkış yolu aranan bir konuydu…
Neymiş?
Herkes Osmanlıcayı öğrenecekmiş!
-Beyefendi,
Buyurun! Sizden başlayalım önce…
Siz okumayı ve yazmayı başardığınızda, olabiliyormuş meğer deyip, çocuklarımıza da öğretiriz.
Tasa etmeyin siz!
Prof. Dr. Kemal Arı, 9.12.2014