EY YANDAŞ SANATÇI, ZAMAN GELECEK, SOKAĞA ÇIKAMAYACAKSIN UTANCINDAN…

Yandaş gazeteci, yandaş savcı, yandaş yargıç, yandaş polis derken şimdi bir de karşımıza yandaş sanatçı çıktı…

Recep Tayyip Erdoğan, zaman zaman kendisine ve uyguladığı politikalara destekçi arama ihtiyacını duyar. Sanatçıları kahvaltılara çağırır. Geziler düzenler.

Kameraların önünde onlarla kucaklaşır, el sıkışır, söyleşiler yapar. Onların da kendisiyle beraber hareket ettiğini, kendisini desteklediklerini halka göstermek ister.

Sanatçılar, en güzel giysilerini giyip, en değerli mücevherlerini takarak, görkemli, son model arabaları ile şölene katılırlar. Gelişlerinde ve gidişlerinde çok mutludurlar. Toplantı sonunda büyük işler başarmış insanların sevinci ve huzuru içerisinde evlerine dönerler.

İşin ilginç yanı bunların arasında, toplumda “sol görüşlü” olarak bilinen ve ekmek paralarını da yine sol içerikli şarkılar, türküler söyleyerek kazanan kişiler de vardır.

Şimdi burada onların adlarını sıralamaya kalksam, küçük dilinizi yutarsınız.

Bazen kendi kendime soruyorum: “ Bu sanatçılar işin bilincindeler mi? Gerçekten bilerek mi hareket ediyorlar?”

“Yani ben bu iktidarın her yaptığını, her işini onaylıyorum ve destek vermek için Recep Tayyip’in ziyafetlerine, gezilerine katılıyorum, onun için varım” mı demek istiyorlar?

Yani milyonlar aç biilaç yaşarken, yapılan katrilyonluk sarayları, saraya alınan milyarlık kadehleri, halıları onaylıyorlar mı?  Bu Türk milletine yapılan bir zulüm değil midir? Bu zulmü onaylıyorlar mı?

Hiç tarih okumadı mı bunlar? Damat Ferit’lerin, Ali Kemal’lerin adını duymadılar mı? Öykülerini dinlemediler mi?

Bugünkü Amerika’nın o zamanki İngiltere’den, bugünkü işbirlikçi iktidarın, o günkü mandacılardan, yani Damat Feritlerden, Ali Kemallerden, Vahdettinlerden ne farkı var?

Sevr ya da Lozan’ın ne anlama geldiğini bilmiyorlar mı? Atatürk’ü tanımıyorlar mı? Anneleri, babaları, öğretmenleri o yüce adamdan hiç söz etmedi mi onlara?

Mustafa Kemal, ulusumuzla birlikte, emperyalizme karşı bu kadar zorlu bir mücadeleyi “Recepler, Ahmetler, Abdullahlar gelsin, sevgili yurdumuzu ABD’ye, AB’ye, üç beş terörist bozuntusuna ve çağdışı bir cemaate peşkeş çeksin, teslim etsin” diye mi gerçekleştirdi? Bu kadar kan ve gözyaşı boşuna mı aktı? Bu kadar şehit boşuna mı verildi?

Atatürk, dünyanın hayran olduğu o ilerlemeleri, sanayileşmeyi, fabrikaları, “AKP gelsin, altından girip üstünden çıksın, yok pahasına satsın” diye mi o kadar kısa zamanda kurdu, geliştirdi, Türk ulusuna armağan etti?

AKP’ye övgüler dizen sanatçılar, onun, ABD emperyalizminin yerli işbirlikçisi olduğunu, Cumhuriyeti ve Atatürk’ü yok etmek için elinden gelen çabayı gösterdiğini bilmiyorlar mı?

Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi haritalarını görmediler mi? Parça parça, lime lime edilmiş bir Türkiye var orada.  Güneydoğunun, Doğunun üstüne Kürdistan diye yazmışlar. Bir başka yerde Ermenistan, bir başka yerde Pontus Rum Devleti… Say sayabildiğin kadar, böl bölebildiğin kadar…

Ey yandaş sanatçı, Türkiye, parça parça bölünüp, eyaletlere ayrılırken, iktidar yalakalığı yaparak kazandığın o kan bulaşmış paraları nasıl harcayacaksın? Maden işçilerinin, gencecik fidan kanlarının kirlettiği o paraları nasıl çoluğuna çocuğuna vereceksin? Saçı bitmemiş yetimlerin, açlık sınırının altında yaşayan milyonların hakkı bulunan lokmalar,  boğazından nasıl geçecek? Hiç düşündün mü bunları?

Hiç düşündün mü? Müjdat Gezen’ler, Tarık Akan’lar, Edip Akbayram’lar niçin yandaşlık yapmazlar…

Sanatçı demek, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı çıkan, muhalif olan adam demektir… Sanatçı demek mazlumun, hor görülenin, ezilenin yanında olan adam demektir… Sanatçı denilince, niçin Nazım’lar, Pir Sultan’lar, Ahmet Arif’ler gelir aklımıza?

Bir düşün istersen bunları, bir kafa patlat…

Patlatılmış bir kafa boş, yandaş bir kafadan bin kez iyidir.

Sonra şunu da düşünün:

AKP’nin ipi ile asla bir kuyuya inilmez.

Sakın onun ipine güvenip de kuyuya inme. Sonra kör karanlıklarda, dipsiz kuyularda kalırsın.

Bakın bir zamanlar kardeş, dost olan Kaddafi nasıl bir gecede Frankeştayn’a döndü? Canavarlaştı. Onun elinden alınan “insan hakları” ödülleri bir gecede  birden nasıl “tu kaka” oldu.

Bir zamanlar kardeş, dost olan Suriye ve Suriye Devlet Başkanı nasıl bir gecede en azılı bir düşman olup çıktı.

AKP bu, yarın ne yapacağı belli olmaz…

Bir de ondan önce gelen Çiller’leri, Özal’ları, Evren’leri düşünüp, AKP’nin dünyaya direk kalmayacağını, kalamayacağını aklından hiç çıkarma…

Ne demiş Pir Sultan?

“Yürü bre Hızır Paşa

Senin de çarkın kırılır

Güvendiğin padişahın

O da bir gün devrilir”

Zaman gelecek, utancından sokağa çıkamayacaksın… Halkın arasına karışamayacaksın… En yakınının gözüne, yüzüne bile bakamayacaksın…

Bu kadar utanç, bu kadar zillet, bu kadar onursuzluk, üç kuruş dünya malı için değer mi?

Osmanlının son dönemlerinde, zaferden iki gün öncesine kadar ihanet şebekeleri, işgal güçleriyle ortaklığını sürdürmüş, Mustafa Kemal’i engelleyebilmek için her yola başvurmuştu. Ne var ki bağımsızlık savaşı kazanıldıktan sonra da kaçacak delik aramışlar,  sonunda da soluğu yurt dışında almışlardı.

Bakalım, 21. Yüzyılın vatansızlarını nasıl bir sonuç beklemektedir?

Yaşayıp göreceğiz…

([email protected])

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir