Türkiye, Avustralya’da başlayan G20 zirvesinin 2015 dönem başkanlığını üstlenmeye hazırlanıyor.
Dönem başkanlığında yürütülecek politikalarla ilgili Başbakan A.Davutoğlu, “Bizim kendi misyonumuz var” derken, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun kapsayıcılığı karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin dışlayıcılığı arasındaki farkın altını çiziyor.
“Bir yandan her olanak ve sorunun hızla küreselleştiği bir süreçten geçerken, dünyanın kaderinin beş daimi üyenin kararına bağlanması gerçekten zamanın ruhuyla uyuşmuyor” diyor…*
“Zamanın ruhu” bir başka düşüncede, İngiliz fizikçi Stephen Hawking’e göre “doğa kanunlarını açıklamak için Tanrı’ya gerek yoktur” ifadesi yönünde eğilim gösteriyor.
Hawking, “Bilim giderek dinin açıklama getirdiği sorulara cevap vermeye başladı. Tanrı olabilir ama bilim bir yaratıcı olmadan da evrene açıklık getirebiliyor” diyor.
Doğrusu, evren’in hayranlık uyandıran bilgileriyle donanımlı yetkin bir insan ve karşısında bilge,sonsuz,yaratıcı Tanrı tasavvuru harikulâde bir harmoni oluşturuyor.
Bu durumda kadınlı-erkekli yetkin ve özgür insanlar ülkelerinde hür, güvenli ve gönençlidir ki; Mehmet Akif,
“O zaman vecd ile bin secde eder varsa, taşım,/Her cerihamda, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,/Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden naşım,/O zaman yükselerek Arş’a değer,belki, başım” mısra’ında bu hali naklediyor.
*
Ne ki, “Zamanın ruhu” müthiş bir karmaşaya sahne oluyor.
Mesela, evrenin bir yerinde, hayatın oluşumuna dair önemli ipuçları verecek Rossetta adlı uzay aracı, 10 yıllık yolculuğunun ardından 67P Churyumov-Gerasimenko Kuyruklu Yıldızı üzerine ‘Philae’ isimli modülü indirmiştir.
Cübbeli Ahmet Hoca’dan ” Masrafa değmez . Hâlâ birinci kat semanın aşağısında olan gezegenler ve yıldızlar hakkında; Mars’ta su var mı, et var mı,but var mı, manyak manyak işler. Ben sana söyleyeyim, sen oraya çıkamadan dünya kopacak” eleştirisi geliyor…
*
Ya da Büyük Atatürk’ün şeriatın karanlığından kurtarıp aklın rehberliğinde aydınlıklara çıkardığı Türkiye’de,
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Latin Amerika Müslüman Dini Liderler Zirvesi’nde konuşuyor.
Türkiye’nin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın dünya sıralamasında kişi başına düşen gelirde 65, insani gelişmişlik endeksinde 90, küresel rekabette 56, küresel cinsiyet uçurumunda 120, basın özgürlüğünde 154, araştırma- geliştirmede 68, kadınların iş dünyasına katılımında 134, terörizmin iş dünyasına maliyetinde 129, enflasyonda 125, hukuki haklar endeksinde 101, matematikte 44, fende 43. sırada yer aldığını umursamıyor.
“Latin Amerika’nın İslam’la tanışması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb değil, 1178′ de Müslümanlar keşfetti. 1178’te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı. Kristof Kolomb anılarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahseder. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yani Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmişti” diyor…
İnsan, “senin ecdanını seveyim” diyor.
*
Sonra “Hz. Muhammed’e ümmet olanın anlaması gereken şey, Hz. Muhammed’in sünnetine uygun hareket etmek; onun izinde yürümeye çalışmak; hayatını onun yaşayışına uygun bir surette şekillendirmeye çalışmaktır.Madem ki o, sevgili olarak görülüyor ve tahayyül ediliyor; insan, sevgilisinin söylediği güzelliklere ulaşabilmek için neler yapmaz değil mi?” diye soruyor ve ekliyor,
“Ben hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Bu BM’nin reforme edilmesi gerekir diyorum, dünya barışına hizmet etmiyor diyorum. 197 üyesi var, 5 tane daimi üyesi var. Bir tane Müslüman ülke yok ” diyor…
*
Halbuki, Batı’nın küresel rekabetini teminen Türkiye’den İslam coğrafyasında vizyona koyduğu, barışın ve adaletin dini inanışlar üzerinde inşa edilmesine dayanan ve sadece ekonomi değil, siyasal, kültürel ve sosyal boyutları da kapsayan Siyasi İslam Konsepti’nin;
İslâm’ın yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunulması, uğraşılması, gayret sarfedilmesi sürecinde,giderek bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girilmesiyle kitlelerin İslam Cihad’a yönelmesi haline yol açtığı ve hükmünün geçtiği her yeri kan gölüne çevirdiği, sonuçta müthiş bir yanlışlık yapıldığı görülmüştür.
Bugün BM’nin üyesi tüm ülkeler, BM Güvenlik Konseyi kararı ve uluslararası hukuk çerçevesindeki sorumluluklarına uygun biçimde İslami Cihad örgütleri faaliyetlerine ve ideolojisine karşı gerekli tedbirleri almak sorumluluğundadır.
Şimdi “Zamanı ruhu” bu yöne eğilim yapıyor.
*
Bu yön, Aristoteles’in “bilme”, “eylemde bulunma” ve “yaratma” etkinliği gibi üç temel faaliyetiyle tanımladığı “İnsan”ın, bilgiyi elde etmek için düşünce erdemini işlete-işlete geldiği tarihsel serüveninde,
“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” nde belirtilen geri alınamaz kazanımları ve haklarından tümüyle yararlanmalarını sağlayan ahlaki ve kültürel koşulları oluşturmak için ortaklaşması anlamına geliyor.
Akıl ve aklıbaşındalığı gerektiriyor.
*
Bu anlamda “Zamanın Ruhu”, Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin 12 Mayıs 1965’te Atina’da, BM Kuruluş Anlaşmasında yer alan temel insan haklarına ve insanların onur ve değerlerine saygı duyulması kuralı gereğince Haklar’ın yanı sıra insanların yalnızca fiziksel ve maddi gereksinimlerini değil aynı zamanda entellektüel,ahlaki ve sosyal gereksinimleri de olduğu ve ancak söz konusu gereksinimler karşılandığı taktirde haklarından gerçek anlamda yararlanabileceklerinden hareketle kabul ettikleri Atina Yasası ya da Uluslararası Ahlâk Yasası doğrultusunu gösteriyor.
*
Bir yanda farklı entellektüel gelenekler,siyasal ve tarihsel durum,toplumsal gelişmeler ve koşulları,küresel sermayenin karşısında insanın ihtiyaçları ve sorunlarına bir biçimde ilişiklenmiş Marksist materyalist teoriden gelişen ahlâk,
Öte yanda yüzyıllardan gelen analitik felsefe ve pragmatizme dayanan liberal ahlâkın öngördüğü toplum bilim ve devlet teorilerinin çatıştığı ve çatışacağı “Zamanın Ruhu”…
*
Ve çatışma; kapitalizm mutlak yoklukçu bir toplum ise ve materyalist teori kapitalizmin yadsımasıysa yani eğer materyalizm kapitalizmin aksine herkesin dikkat ettiği genel değerlerin bulunduğu ahlaklı bir toplum olacaksa, Marksist ahlakbilim bir taraftan burjuva ahlakbiliminin kazanımlarını kabul ederken,diğer taraftan bunu köklü bir eleştiriye tabi tutarak açmazlarını göstermeye çalıştığı noktadan çıkıyor.
Bu çatışmanın sonucu “İnsanlığın Kurtuluşu”nu müjdeliyor.
*
Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütünün suçu neydi?
Bu noktada ne Cübbeli Ahmet, ne Davutoğlu, ne Erdoğan,ne de Güvenlik Konseyi’nde bir İslam ülkesinin yer aldığı Birleşmiş Milletler Örgütü bulunmuyor.
16.11.2014