G-20 Avustralya/Brisbane Zirvesi’nde başlıca gündemin ekonomi olması bekleniyordu.
Ne ki Zirve, Kırım’ı ilhak etmesinin ardından yaptırımlara tabi tutulan Rusya’nın sınırın ötesine askeri güç sevketmekle suçlanmasıyla sert eleştirilere hedef olduğu bir platforma dönüştü.
*
Halbuki, ABD ve gelişmiş ülkeler 2008’de başlayan ekonomik sıkıntılarında işsizlik ve yoksulluk artışı sorununa, güçlü merkez bankaları ve devlet müdahaleleri ile engel olmak dışında bir çözüm getiremişti.
Merkez bankalarının mali sisteme para pompalamaları halinin ne ülkelerinde büyümeyi, ne de küresel ekonomik büyümeyi canlandırmadığını, tam tersi yeni mali kriz kaygılarıyla birlikte artan ekonomik gerilimleri, deflasyonu, kur savaşlarını, ekonomik büyümede yavaşlama ve daralan piyasalarla küresel kapitalist ekonominin çöküşünü hızlandırdığını ve bir kısır döngünün oluştuğu tesbit etmişlerdi.
Bu şartlarda ABD’nin dünyada bir sektörde ya da bir ülkede yaşanacak krizin kolayca komşu ülkelere, bölgeye ve dünyaya yayılma olasılığına daha fazla dayanamayacağı öngörülmüştü.
*
Madem öyleydi, ABD ve gelişmiş ülkeler kişi başına milli geliri belli seviyeye ulaşan gelişmekte olan ülkelerin teknolojik olarak gelişmemiş üretim biçimine bağlı kalmaları ve yurtiçi aktivitelerinin eksikleri gibi kendi iç sorunları nedeniyle gelişmiş ülke kategorisine ulaşmalarının olanaksızlığı üzerinde yeni bir küresel ekonomi-politik inşa ettiler.
*
Yalnızca küresel büyümenin ve istikrarın en önemli motoru orta gelir düzeyli Çin’in zor da olsa gelişmiş ülke olabileceğini öngördüler.
Gelecek yıllarda teknolojik ilerlemeleri ve yurtiçi aktiviteleriyle siyasi ve ekonomik güclerini konsolide edeceklerini planlayan ABD ve gelişmiş ülkelerin bir diğer umudunu da;
Tek küresel sistem ve genel ekonominin gündemi içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstleneceği yeni bir dünyada, gelişmekte olan ülkelerin birbirleriyle rekabet yerine işbirliği geliştirmeleri, birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine birbirlerini tamamlayıcı politikalara yönelmeleri, ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmeleri,nihayet mütemadiyen iş yaratarak küresel büyümeye katkı vermeleri oluşturdu.
Yazık ki, Ortadoğu’da,Kafkasya, Afrika’da ve hiç bir yerde bu yönde hiçbir gelişim yaşanmadı…*
Şimdi,Rusya’nın sert eleştirilere hedef olduğu Avustralya G20 Zirve’sinde,
İngiltere Başbakanı D.Cameron’ın, Rusya’nın Ukrayna’yı istikrarsızlaştırmayı sona erdirmemesi durumunda yeni yaptırımların gündeme geleceğini açıklaması,
Kanada Başbakanı S Harper’ın, “Rusya Ukrayna’dan çıkmalıdır” ifadesi,
ABD Başkanı B.Obama’nın,” Rusya’nın Ukrayna’daki saldırganlığı, dünya için bir tehdittir. Asya’nın güvenliğinin küçük ülkelerin büyük ülkelerin sindirme taktiklerine maruz kalması esasına dayanmaması gerekiyor. Washington’ın Asya ve Pasifik bölgesindeki müttefiklerine taahhütleri konusunda herhangi bir tereddüt yoktur ” söylemiyle, Rusya’ya yeni yaptırımlar getirmeye hazır olduklarının sinyali vermelerinin gölgesinde;
Küresel ekonominin gelecek 5 yılda yüzde 2,1 oranında büyümesi hedefi benimsendi.
Konjonktürü canlandırma hedefine ulaşmak için yatırımların, altyapı faaliyetlerinin daha çok teşvik edilmesi gerektiği konusunda mutabık kalındı.*
BBC, Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in dünyanın en güçlü liderlerini biraraya getiren zirvede tecrit edilmiş bir görüntü verdiğini duyurdu.
Putin ise bazı üyelerin ülkesine yaptırım uygulamasının G20 tüzüğü ile çalışma ilkelerine aykırı olduğunu, yaptırımların uluslararası hukuka da uymadığını,çünkü sadece BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararı alma hakkına sahip olduğunu dile getirdi.
Ve Zirve’nin sona ermesini beklemeden Avustralya’dan ayrıldı.*
Moskova, radikal İslam’ın güçlenmesiyle bağlantılı etnik çatışmaların Dağıstan’da, Astrahan ,Hantı-Mansi Özerk Bölgesinde, Volgograd, Rostov ve Başkurdistan’da yarattığı ve giderek sistematikleşen gerilimi hissediyor.
Müslüman göçmenler dinleriyle giderek daha fazla özdeşleşiyor, dinin gereklerini yerine getirirken, bu göçmenlerle birlikte ülkeye bazı radikallerin girmesi İslam düşmanlığını körüklüyor.
Dahası da var, bu gruplar Vietnam, Kamboçya, Malezya, Laos’ta da görülüyor…
Özellikle hem Rusya, hem Çin’de etnik ve dinsel gerilimlere neden olan tüm hareketler Batı fonlarından para alıyor, ABD ve AB istihbaratlarınca denetleniyor.
Radikal İslamcılar önce Irak ve başka Ortadoğu topraklarında IŞİD saflarında, Afganistan ile Pakistan sınırındaki Taliban kamplarında savaş eğitimi görüyor,sonra Rusya ve Çin’de IŞİD’nin saflarını tamamlıyor.
Bir yanıt yazın