NECDET BULUZ
25 Kasım “ Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslar arası Mücadele ve Dayanışma Günü” ydü. Yoğun gündem nedeni ile bu önemli gün için yazmak istediğimiz yazımızı geciktirmek durumunda kaldık. Her zaman olduğu gibi yine nutuklar atıldı, eylemler yapıldı. Bizi yönetenler kadın-erkek eşitliğini bile kabul etmediler, “ Kadın-erkek eşit değildir, eşdeğerdir” değerlendirmesini yaptılar.
Biz, kadınları her alanda erkeklerle eşit değerde görüyoruz. Kadınlara yapılan haksızlıkların, şiddetin, itelenmenin, geri planda bırakılmasının da şiddetle karşısındayız. Kadınlarımızı da toplumda hiçbir zaman ikinci sınıf olarak görmüyoruz, değerlendirmiyoruz.
Öncelikle, ülkemizde kadınlarımıza gereken değer ve önem veriliyor mu? Sanmıyoruz. Kadınlarımız şiddete karşı korunuyor mu? Sanmıyoruz. Kadınlarımızı toplumda erkeklerle eşit şekilde temsil hakkı verebiliyor muyuz? Sanmıyoruz.
Siyasetten, ekonomiye, hemen her alanda kadınlarımız hep geri planda bırakılmış. Neredeyse birçok sektörde kadınının adı bile geçmiyor. Bırakın, toplumun her kesiminde kadınların erkekler kadar yer almasını, geri planda bile itilip kalkılıyor. Şiddetle karşı karşıya kalıyor. Böylesine bir toplum anlayışında kadın kendisi için gereken yeri bulabilir mi?
Kadına toplumda gereken yeri açabilmek, onları erkeklerle eşit duruma getirebilmek için öncelikle kadınlarımızı her konuda korumamız gerekiyor? Peki, kadınlarımızı koruyabiliyor muyuz? Buna da vereceğimiz yanıt “hayır” olacaktır.
Türkiye birçok konuda Avrupa ve Dünya’da rekor kırıyor. Kadın cinayetleri ve şiddetinde de böyle bir rekoru elimizde bulunduruyoruz. Bizi yönetenler, ya da başkaları ne derlerse desinler kadınlarımızı koruyamıyoruz. Toplumda gereken yeri onlara açmaktan da çekiniyoruz ve korkuyoruz. Bunun başka bir anlatım yönünü de bulamıyoruz.
Dikkat edilecek olursa birçok meslekte kadınların gösterdiği başarının küçümsenemeyecek kadar büyük ve başarılı olduğunu da görmekteyiz. Kadınlarımızdan korkmayalım. Onlara verilecek değer, toplumun aynası ve başarısı olacaktır. Biz, kadınların toplumun lokomotifi olduğunu da açık biçimde ifada etmek istiyoruz.
Önümüzde bazı istatiki rakamlar var, önce bunlara bir göz atalım:
Türkiye’de içinde bulunduğumuz 2014 yılında 11 ayda 240 kadın öldürüldü. Yüzlercesi de yaralandı, sakat bırakıldı. Geçen 2013 yılında 237 kadının katledilmiş olduğunu biliyoruz. Her 3 kadından birinin evde kocasının ya da sevgilisinin fiziksel şiddetine maruz kalarak darp edildiği görülüyor.
Öldürülen kadınları listelemeye kalksak sayfalara sığmaz. Kadına şiddette korkunç bir bilanço ve tablo ile karşı karşıya olduğumuz da görmekteyiz. Öncelikle kadına şiddetin önüne geçebilecek tüm önlemleri almamız gerekiyor. Biz, bunun yeterli olmadığını görüyoruz.
Eğer bir ülkede kadın cinayetlerinin işlendiği bir gün yoksa o ülkede kadınların korunabildiğini söyleyebilir miyiz? O ülkede kadının gerçek yerinin toplumun her kesimi olduğunu kabul ettirebilir miyiz? Zaten, Türkiye’deki bu durum Avrupa’da da, gelişmiş diğer ülkelerde de zaman zaman gündeme alınıyor, değerlendiriliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre cinsel saldırı suçlarında da artışlar yaşanıyor. Buna göre cinsel saldırı suçları son 5 yılda yüzde 30 oranında artış görülüyor. Her yıl ortalama 20 binden fazla kadın cinsel saldırı ile karşı karşıya kalıyor.
Burada bir parantez açalım: Aslında İç kesimlerde, Doğu ve Güneydoğu’da kadın çok daha fazla şiddet görüyor. Ancak, bunlar açıklanmıyor, saklanıyor. Bu nedenle de bunlar istatistiklerin dışında kalıyor.
Örneğin, bazılarının korktuğu için saldırganlardan şikâyetçi olmuyor. Bunun oranının da yüzde 40’lara vardığı ifade ediliyor. Önemsenmesi gereken bir rakam olarak görüyoruz.
Kadın, toplum içinde rahat edebilmelidir. Huzur içinde olmalı, kendisini güvende hissedebilmelidir. Eğer, toplum olarak kadınlara bunu veremiyorsak, o zaman bazı yerlerde “sakatlık” var demektir. Bugün, yaşadığımız coğrafya kadınlarımıza böyle bir ortamı sağlayabildiğimizi söyleyebilir miyiz?
Kadın, barışın, huzurun, adeletin, toplumların geleceğinin temel direğidir. Öncelikle bunu kabul etmeliyiz. Kadınsız bir toplum sakattır. Kadınının toplumun her alanında var olması demek, denge demektir. Kadınını ikinci sınıf gören anlayışlar hep iflas etmiştir. Biz, Türkiye’yi öncelikle kadın-erkek eşitliğine oturtmak durumundayız.
Cumhuriyet Türkiye’sinde Atatürk, kadınlar için bu olumlu adımları cesurca atmıştı. Biz, bu nedenle Atatürk’ü her alanda olduğu gibi kadınlara verdiği bu değerden dolayı da minnet ve şükranla anıyoruz, o’nu arıyoruz. Bugünleri görüp, yaşadıkça Atatürk’ün büyüklüğünü, yol göstericiliğini çok daha iyi anlıyoruz.
Bir yanıt yazın