Ömer Faruk Eminağaoğlu, 15 sayfalık dilekçesini mahkemeye sundu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yazısına dayalı olarak Ankara Valiliği’nce yokluğu ve feshi talep edilen Yargıçlar Sendikası’na Ankara 11. İş Mahkemesi’nde açılan kapatma davasına ilişkin sendika adına savunma ve talepleri içeren 15 sayfalık dilekçe, Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından mahkeme sunuldu. Cumhuriyet Savcıları ve yargıçlarının ilk kez sendikal örgütlenmeye gittiği hatırlatılan dilekçede, söz konusu davanın açılmasının “hukuka tecavüz olduğu” ifade edilerek davanın reddi talep edildi.
Ankara 11.İş Mahkemesi’nde Yargıçlar Sendikası’na açılan kapatma davasına Yargıçlar Sendikası tarafından 15 sayfalık savunma içerikli dilekçe sunularak davanın reddedilmesi istenildi.
Dilekçede “Gerek iç hukukta gerek evrensel hukukta sendikal örgütlenme, izne bağlı değildir. Kuruluş ve tüzel kişilik kazanmak için, ilgili evrakın idari mercie verilmesi yeterlidir” denildi. “4688 sayılı Yasa ile yapılan düzenleme bir temel hak ve özgürlük olan sendikal örgütlenme konusuna ilişkin olduğundan, bu konuda Anayasa’nın 90/son maddesi uyarınca tarafı olunan uluslararası sözleşme hükümlerinin gözetilmesi gerekmektedir” tespitlerine yer verilen dilekçede, sendikanın 20.01.2011’de kurulduğuna dikkat çekildi.Öte yandan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının ilk kez sendikal örgütlenmeye gittiği hatırlatılırken, açılan kapatma davasının hukuki dayanağının bulunmadığının altı çizildi.
Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından verilen dilekçede, şu değerlendirmeler dikkat çekti: “Bu davada yargılanan, hukukun ne derece güvence oluşturabildiğidir! Yargı ve hukuk alanında yaşanılanlara bakınca, daha önce söylediğimizde yargılanmamıza rağmen doğruyu söylemek karşısında yine yargılanacak olsak bile, bir kez daha diyoruz ki; “Cübbe gitmekle yargıç, tabela asmakla mahkeme olunmaz. Bir mahkemenin mahkeme olabilmesi için, bağımsız, tarafsız ve adil olması şarttır”. Ancak böyle bir durumda mahkeme adalet dağıtabilir ve o adalette mülkün temeli olabilir. Hukuksal güvence oluşturabilecek bir mahkemenin yapması gereken, suç işlemek yoluyla esas ve usul kuralları da dışlanarak açılan bu davanın reddine karar vermektir.”
“Yargı ve hukukun devre dışı kalıp, hak ve özgürlüklerin idarenin iki dudağı arasında olduğunu çok açıkça gösteren, hukuk adına kabul edilemeyecek ibret verici bir davadır. Hukuka tecavüz edildiği bir davadır” denilerek, açılan davanın reddine karar verilmesi ve davanın açılmasına ilişkin ihbar ile ilgili de soruşturma açılması istendi.
Dilekçenin tamamı şöyle:
Kamu görevlilerinin sendikal örgütlenmesi hakkında genel açıklama
Örgütlenme özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler kapsamında yer almakta olup, sendikalaşma da örgütlenme özgürlüğü içerisinde kalmaktadır.
Gerek iç hukukta gerek evrensel hukukta sendikal örgütlenme, izne bağlı değildir. Kuruluş ve tüzel kişilik kazanmak için, ilgili evrakın idari mercie verilmesi yeterlidir.
Temel hak ve özgürlükler, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez niteliğe sahip olup, bu durum temel hak ve özgürlükler içindeki örgütlenme özgürlüğü için de geçerlidir.
BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 22 nci maddesinde, İHAS’nin 11 nci maddesinde, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 5 nci maddesinde, ILO’nun 87 ve 151 nci Sözleşmelerinde bu haklar korunmakta olup, Türkiye de bu sözleşmelerin tarafı olmakla, sendikal haklar konusundaki bu sözleşme hükümlerinin, Anayasa’nın 90/son maddesi gözetilerek doğrudan uygulanması gerekmektedir.(EK.-01, -02, -03, -04, -05)
ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesinin 2 nci maddesinde, Anayasa’nın 51/1 nci maddesinde, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası’nın 6/1 nci maddesinde, sendika kurma ve üye olmanın izne tabi tutulamayacağı “açıkça” ifade edilmektedir. Bu nedenle sendika ile ilgili olarak varlığı ileri sürülen bir aykırılık durumunda; o aykırılık giderildiğinde sendikal faaliyetin devamına izin verileceği, giderilmez ise bu durumda da sendikal faaliyetin devamına izin verilmeyip sendikanın yok sayılacağından söz edilemez. Aksine söylem sendikalaşmanın izne tabi tutulması anlamına gelmektedir
Sendikalarda yokluk durumu, 4688 sayılı Yasa’nın yürürlükte olmadığı dönemde hukuksal tartışmaya konu olmuş, kamu görevlilerinin sendikal örgütlenme yoluna giderek, kurdukları Tüm Bel-Sen adına açtıkları davada, yerel mahkeme davada taraf sıfatını kabul etmiş, Yargıtay ise o dönemde yürürlükte olan 2821 sayılı Yasa’nın sadece işçilerin sendikal örgütlenme hakkını koruma altına aldığını, kamu görevlilerini kapsamına almadığından bahisle, böyle bir sendikanın hukuksal varlık kazanamayacağını, yokluk halinin söz konusu olduğunu, dolayısıyla böyle bir sendikanın davada taraf olamayacağını belirtmiş, konunun iletildiği İHAM, 34503/97 sayılı Demir ve Baykara/Türkiye kararında, uluslararası sözleşme hükümlerinden hareket ederek, iç hukukta açıkça bir yasada kamu görevlilerinin sendikal olarak örgütlenebileceğinin belirtilmemesinin, kurulan örgütün yok sayılmasının gerekçesi olamayacağı ve uluslararası sözleşmelerde de sendikal örgütlenmenin korunduğu saptamasında bulunarak, Türkiye hakkında ihlal kararı vermiştir. (EK.-06)
Sendikal örgütlenme izne tabi olmadığından, İHAM kararı ve bu doğrultudaki düzenlemeler de gözetildiğinde, bir sendika tüzel kişiliğinin yokluk halinden söz edilemez.
Anayasa’nın 51 nci maddesinde çalışanların sendikal örgütlenmesinden söz edildiğinden, bu bağlamdaki kamu görevlileri için Anayasada bir yasaklama hali söz konusu olmadığından, 2001 yılında kamu görevlilerinin de sendikal örgütlenme hakkının kullanılması yolunda 4688 sayılı Yasa çıkarılmıştır.
4688 sayılı Yasa ile yapılan düzenleme bir temel hak ve özgürlük olan sendikal örgütlenme konusuna ilişkin olduğundan, bu konuda Anayasa’nın 90/son maddesi uyarınca tarafı olunan uluslararası sözleşme hükümlerinin gözetilmesi gerekmektedir.
Yargıç ve Cumhuriyet savcılarının ilk sendikal örgütlenme süreci
4688 sayılı Yasa’nın 4 ncü maddesinde meslek sendikası kurulamayacağı, 15 nci maddesinde yargıç ve cumhuriyet savcılarının sendika kuramayacağı ve sendika üyesi olamayacakları belirtilmesine rağmen, Anayasa 90/son maddesinden hareketle 20.01.2011 tarihinde meslek sendikası niteliğinde ve kısa adı YARGI-SEN olan Yargıçlar ve Savcılar Sendikası kurulduğu bilinmektedir.
Ankara Valiliği, meslek sendikası kurulamayacağı, bu nedenle “büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet kolunda” sendika kurulabileceği, ayrıca yargıç ve cumhuriyet savcılarının da sendika kurucusu ve üyesi olamayacaklarını belirtip, 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi uyarınca söz konusu aykırılıkların giderilmesi aksi halde, sendikanın faaliyetten alıkonulması ve kapatılması için dava açılacağı ön bildiriminde bulunarak, bu bildirimin gereği yerine getirilmediğinden, anılan sendikaya karşı 11.3.2011 tarihinde söz konusu davayı açmıştır.(EK.-07)
Ankara 15 nci İş Mahkemesi, 2011/242 Esas sayılı davada, meslek sendikasına yönelik düzenlemenin tüzükten çıkartılması ve hizmet kolunun esas alınması konusunda sendikaya 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi uyarınca süre vermiş, bu durumun söz konusu sendika tarafından yerine getirilmemesi karşısında, 87 sayılı ILO Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı hükümleri gözetildiğinde, Anayasa’nın 90/son maddesi uyarınca yargıç ve cumhuriyet savcıları tarafından sendika kurulabileceğini kararında ifade etmiş ise de, uluslararası sözleşmelerde meslek sendikası yasağını bertaraf eder bir hüküm bulunmadığını belirtip, kurulan sendikanın da meslek sendikası niteliğinde olmasını gerekçe göstererek, sadece bu nedene dayalı olarak 28.7.2011 tarih ve 531 sayılı kapatma kararını vermiştir. (EK.-08)
Yerel mahkemece verilen bu karar, Yargıtay 9 ncu Hukuk Dairesi’nin 2011/49782 Esas, 21.02.2012 tarih ve 4945 sayılı kararıyla onanarak kesinleşmiştir. (EK.-09)
YARGI-SEN’e yapılan bu müdahale konusunda, başvuru üzerine ILO, Türkiye hakkında 2892 sayılı ihlal kararını vermiştir. (EK.-10)
YARGI-SEN’e yapılan müdahale İHAM’ne de taşınmış olup, henüz İHAM’ndeki dava inceleme aşamasındadır.
İlk kapatma kararı sonrasında gerçekleşen sendikal üyelik süreci
YARGI-SEN’in kapatılmasının hemen sonrasında, yargıçlık görevini sürdüren Ömer Faruk Eminağaoğlu, “büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet kolunda” faaliyet göstermekte olan Birleşik Büro-İş Sendikası’na üye olmuş, bu üyeliği nedeniyle aidat konusunda devlet katkısı ödenmesi talebinde bulunmuştur.
Bu taleple ilgili olarak Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sorulan görüş üzerine, Adalet Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı 01.11.2012 tarih ve 3390 sayılı yazısında, bir sendika üyeliğinin, iptal yönünde verilecek bir mahkeme kararına kadar hukuken geçerli olacağını, bu nedenle devam eden üyelikle ilgili sendika aidat kesintisi yapılabileceğini ifade etmiştir. (EK.-11, -12)
Yargıçlar Sendikası’nın kuruluşu ve dava öncesi süreç
Yargıçlar Sendikası; sendika kuruluşu izne bağlı olmadığından, tüzüğü, kuruluş evrakı ile diğer belgelerinin 16.11.2012 tarihinde Ankara Valiliğine verilmesiyle birlikte aynı gün kurulmuş ve kurulmakla da tüzel kişilik kazanmıştır. ( EK.-13)
Yargıçlar Sendikası, tüzüğünde açıkça ifade edildiği üzere, 4688 sayılı Yasa 5 nci maddesinde belirtilen “büro, bankacılık ve sigortacılık hizmet kolunda” faaliyet göstermektedir.
Yargıçlar Sendikası kuruluş evrakı Ankara vali yardımcı tarafından havale edilmekle tüzel kişilik kazanmış olmasına rağmen, her nedense evrakın havalesi sonrasında sendika kuruluş bildirimi ve evrakı alınmak istenilmemiş, büro görevlileri tartışma çıkarmış, bunun üzerine ilgili evrakı muhafaza görevinin söz konusu büroya ait olması karşısında, anılan evrak büroya bırakılarak bu bürodan ayrılınmıştır.
Kuruluş evrakının kurum arşivinde muhafazasının gerekmesi karşısında, evrakın verildiğini ve işleyen bu süreci ayrıca belgelemek için, kuruluş havale işleminin yapılıp yapılmadığını ve evrakının alınıp alınmadığı yönünde bilgi edinme hakkı kapsamında 18.11.2012 tarih ve 84539 sayılı bilgi edinme başvurusu yapılmıştır. (EK.-14)
Yapılan bu bilgi edinme başvurusu üzerine Ankara Valiliğince e-mail ortamında 03.12.2012 tarihinde verilen 22548 sayılı yanıtta, …“dosyanın neden alınmayacağına dair tebligat yazımızın tarafınıza verilmesi beklenilmeden sinirlenilerek müracaat dosyası tarafınızdan müdürlüğümüze bırakılarak gidilmiştir” denilmiş, bu dosyanın daha sonra iade edildiği ifade edilmiştir. İade edildiği söylenen ve Çankırı Adliyesine Ömer Faruk Eminağaoğlu adına gönderilen bir posta, hakkında koruma kararı bulunan Sendika yönetim kurulu başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından, güvenlik gerekçesiyle açılmayarak gönderen Ankara Valiliğine iade edilmiştir.(EK.-15)
Kuruluş evrakının havalesi sonrasında, kuruma bırakılan bu evrak ile ilgili olarak “alındı belgesi” verilmemesi nedeniyle bilgi edinme hakkı kapsamında yapılan bu yazışma ve verilen yanıt içeriğinden, Ankara Valiliğine ibraz edilen kuruluş evrakının, havale edildiği ve havale işleminden sonra da “kurumca alındığı, kurumda kaldığı” çok net biçimde anlaşılmaktadır ki, bununla da tüzel kişiliğin ortaya çıktığı ispatlanmış olmaktadır. Kuşkusuz bu tabloda yazışma içeriğine de yansıtıldığı üzere kurumca yaratılan gerginlikte evrakın sinirle verilmesi, tüzel kişiliğin varlığını etkilememektedir!
Tüzel kişilik uyarınca, bu evrakın alınıp muhafaza edilerek, gerekiyorsa 4688 sayılı Yasanın 6 ncı maddesi uyarınca işlem yapılması yoluna gidilmesi gerekirken, dosyanın kurumda muhafaza yerine evrakın iadesine yeltenilmekle, adeta arşivin boşaltılıp sendikaya ait evrakın yok edilmesi şeklindeki hukuk dışı bu davranış nedeniyle, kaybedilecek bu evrakın ortaya çıkaracağı sorumluluk, tarafımızın gönderiyi kabul etmeyip iade etmesi şeklindeki davranışımız ile önlenmiş bulunmaktadır.
Ankara Valiliğine verilen 08.4.2013 tarihli dilekçe ile de, sendika evrakının kurumca muhafazası ve sendika ile ilgili işlemlerin hukuksal çerçevede yürütülmesi ifade edilmiştir. (EK.-16)
Uygulamadaki sorunların giderilmesi için 4688 sayılı Yasa’nın 42/a maddesi çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına 09.4.2013 tarihinde başvuru yapılmıştır. (EK.-17)
Çalışma Genel Müdürlüğü, 16.4.2013 tarih ve 6954 sayılı cevabi yazısında, 4688 sayılı Yasa’ya aykırı biçimde yargıç ve cumhuriyet savcıları tarafından kurulan sendikanın kuruluş işleminin gerçekleşmediği, bu nedenle evrakın iade edildiği ifade edilmiştir.(EK.-18)
Yargıçlar Sendikası, hukuksal çerçevede kurulmuş olduğu, tüzel kişiliği de devam ettiği için, kuruluş sonrasında yasal süre içerisinde 12.5.2013 tarihinde seçimli ilk genel kurulunu yargı gözetiminde yapmış ve organlarını seçimle oluşturmuş, bu genel kurulunda tüzük değişikliğini de gitmiş ve bu durumları Ankara Valiliğine iletmiştir. (EK.-19)
HSYK 2006 tarihinde, Bangalore Yargı Etiği İlkeleri’ni, tavsiye eden bir karar da almıştır. Bu etik ilkeler; bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, ehliyet, liyakat olarak altı başlık altında toplanmakta olup, dernekler ve diğer örgütlenmelerin gerekliliğine, dürüstlük başlığı altında yer verilmiştir. Yine Avrupa Konseyi Yargıçların Rolü ve Bağımsızlığı Hakkındaki Tavsiye Kararında ve BM Yargı Bağımsızlığı Temel İlkelerinde de yargıçların örgütlenmesine açık vurgu yapılmıştır. (EK.-20)
Hükümetin Avrupa Birliğini bilgilendirmesine dayalı olarak, Avrupa Birliği 2013 yılı ilerleme raporunda YARGI-SEN’in kapatılması sonrasında, yeni sendikanın (yani Çalışma Bakanlığının yazısına dayalı olarak Ankara Valiliğince bu davada yokluğu ve feshi talep edilen Yargıçlar Sendikası’nın) “kurulduğu” bilgisine de yer verilmiştir.(EK.-21)
Yargıçlar Sendikası’nın faaliyetlerinin engellenmesi nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına, ilgili Ankara Vali yardımcıları ve ilgili emniyet görevlileri ile Çalışma Genel Müdürü hakkında, görevi kötüye kullanmak ve sendikal faaliyetlerin engellenmesi iddiasıyla, “Yargıçlar Sendikası Başkanı” olarak ve ayrıca “Yargıçlar Sendikası” adına suç duyurusunda bulunulmuş olup, bu başvuru üzerine 2013/59402 hz sayısı üzerinden yürütülen soruşturmada; (Ek.-22)
Ankara Valisi; Ankara vali yardımcıları ve emniyet görevlileri hakkında, uluslararası sözleşmelerin iç hukuka aktarılmadığı, bu konuda yargı içtihatlarının ortaya çıkmadığı, idarenin yasa koyucunun ya da yargının yerine geçerek hareket edemeyeceği gerekçesi ile 4483 sayılı Yasa uyarınca 06.9.2013 tarih ve 21800 sayılı işleme konulmama kararı vermiş, bu karara Ankara Bölge İdare Mahkemesinde yapılan itiraz reddedilmiş, (EK.-23, -24)
Çalışma Bakanı; Çalışma Genel Müdürü’nün işleminde kasıt bulunmadığı, sorunun 4688 sayılı Yasa’nın farklı yorumlanmasından ortaya çıktığını ve idari yargı yolu ile çözülebileceği gerekçesi ile 01.7.2013 tarih ve 5 sayılı soruşturma izni vermeme işlemi tesis etmiş, bu karara karşı yapılan başvuruyu da Danıştay 1 nci Dairesi, 14.11.2013 tarih ve 1461/1459 sayılı kararla, konunun soruşturmayı gerektirir nitelikte olmadığı gerekçesi ile itirazın reddetmiş, (EK.-25, -26)
Tarafımız ile karara katılan bir üye arasında hukuksal uyuşmazlık/husumet halinin bulunması nedeniyle, söz konusu kararın iptali, “tarafsız olamayacak” bu üyenin reddi ve yeniden karar tesisi yolundaki 03.01.2014 tarihli başvuru ise, 4483 sayılı Yasa uyarınca yapılan başvurular üzerine verilen kararın yargısal nitelik taşımadığı, bu nedenle tarafsızlık tartışmasının yapılması konusundaki yolun açık olmadığı gerekçesi ile 15.01.2014 tarih ve 49/22 sayılı kararla aynı Dairece reddedilmiş, (EK.-27)
Bu kararlar sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca da, 2013/59402 hz sayılı soruşturmada karar verilmesi gerekirken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca her nedense bu kararlar beklenilmeden, Ankara Valisinin gerekçesi karar gerekçesi yapılarak, 01.10.2013 tarih ve 54683 sayılı işlemden kaldırma kararı verilmiştir. Yani Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı karar gerekçesinde, Anayasa 90/son maddesi uyarınca uluslararası sözleşmelerin, ya yasa değişikliği için yasama organınca, ya da yargı içtihatlarında gözetileceğini, hükümet ve idare tarafından uygulamada dikkate alınamayacağını ifade etme yoluna gitmiştir ki, bir hukuk devletinde hiç kimseye, bir idari organa bile yakışmayan bu gerekçenin, bir adli merci tarafından kullanılması yoluna gidilmesi son derece yakışıksız olmuş, adliyenin durduğu yeri göstermiştir. Söz konusu işlemden kaldırma kararında, idarece yapılan işlemlere itiraz üzerine verilen kararlar beklenilmediği için, o kararlara dayanılmamış, Başsavcılığın bu kararı ise tarafımıza dosyadaki her türlü adres ve iletişim bilgisine rağmen tebliğ edilememiş; adliye, tebligat için ülkedeki bir sendikayı, o sendikanın görevdeki yargıç olan başkanını bulamamış, tebligat işlemi ancak bizzat başvurumuz üzerine 05.12.2014 tarihinde yapılmış olup, bu nedenle henüz işlemden kaldırma kararı kesinleşmemiştir. (Ek.-28, -29)
Bu soruşturma nedeniyle Danıştay 1 nci Dairesine yapılan itiraz başvuruları ve Ankara Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz başvurusu, Yargıçlar Sendikası Başkanı dışında, ayrıca Yargıçlar Sendikası tüzel kişiliği adına da yapılmış olup, itirazların reddinde tüzel kişiliğin ortaya çıkmadığı gibi bir gerekçe kullanılmamış, tüzel kişi olarak taraf ehliyeti kabul edilerek inceleme yapılmış, dolayısıyla tüzel kişilik adına yapılan itirazın, tüzel kişiliğin yokluğu gibi bir gerekçe ile reddi gibi bir yola gidilmemiştir.
Danıştay 10 ncu Daire Başkanlığına 23.12.2013 tarihinde 2013/8122 Esas sayılı, davacılar Yargıçlar Sendikası Başkanı ve ayrıca Yargıçlar Sendikası olarak, Adli Kolluk Yönetmeliği ile ilgili iptal ve yürütmenin durdurulması ile ilgili açılan davada, anılan Dairece 09.1.2014 tarihli ara kararı ile sendikanın tüzel kişilik durumu Ankara Valiliğinden sorulmuş, Ankara Valiliği de 28.02.2014 tarih ve 6021 sayılı yazısı ile, sendika kurucularının 4688 sayılı Yasa’ya aykırılığı nedeniyle kuruluş işlemlerinin gerçekleşmediği ve tüzel kişilik kazanmadığı ifade edildikten sonra, Ankara 12 nci İdare Mahkemesinin 21.01.2014 tarihli kararı uyarınca sendikanın tüzel kişilik kazandığı, yazışma tarihi itibarıyla da sendika tüzel kişiliğinin sona erdirilmesi için bir dava açılmadığı ifade edilmiş, bu yazıdan hareketle Danıştay 10 ncu Dairesi 16.4.2014 tarihli kararında, davacı Yargıçlar Sendikasının, tüzel kişilik kazanmış olduğunu vurguladıktan sonra, sendikanın tüzel kişiliğinin varlığı nedeniyle davacı sıfatının bulunduğundan hareketle, davacı sendikanın talebi ile ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararı da verilmiştir. (EK.-30, -31, -32)
Sendika üyelerinden aidat kesintisi yapılabilmesi için, Çalışma Bakanlığınca merkezi kod numarası verilmesi, verilecek bu kod numarasının Maliye Bakanlığınca maaşla ilgili merkezi sisteme girilerek, sağlanacak devlet katkısının kaynakta kesilmesi gerekmektedir.
Bu amaçla Çalışma Bakanlığına yapılan başvuru, sendika kuruluş işlemleri gerçekleşmediğinden bahisle anılan Bakanlık tarafından, (Danıştay’ın sendikanın taraf ehliyeti yani tüzel kişiliğinin varlığını ortaya koyan kararlarına da rağmen) 04.9.2014 tarih ve 15098465/102/13726 sayılı işlem ile reddedilmiş, bu işlemin iptali için Sendikamızca Ankara 12 nci İdare Mahkemesinde açılan 2013/1544 Esas sayılı davada, sendikanın tüzel kişilik kazandığından hareketle, sendika talebi gibi verilen 21.1.2014 tarihli yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. (EK.-33, -34, -35)
Ankara 12 nci İdare Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararına davalı Çalışma Bakanlığınca itiraz üzerine, Ankara Bölge İdare Mahkemesince 12.02.2014 tarih ve 817 sayı ile bu itiraz kabul edilerek yürütmenin durdurulması kararı kaldırılmış olup, Çalışma Bakanlığı daha önce kuruluş evrakının havalesi üzerine değil de yürütmenin durdurulması kararı üzerine kuruluş işlemlerinin yapıldığını, bu durum karşısında sendikanın kuruluş işlemlerinin iptal edildiğini belirtmiş, yine Çalışma Bakanlığının talebi üzerine 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinden hareketle Sendikanın yokluğu ve feshi için 26.6.2014 tarihinde bu davanın açıldığı dava dilekçesinde açıkça ifade edilmiştir. (EK.-36)
Her ne kadar bölge idare mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı kaldırılmış ise de, söz konusu idari dava, iş mahkemesindeki bu dava açılmadan önce, 29.4.2014 tarih ve 513 sayı ile sendika lehine sonuçlanmış olup, bu karar davalı tarafından temyiz edilmiştir. İdare mahkemesi kararlarının uygulanması için kararların kesinleşmesi gerekmemektedir. Davalı idare tarafından idare mahkemesi kararı temyiz edilse de, yasal süresinde kararı uygulamak yoluna gidilmemesi sorumluluk doğurucu niteliktedir. (EK.-37)
Ankara 12 nci İdare Mahkemesinin esas hakkında sendika lehine verdiği kararı temyiz eden idare, uygulanması için kesinleşmesi gerekmeyen bu kararı uygulamamak için, temyiz başvurusu ile birlikte bu kararın yürütmesinin durdurulmasını da istemiş, idarenin yürütmenin durdurulması başvurusu temyiz incelemesini yapan daire tarafından görüşülerek, söz konusu talep Danıştay 10 ncu Dairesinin 15.9.2014 tarih ve 2014/3588 Esas sayılı kararı ile reddedilmiş ve bu red kararı da talep sahibine 21.10.2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, bu temyiz incelemesi devam etmektedir. (EK.-38, -39)
TBMM Adalet Komisyonu’nda 12.01.2014 tarihinde yapılan HSYK Yasasında değişiklik tasarısı görüşmelerine katılan Yargıçlar Sendikası Başkanına, bu Komisyonda “çakma başkan” sözleri ile “uçan tekme” atılmış, bunun sonrasında Sendika başkanı tarafından beyanat verilmiş, konu disiplin yönünden HSYK’ya intikal ettirilince, TBMM Adalet Komisyonundaki söz ve davranışlarının inceleme veya soruşturma izni verilmesini gerektirir içerik ve ağırlıkta olmadığını belirten HSYK 3 ncü Dairesince 2014/936 sayılı dosyada, 05.6.2014 tarih ve 4689 sayılı işleme konulmama teklif kararı verildiği, sendika kuruluşundan bu yana sürekli olarak sendika adına açıklama ve beyanatlarda bulunulduğu, kamu görevlisinin açıklama yapması ve beyanat vermesi serbest olmamasına, bunun bir tüzel kişilik adına yapılabilmesi gözetildiğinde, HSYK uygulamalarında da sendika yok değil var kabul edildiğinden, yapılan açıklamalar sendika tüzel kişiliğinin gereği olması karşısında, bu konularda doğal olarak herhangi bir disiplin soruşturma yapılması yoluna da gidilmemiştir. (EK.-40)
Sendika faaliyetleri kapsamında, HSYK, Adalet Bakanlığı ve birçok kurumla yapılan yazışmalar, tüzel kişilik nedeniyle hiçbir engelle karşılaşmadan yanıtlanmakta olup, Adalet Bakanlığı ile yapılan bir yazışma ve yanıtı örnek olarak ekte sunulmuştur. (EK.-41)
Yargıçlar Sendikası ile ilgili açılan dava
4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinde belirtilen süre içinde, maddede belirtilen şekilde sendika aleyhine herhangi bir ön bildirim yapılmamış, yine öyle bir ön bildirime dayalı olarak sendikanın faaliyetin durdurulması ve kapatılması yolunda bu davaya kadar, Valilikçe başkaca herhangi bir dava açılması yoluna gidilmemiştir.
Sendika üyelerinin aidatları konusundaki devlet katkısının yapılan başvuruya rağmen ödenmemesi üzerine, bu işlemin iptali içinSendikamızca açılan davada Ankara 12 nci İdare Mahkemesince 2013/1544 Esas sayılı davada, geçerli bir tüzel kişiliğin varlığından hareketle verilen 21.01.2014 tarihli yürütmeyi durdurma kararının, itiraz nedeniyle Ankara Bölge İdare Mahkemesince 12.02.2014 tarihli kaldırılması üzerine, 21.01.2014 tarihli karar uyarınca kuruluş işlemi gerçekleştirildiği ve bu karar da daha sonra ortadan kaldırıldığından bahisle, sendikanın kuruluş işlemlerinin iptal edildiği, Çalışma Bakanlığının talebi üzerine de 26.6.2014 tarihinde 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinden hareketle, sendikanın yokluğu ve feshi için iş mahkemesine bu davanın açıldığı” dava dilekçesinde ifade edilmiştir.
İş mahkemesindeki bu dava açılmadan önce, idare mahkemesindeki dava 29.4.2014 tarihinde esas hakkında kurulan hükümle sendika lehine sonuçlanmış olup, uygulanması için kesinleşmesi gerekmeyen, yasal süre içerisinde uygulanmaması da sorumluluk gerektiren bu kararın, Çalışma Bakanlığınca yasal süre içerisinde uygulanması yoluna gidilmeyip, esas hükümden önce verilmiş olan ve bu nedenle hükmü kalmayan 12.02.2014 tarihli karara dayanılarak iş mahkemesine bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Öte yandan idare mahkemesindeki 29.4.2014 tarihli kararı temyiz eden Çalışma Bakanlığı, uygulanması için kesinleşmesi gerekmeyen o kararın, temyiz incelemesi sonuna kadar uygulanmaması için yürütmesinin durdurulmasını da talep etmiş olup, bu kararın temyiz incelemesi devam etmekte ise de, idare mahkemesi kararının yürütmesinin durdurulması yolundaki istek, temyiz incelemesini yapan Danıştay 10 ncu Dairesi’nin 15.9.2014 tarih ve 2014/3588 Esas sayılı kararı ile reddedilmiş ve bu red kararı da talep sahibine 21.10.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, bu konudaki hukuksal süreç tamamlanmıştır.
Çalışma Bakanlığı 29.4.2014 tarihli kararı temyiz etse bile, bu kararın uygulanması için kesinleşmesi gerekmediğinden, yasal süre içinde bu kararı uygulamayan, bu nedenle adli, idari, cezai sorumluluğu ortaya çıkan bu Bakanlık mensuplarının ve bu Bakanlığın, temyiz başvurusu ile ayrıca talep ettiği bu kararın uygulanmaması için yürütmesinin durdurulması yolundaki isteği de yine reddedilmekle, yasal süresi içinde bu karar gereğini yapmak yerine, aksi davranış sergilemesi, bir kez daha adli, idari, cezai sorumluluk ortaya çıkarmıştır. Açılan bu dava, o sorumlulukları giderebilecek değil, aksine kastın yoğunluğunu ortaya koyan bir davadır.
Sendika tüzel kişiliğinin varlığını kabul etmek, ayrıca yine ortaya çıkan mahkeme kararını uygulamak yerine, bu mahkeme kararını ve sendikayı, idarenin kendisinin doğrudan yok sayması karşısında idarenin sorumluluğu tartışmasızken, bu sorumluluğa “sendikanın yokluğuna ilişkin ve de mahkeme kararını geçersiz kılmaya da yönelik”, açtığı bu davaya bakan mahkemeyi de ortak etmeye kalkışılması, hiçbir hukuk düzeninde kabul edilemez ve böyle bir dava dinlenmez.
Davanın 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinden hareketle açıldığı ifade edilmiştir ki, bu madde uyarınca dava açılabilmesi için, maddede öngörülen süre içinde ve de maddede ifade edilen konularda ileri sürülen aykırılıkların giderilmesi için mutlaka bir ön bildirim yapılması gerekmektedir. Sendikaya yapılmış bir ön bildirim bulunmamaktadır.
4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesine dayalı olarak yapılan ön bildirimin gereğinin yerine getirilmemesi halinde açılacak dava, sadece ve sadece faaliyetten alıkoyma ve kapatma davası olup, hem bu maddeden hareket edildiği belirtilerek hem de ön bildirim yapılmadan, üstelik te yokluk ve fesih talepli bir dava açılmakla, her yönüyle tam bir çelişki yaratılmıştır.
Sendikanın feshi, 4688 sayılı Yasa’nın 12/1-m maddesinde de ifade edildiği üzere, mahkemenin değil sendika genel kurulunun görev alanında bir konudur.
Sendikal örgütlenme izne bağlı olmadığından, sendikanın yokluğuna hükmedilmesi, İHAM’nin Tüm Bel-Sen ile ilgili Demir-Baykara/ Türkiye kararında, çok açıkça ortaya konulmuştur.
Kamu görevlileri sendikalarının tüzel kişiliğinin sona erme halleri
4688 sayılı Yasa’nın 43 ncü maddesinde, bu Yasa’da hüküm bulunmayan hallerde, 2821 sayılı (şimdiki 6356 sayılı) Sendikalar Yasası’nın, 2908 sayılı (şimdiki 5253 sayılı) Dernekler Yasası’nın, 743 sayılı (şimdiki 4721 sayılı) Türk Medeni Yasası’nın, yine ilgili kamu görevlilerinin tabi olduğu yasaların uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
Tüzel kişiliğin sona erme nedenleri, bu konudaki en genel hüküm olarak 4721 sayılı Türk Medeni Yasasında derneklerle ilgili olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, ilgili tüzel kişiliklerle ilgili kendi özel yasalarında sona erme konuları hakkında bir hüküm söz konusu değilse, derneklerle ilgili bu hükümlerin uygulanması söz konusu olacaktır.
Derneklerle konusundaki sona erme nedenleri, 4721 sayılı Yasa’da; kendiliğinden, genel kurul kararı ile ve mahkeme kararı ile şeklinde, üç başlık altında toplanmıştır.
Derneklerle ilgili olarak 4721 sayılı Türk Medeni Yasası’nın 87 nci maddesinde kendiliğinden sona erme nedenleri, 88 nci maddesindegenel kurul kararıyla sona erme nedeni yani fesih yoluyla sona erme nedeni, 60 ncı maddesinde ise kuruluş bildirimi, tüzük ve kuruluş evrakında aykırılık ve eksiklik söz konusu ise ön bildirim üzerinemahkeme kararıyla faaliyetten alıkoyma ve fesih durumu, yine 89 maddesinde de derneğin amacının yasaya ve ahlaka aykırı duruma gelmesi nedeniyle mahkeme kararıyla fesih yolu olmak üzere üç sona erme durumu düzenlenmiş bulunmaktadır. Ayrıca 5253 sayılı Yasa’nın 32/1-n, 32/1-p maddelerinde, bu maddelerde öngörülen durumlarda da derneklerle ilgili olarak mahkeme kararıyla fesih haline de yer verilmiştir.
4721 sayılı Yasa’nın 60 ncı ve 89 ncu maddelerindeki derneklerle ilgili mahkeme kararı ile fesih durumu, sendikalar ve kamu sendikaları konusunda ilgili özel yasalarda, fesih olarak değil kapatma adı altında düzenlenmiş, sendikalar konusunda fesih hali sendika özel yasalarında hiçbir biçimde mahkemelerin değil sadece sendika genel kurulun görevi kapsamında düzenlenmiştir.
Tüzel kişiler ve dolayısıyla derneklerle ilgili olarak yukarıda açıklanan ve üç başlık altında toplanan tüzel kişiliğin sona erme nedenleri, kamu görevlileri sendikaları konusunda da aynı şekilde; kendiliğinden, genel kurul kararı ile ve mahkeme kararı ile olmak üzere üç başlık altında toplanmakta olup, bunları da şöyle açıklayabiliriz:
Kamu görevlileri sendikalarının kendiliğinden dağılmış sayılma (infisah) haline, 4688 sayılı Yasa’nın 7/1-o, 40 ncı maddelerinde, mal varlığı yönünden vurgu yapılmakta ise de, dağılma nedenleri bu yasada, 6356 ve 5253 sayılı yasalarda açıkça düzenlenmemiştir. Bu nedenle anılan konuda 4688 sayılı Yasanın 43 ncü maddesi yoluyla 4721 sayılı Türk Medeni Yasası’nın (derneklerle ilgili) 87 nci maddesi hükümlerinin uygulanılırlığı söz konusudur.
Kamu görevlileri sendikalarının kendiliğinden dağılmış sayılma nedenlerinin aksine, bu sendikaların genel kurul kararı ile veya mahkeme kararı ile sona erme nedenleri 4688 sayılı Yasa’da açıkça düzenlenmiş olduğundan, bu konularda özel yasa hükmü olan 4688 sayılı Yasa hükümlerinin gözetilmesi gerekmektedir. Bu nedenle bu konularda diğer yasa hükümlerinin uygulanması söz konusu değildir.
Kamu görevlileri sendikaları tüzel kişiliği genel kurul kararı ile, 4688 sayılı Yasa’nın 12/1-i ve 36 ncı maddelerinde belirtildiği üzere birleşme ve katılma yoluyla, yine aynı yasanın 12/1-m maddesinde belirtildiği üzere fesih yoluyla sona erebilmektedir. Tüzel kişiliğin bu şekilde son bulması, mahkemenin değil sadece ve sadece sendika genel kurulunun görev alanında kalmaktadır. Bu durum 6356 sayılı Sendikalar Yasasında da 11 nci maddede aynı paralelde düzenlenmiştir. Dolayısıyla kamu görevlileri veya diğer sendikalar yönünden fesih konusu, (derneklerdeki düzenlemelerin aksine) tamamen mahkemenin görev alanı dışında kalan bir konudur.
Kamu görevlileri sendikaları tüzel kişiliği mahkeme kararı ile, iki şekilde sona ermektedir. Bu iki durumda da kapatma kararı verilmekte olup, yöntem farklıdır. Şöyle ki;
4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinde belirtilen nedenlere dayalı olarak ve bu maddede belirtilen süre içerisinde yapılan ön bildirim üzerine, ön bildirimde belirtilen hususların gereği yerine getirilmezse,Valilik tarafından sendikanın faaliyetten alıkonulması ve kapatılmasıamacıyla iş mahkemesine dava açılması söz konusudur. Bu durum 6356 sayılı Sendikalar Yasası’nın 7 nci maddesinde de aynı paralelde düzenlenmiştir.
4688 sayılı Yasa’nın 37 nci maddesine dayalı olarak maddede belirtilen nedenlerle sendikanın kapatılması için Cumhuriyet Başsavcılığıdoğrudan iş mahkemesine dava açabilir. Burada herhangi bir ön bildirim söz konusu değildir. Bu durum 6356 sayılı Sendikalar Yasası’nın 31 nci maddesinde de aynı paralelde düzenlenmiştir.
Yargıçlar Sendikası hakkında açılan davanın irdelenmesi
4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinden hareketle, herhangi bir ön bildirim de yapılmadan, sendikanın yokluğu ve feshi için bu dava açılmıştır.
Dava, dayanağı 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi olarak gösterilip açılan bir davadır. Bu madde uyarınca dava açılabilmesi için, maddede sayılan aykırılık hallerinin saptanması, saptanacak bu aykırılık hallerinin giderilmesi için maddede belirtilen süre içinde mülki amirlikçe, sendikaya ön bildirimde bulunularak, bu aykırılıkların giderilmesi için süre verilmesi, bu aykırılıklar giderilmezse ancak o zaman, bu madde uyarınca faaliyetten alıkoyma ve kapatma istemli olarak dava açılabilmesi söz konusudur.
Ortada mülki amirlikçe, 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinde belirtilen süre içinde, maddede belirtilen aykırılık hallerinin tesbiti ve bunların maddede belirtilen süre içinde giderilmesi için yapılmış bir ön bildirim yoktur. Dava 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesine dayalı olarak açıldığına göre, iddianın genişletilmesi yasağı gözetilerek, davacı davasını genişletemeyeceğinden, davanın dinlenmeden bu yönüyle reddine karar vermek gerekmektedir.
Basit yargılama usulüne tabi olan bu davada, dava dilekçesinde dayanılan maddi vakıalardan başkası 6100 sayılı HMY 322 nci madde uyarınca hükme esas alınamaz. 6100 sayılı Yasa’nın 318 nci maddesi uyarınca dava dilekçesinde ortaya konulandan başka kanıt ta sunulamaz. Yine aynı yasanın 319 ncu maddesi uyarınca, dayanılan maddi vakıalar değiştirilemez, iddia genişletilemez, 320 nci madde uyarınca da ön inceleme ve tahkikat tek duruşmada bitirilir. Bu Yasanın 321 nci maddesi uyarınca ek süre verilmeden alınan beyanlar sonrasında, yargıcın kararını açıklaması gerekmektedir. İddianın ve maddi vakıaların değiştirilme yasağı dilekçenin mahkemeye verildiği andan itibaren başlamakta olup, bu durum da gözetilerek davanın reddine karar verilmelidir.
4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi hükümleri, bu maddede öngörülen ve şimdiye kadar geçen süre de gözetildiğinde, tüketilen bu süre karşısında, bu aşamadan sonra ön bildirim yoluna gidilmesi ve ön bildirime dayalı işlem yapılabilmesi de söz konusu değildir.
Dava dilekçesinde 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesinden söz edilmiştir ki, bu maddeye dayalı olarak, sadece ve sadece maddede belirtilen süre içinde, maddede belirtilen konuları esas alan bir ön bildirime dayalı olarak, faaliyetin durdurulması ve kapatma istemli dava açılması olanaklıdır. Oysa somut olayda bu maddede bahsedilen ön bildirim yoluna gidilmemiş, böyle bir ön bildirime dayalı olarak faaliyetin durdurulması ve kapatma istemli dava açılmamıştır. 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesine dayanılması karşısında, bu maddeye dayalı olarak açılan fesih veya yokluk istemli bir dava dinlenmez. İddianın değiştirilmesi yasağı nedeniyle, davanın reddi gerekmektedir.
Davacı, kuruluş sırasında tarafımızdan almış olduğu kuruluş evrakını arşivinde muhafaza etme, inceleme ve gerekiyorsa 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi uyarınca işlem yapma yoluna gitmesi gerekirken, kuruluş evrakının havalesi üzerine tüzel kişilik kazanan sendika ile ilgili tüzük ve diğer evrakı bu sefer almayarak kurum arşivini boşaltırcasına iade etme tavrı sergilemiş, havale edilen evrak kurum evrakı haline geldiğinden, incelenecek ve arşivlerinde muhafaza edilecek bu evrak aidiyet olarak artık tarafımıza ait olmadığından orada bırakılarak mülki amirlikten ayrılınmış, kurumun bilgi edinme hakkı kapsamında verdiği yazısında söz konusu evrakın sinirle bırakıldığından bahisle iade edildiği belirtilmiş, kurum tarafından havale edilerek alınan ve alınmakla da tüzel kişilik kazanan sendika evrakının iadesi konusunda ise, posta gönderisi tarafımızca kabul edilmeyerek açılmadan geri iade edilmiş, sendika başvuru evrakı mülki amirlik tarafından YARGI-SEN örneğinde olduğu gibi 4688 sayılı Yasa ve gerekiyorsa 6 ncı madde yönünden işleme tabi tutulması gerekirken, 6 ncı madde yönünden herhangi bir işleme tabi de tutulmayan sendika ile ilgili olarak, doğal olarak sendika tarafından faaliyet sürdürülmüştür. Sürdürülmeye de devam edilecektir.
4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesine dayalı olarak bir sendikanın feshi istenemeyeceği gibi, sendikanın feshi 4688 sayılı Yasa’nın 12/1-m maddesinde belirtildiği üzere mahkemenin görev alanında değil, sadece ve sadece sendika genel kurulunun görev alanında kalmaktadır. Bu nedenle de davanın reddine karar vermek gerekmektedir.
Sendika kuruluşu izne bağlı olmadığı, kuruluş evrakının verilmesiyle tüzel kişilik kazandığı için, her hangi bir gerekçeyle ileri sürülen aykırılıkların giderilmesi halinde sendikal faaliyetin devamına izin verileceği, ileri sürülen aykırılıkların giderilmemesi halinde de sendikal faaliyetin devamına izin verilmeyerek sendikanın yok sayılacağı söylenemez. ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesinin 2 nci maddesinde, Anayasa’nın 51/1 nci maddesinde, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası’nın 6/1 nci maddesinde, sendika kurma ve üye olmanın izne tabi tutulamayacağı da zaten “açıkça” ifade edilmektedir. İHAM, kurulmuş bir sendikayı yok sayan Yargıtay kararı nedeniyle Demir-Baykara/Türkiye davasında, Türkiye hakkında ihlal kararı vermekle ifade ettiğimiz aynı şeyleri ortaya koymuştur. Anılan uluslararası düzenlemeler ve Anayasa’nın 90/son maddesi hükmü dahil Anayasa ve yasa hükümleri gözetildiğinde, sendikanın yokluğu şeklinde bir dava türünden söz edilemeyeceğinden ve dolayısıyla böyle bir konu mahkemenin görev alanında kalmadığından, bu nedenle de açılan davanın reddi gerekmektedir.
Yargıçlar Sendikası, 16.11.2012 tarihinde kurulmakla tüzel kişilik kazanmıştır. Yukarıda ifade edilen Danıştay kararlarında da Yargıçlar Sendikası tüzel kişiliği bulunduğu için, hep taraf olarak kabul edilmiş ve bu davalar yürütülmüştür.
Kurulmakla tüzel kişilik kazanan bir sendikanın, tüzel kişiliğini kazanması veya kaybetmesi, idarenin işlemine veya inisiyatifine bağlı olmamasına rağmen, olayımızda Yargıçlar Sendikasının ancak Ankara 12 İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı üzerine tüzel kişilik kazandığından, sonra bu kararın kaldırılması nedeniyle tüzel kişiliğini kaybettiğinden söz edilmektedir. Tüzel kişiliğin bu şekilde daha sonra ortaya çıktığını kabul etme durumu aynı zamanda, sendika kuruluş evrakının tarafımıza postalanması üzerine, bu postanın tarafımızca açılmadan iade edilmesi karşısında kurum tarafından alınan bu evrakın kurumca muhafaza edildiğini ve 4688 sayılı Yasa’nın 6 ncı maddesi uyarınca herhangi bir işlem yapılması yoluna da gidilmediğini ayrıca ortaya koymaktadır.
Sendikanın tüzel kişiliğini kazanma tarihi 16.11.2012 tarihidir. Kaldı ki söz konusu yürütmeyi durdurma kararını itiraz üzerine kaldıran kararın, anılan dava esas hakkında sendika lehine sonuçlandığı için hükmü de kalmamasına rağmen, Çalışma Bakanlığı mahkemenin ortaya çıkan esas hakkındaki kararına da rağmen kendi mantığı ile de çelişerek, hükmü kalmamış önceki karara dayanarak, uygulanması için kesinleşmesi gerekmeyen esas hakkındaki karar ortaya çıktıktan sonra, bu kararı uygulamak yerine iş mahkemesine dava açmak yoluna gitmiştir. Üstelik temyiz edilen söz konusu esas hakkındaki kararın uygulanmasının yürütmesinin durdurulması isteği bile reddedilmiştir. İdare, sendika tüzel kişiliği uyarınca işlem yapmama, ortaya çıkan yargı kararlarını uygulamama adına, mahkeme kararlarını ve de sendikayı doğrudan kendisi yok sayarak hukuk dışı her yola başvurmaktadır. Bu dava da, aynı zamanda yargı kararını uygulamamayı amaçlayan hukukla açıklanamayacak bir davadır.
YARGI-SEN hakkında yapılan işlem ve verilen kararlarda ifade edilen hususlar birebir yerine getirilerek Yargıçlar Sendikası kurulmuştur. Anayasa’nın 90/son maddesi uyarınca 4688 sayılı Yasa’nın 15/b maddesinin uygulanılırlığı bulunmamaktadır. Bu durum sadece yargı organları tarafından değil, herkes tarafından yine idare tarafından da gözetilmesi gereken bir durumdur. Buna rağmen ısrarla ilk sendika hakkında verilen karar ve gerekçeleri ile Anayasa’nın 90/son maddesi görmezden gelinerek sendika aleyhine işlem yapılmaktadır.
Sendikal örgütlenmeye karşı takınılan tavır nedeniyle, hukuk tekmelenmekte, ayaklar altına alınmakta, uluslararası sözleşmelerde, anayasada ve yasalarda yazılanlar, kağıt üzerinde kalmaktadır. Hukuksal güvence sağlanamamaktadır. Mahkeme kararları hüküm ifade etmemektedir. Mahkemeler, yargı ve hukuk; hakları ihlal edilenlere güvence oluşturamamaktadır. Kendi dayattığını hukuk diye sunan otorite, denetlenememektedir. Sarı sendika haline gelmemek için gösterilen bu duruşumuz karşısında, ortaya böyle bir tablo çıkmıştır. Artık yargı önüne, hukuk çıkmaktadır, yargı çıkmaktadır! İktidarı, otoriteyi denetleyemeyen, karşısında ezilen, kendisini iktidardan bağımsız değil de, iktidarın görevlisi olarak gören yargının, bu durumda katkısı elbette büyüktür.
Bu davada yargılanan, hukukun ne derece güvence oluşturabildiğidir! Yargı ve hukuk alanında yaşanılanlara bakınca, daha önce söylediğimizde yargılanmamıza rağmen doğruyu söylemek karşısında yine yargılanacak olsak bile, bir kez daha diyoruz ki; “Cübbe gitmekle yargıç, tabela asmakla mahkeme olunmaz. Bir mahkemenin mahkeme olabilmesi için, bağımsız, tarafsız ve adil olması şarttır”. Ancak böyle bir durumda mahkeme adalet dağıtabilir ve o adalette mülkün temeli olabilir. Hukuksal güvence oluşturabilecek bir mahkemenin yapması gereken, suç işlemek yoluyla esas ve usul kuralları da dışlanarak açılan bu davanın reddine karar vermektir.
Yargıçlar Sendikası, meslek sendikası niteliğinde kurulan YARGI-SEN’in devamı niteliğinde değildir. Yargıçlar Sendikası kurulmadan önce, halen sendika başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu YARGI-SEN kapatıldıktan sonra, “büro, bankacılık, sigortacılık hizmet kolunda” faaliyet gösteren Birleşik Büro-İş Sendikası üyeliği yapmış, daha sonra bu sendikadan ayrılmış, 16.11.2012 tarihinde meslek sendikası olarak değil “büro, bankacılık, sigortacılık hizmet kolunda” Yargıçlar Sendikası kurulmuştur. Sendika kurucuları yargıç ve cumhuriyet savcıları olup, tüzüğünde belirtildiği üzere bu hizmet kolunda bulunan herkesin sendikaya üye olabilmesi olanaklıdır. Yargıç ve cumhuriyet savcısı dışında anılan hizmet kolundaki herhangi bir kamu görevlisi tarafından yapılıp kabul edilmeyen, herhangi bir üyelik başvurusu da söz konusu değildir.
16.11.2012 tarihinde kurulan sendika, yasal süresi içinde yargı gözetiminde seçimlerini de gerçekleştirmiştir. Hatta bu süreçte yapılan HSYK seçimlerinde çok açıkça yer almıştır. Kurulduğundan bu yana yargı ve hukuk ile ilgili konularda sürekli olarak açıklamalarda bulunmuş olup, ortada bir tüzel kişilik söz konusu olduğundan beyanatta bulunan yargıç ve savcı sınıfındaki sendika mensubu kamu görevlileri hakkında HSYK tarafından doğal olarak herhangi bir işlem de yapılmamıştır.
Yukarıda belirtilen ve tarafı olunan uluslararası sözleşmelere taraf olan diğer ülkelerde yargıç ve cumhuriyet savcıları, bu sözleşmelerden hareketle sendikal olarak örgütlenebilirken, Türkiye’de yargıç ve cumhuriyet savcılarının sendika kuramayacaklarını ileri sürmenin gerekçesi nedir? Bu sözleşmeler diğer ülkeler de uygulanırken ve sonuç doğururken, Türkiye’de neden uygulanamamakta, uygulanması neden engellenmektedir? O zaman Türkiye bu sözleşmelere neden taraf olmuştur? Diğer ülkelerde yargıç ve cumhuriyet savcıları bu şekilde sendikal faaliyette bulunurken, Türkiye’de bu duruma neden karşı konulmaktadır? Anayasa’nın 90/son maddesinde, temel haklar konusunda iç hukukta yasaklayıcı ve kısıtlayıcı bir düzenleme var ise, bu konudaki uluslararası sözleşme hükümlerinin doğrudan uygulanacağının belirtilmesi karşısında, 4688 sayılı Yasa’nın 15/b maddesinin hükmü bu şekilde sonuçsuz kaldığından, neden ezberler bozulmayıp, yargıç ve savcılara hala daha engel çıkartılmaktadır? Neden demokratik toplum gereklerine aykırı biçimde, hakkın özüne dokunan sınırlamalar yaratılmaktadır? Belçika Polis Sendikası kararında İHAM, ILO sözleşmelerine ve İHAS’nin 11 nci maddesindeki hükme rağmen polislerin de sendikal olarak örgütlenebileceğini, ancak görevleri gereği bazı sendikal konularda kısıtlamaların olabileceğini bile ifade etmesine rağmen, bu sözleşmelere taraf ülkelerde yargıç ve savcı sendikası bulunmayan ülke kalmamış iken, Türkiye’de hala daha bu direngenliğinin anlamı nedir?
YARGI-SEN hakkındaki kararlar gözetilerek hareket edilmesi, yine Ankara 12 İdare Mahkemesinin esas hakkında vermiş olduğu karar gözetildiğinde, sendikaya hiçbir engel çıkartılmaması, bu yargı kararlarının doğrudan uygulanması, ayrıca yukarıda ifade edilen uluslararası sözleşme hükümlerinin de yine doğrudan uygulanması gerekirken, bunlar yapılmayıp yok sayılmakla, hatta sergilenen baskılayıcı işlemler ve hiçbir kalıba sığmadan açılan bu davanın bizatihi varlığı suç oluşturmaktadır.
TCY’nın 118/2 nci maddesinde, sendikal faaliyetin hukuka aykırı biçimde engellenmesi suç olarak düzenlenmiştir. YARGI-SEN kapatma kararında ifade edilen tüm hususlar yerine getirilerek ve Anayasa 90/son maddesi gözetilerek Yargıçlar Sendikası’nın kurulmuş olması karşısında, sendikanın faaliyetin engellenmesi durumunda, hukuka aykırılık ortaya çıkaracaktır. Bu ise TCY’nın 118/2 nci maddesi kapsamında suçtur. Konusu suç olan bir dava ise ne usul ne esas yününden asla dinlenemez ve redde mahkümdur. Konusu suç oluşturan bir dava, hak arama özgürlüğü kapsamında asla değerlendirilmez.
Uygulanması için kesinleşmesi gerekmediğinden, idare mahkemesinin esas hakkındaki kararını yasal süresi içerisinde uygulamamanın, adli, idari, cezai sorumluluk durumunu ortaya çıkartmasına rağmen, yine esas hakkındaki bu kararı yasal süre aşılmasına rağmen uygulamamanın ötesinde, bir de aynı eylemin bir ileri adımı olarak bu davanın açılması, yeni bir suç durumu ortaya çıkartmıştır. Havale işlemi ile tüzel kişiliğin varlığını kabul etmesi gerekirken, idarenin kendisinin bile daha önceki idare mahkemesinin kararı uyarınca tüzel kişiliği kabul ettiği hatırlandığında, aynı durumu esas hakkındaki karar üzerine sergilememesi hem bir çelişki hem de ortaya çıkan yeni bir suç halidir. Konusu ve varlığı suç oluşturan bir dava dinlenmez.
YARGI-SEN kapatıldıktan sonra, o kararda söylenen her şeye uyulmuş, Yargıçlar Sendikası buna göre kurulmuştur. Bu aradaki dönemde, Ömer Faruk Eminağaoğlu yargıçlık görevine devam ederken, Birleşik Büro-İş Sendikası’na üye olmuştur. Yargıç olan Ömer Faruk Eminağaoğlu’na, herhangi bir sendikaya üyesi olamayacağı denilmemiş, bu konuda gerek kendisi gerekse ilgili sendika hakkında adli, idari, disiplin veya herhangi bir hukuksal yollara gidilmemiştir. Gidilmemesi de yerindedir.Bu durum karşısında şimdi Yargıçlar Sendikası’na yönelik yapılan bu işlemler, tam bir ayrımcılıktır. Ayrımcılık ise, iç hukuk ve evrensel hukuka göre yasaktır. Konusu yasak olan bir davanın reddi gerekmektedir.
HSYK tarafından 2006 yılında almış olduğu kararla tavsiye edilen Bangalore Yargı etiği İlkeleri’nin dürüstlük başlıklı 4.13 ncü maddesinde, yargıçların dernek veya diğer örgütlere katılabileceği düzenlenmiş olup, açılan dava aynı zamanda konusunun suç oluşturmasının, yine hukuk dışı olmasının yanında, etik dışı da olduğu bu şekilde sabit olan bir davadır. Böyle bir davanın reddi gerektiği tartışmasızdır.
Örgütlenme, yargı bağımsızlığı için de olmazsa olmazlardandır. Bu durum BM Yargı bağımsızlığı Temel Şartı’nda da açıkça ifade edilmektedir. Örgütlenmeye yapılan baskı, bağımlı bir yargı isteğinin çok açık bir dışavurumudur, çağdışıdır, kabul edilemez. Bir hukuk devletinde, hiçbir gerekçe böyle bir baskıya hukuksal kılıf için kullanılamaz.
Açılan davanın, hak arama özgürlüğü bağlamında bir işlem olduğu asla ileri sürülemez. Adli yargıdaki önceki kararlar, idari yargıdaki sendikanın taraf olduğu davalar ve Anayasa’nın 90/son maddesi gözetilmeden açılan bu dava, sendikal faaliyetleri baskılama, engelleme ve mobing niteliğindedir. Kamu görevinin açıkça kötüye kullanılması söz konusudur. Çalışma Bakanlığı, davacı taraf ve aynı mülki amir bir yazısında tüzel kişilik kazanıldığından, sonra kaybedildiğinden, şimdi de yokluktan söz etmekte ve imzaladığı bu yazı ile dava açmaktadır.
Danıştay 10 ncu Dairenin ara kararı üzerine verdiği cevapta Ankara 12 nci İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı üzerine sendika tüzel kişiliğinin ortaya çıktığından söz eden aynı vali yardımcısı, bu sefer söz konusu mahkemenin esas hakkında sendika lehine verdiği ve uygulanması için de kesinleşmesi gerekmeyen bu kararını görmezden gelip, Çalışma Bakanlığının Anayasanın 137 nci maddesine aykırı yazısına rağmen sendika tüzel kişiliği yok diyebilmektedir.
Tüzel kişilik konusu, idarenin tutumuna göre bir kazanılan, bir kaybedilen, idaredeki havaya göre günden güne değişkenlik gösteren bir konu değildir. Madem öyle ise, idare her istediğini yapabilmekte ise, o zaman bu davaya ne gerek vardır? Bu tablo, yargı ve hukukun devre dışı kalıp, hak ve özgürlüklerin idarenin iki dudağı arasında olduğunu çok açıkça gösteren, hukuk adına kabul edilemeyecek ibret verici bir davadır. Hukuka tecavüz edildiği bir davadır!
Hukuka yapılan tecavüzleri ve bu şekildeki tecavüzcüleri, hiçbir hukuk düzeni görmezden gelemez!
Dava dilekçesinde ifade edildiği üzere, Çalışma Bakanlığının yazısı üzerine, o yazıda belirtilen şekilde hareket edilerek bu davanın açıldığı gerekçesine de dayanılamaz. Çünkü Anayasanın 137 nci maddesi uyarınca yasaya aykırı emir yerine getirilmez, konusu suç oluşturan emir ise yerine getirilmeyeceği gibi, yerine getiren hiçbir biçimde sorumluluktan kurtulamaz. Ortada konusu suç oluşturan emir ve bu emrin yerine getirilmesi hali söz konusudur. Bu nedenle davanın reddi yanında, TCY 279 ncu maddesindeki, bir kamu görevlisinin görevi nedeniyle öğrendiği resen takibi gereken suçu ihbar yükümlülüğü karşısında, bu konunun da görev gereği ihbarı zorunludur.
Yukarıda belirtilen nedenlerle açılan davanın usul ve esas yönünden reddine, resen takibi gereken suçlar yönünden ihbarda bulunulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ VE İSTEK
Yukarıda açıklanan gerekçelere dayalı olarak;
1- Davanın reddine,
2- TCY’nın 279 ncu maddesindeki ihbar yükümlülüğü uyarınca ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesi
Arz ve talep olunur. 08.12.2014
Ömer Faruk Eminağaoğlu
Yargıçlar Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı
T24