Geçenlerde, Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel’in adıyla bir grafik paylaşıldı sosyal medyada. Grafiğe göre; Almanya dünya kömür üretiminde ilk sırada, Türkiye ise 28. sırada. Son 30 yılda Almanya’da hiç madenci ölmemiş, Türkiye’de ise tam 1580 kişi ölmüş. Dile kolay; tam 1580 kişiden bahsediyoruz. Bu bilgiye göre Türkiye’de son 30 yıl içinde yılda ortalama 53 maden işçisi hayatını kaybetmiş bulunuyor. 2014 senesinde ise bu satırların yazıldığı tarih itibarıyla sadece son 7 ayda toplam 322 maden işçisi hayatını kaybetti. 13 Mayıs’ta kömür ocağında yanarak ölen 301 vatandaşımızın acısı henüz tazeliğini korurken 28 Ekim’de Ermenek’te 18 maden işçisi su baskını sonucu hayatını kaybetti. Ermenek’tekiler henüz su altında çıkarılmayı beklerken bu sefer 1 Kasım’da Bartın’da meydana gelen maden kazasında 2, Zonguldak’ta meydana gelen maden kazasında ise 1 maden işçisi hayatını kaybetmiş bulunuyor.
Dincilerden Allah’a Büyük İftira!
Almanya, kömür üretiminde dünyada birinci ama son 30 yılda hiç maden işçisi ölmemiş, Türkiye kömür üretiminde dünyada 28. ama son 30 yılda tam 1580 kişi ölmüş. Şu halde; maden facialarının sebebini “FITRAT” ve “TAKDİRİ İLAHİ” olarak açıklayanlar, farkında olmadan bu konuda Allah’ı suçlamaktadırlar! Evet, böyle bir söylem, tam da Allah’ın Alman gâvuruna torpil geçtiği ve Müslüman Türklere ise haksızlık yaptığı anlamına gelir ki; böyle bir şeyi, samimi dindar bir Müslüman’ın kabul etmesi asla mümkün değildir. Çünkü böyle bir kabul, düpedüz Allah’a iftira ve Allah’ı inkâr anlamına gelir. Allah, böyle iftira ve inkârdan bütün Müslümanları korusun!
Mehmet Akif’ten Dincilere Mesaj Var!
Maden kazalarının sebebini “FITRAT” ve “TAKDİRİ İLAHİ” olarak açıklayan dincilere, hani o çok sevdikleri ve şiirlerini dillerinden düşürmedikleri Milli Şair Mehmet Akif’ten, mesaj var. Mehmet Akif şöyle diyor bu adamlara:
“Çalış dedikçe Şeriat, çalışmadın durdun
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun
Sonunda bir de ‘tevekkül’ sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!”
Maden Ocakları Neden Çöker?
Almanya-Türkiye kıyaslamasından hareketle; Türkiye’deki madenci ölümleri “fıtrat” ve “takdiri ilahi” kavramları ile açıklanamayacağına göre; bunun akılla ve mantıkla izah edilebilecek bir sebebi olmalıdır değil mi? Elbette var bunun bir izahı. Hem de çok basit bir izahtır bu. Siz, eğer çok daha sağlam bir yapı malzemesi olan taşı, kayayı boşaltıp, yerine çok daha dayanıksız ve yanıcı bir malzeme olan ağaç yerleştirdiğinizde maden ocağının çökmesi ya da göçmesi kaçınılmazdır.
Konuyu biraz daha açalım isterseniz; bilindiği gibi yeryüzünün en sağlam yerleri dağlardır. Dağlar, genelde taş, kaya ve maden türünden sağlam malzemelerden teşekkül eder. Onun için, bugünkü mühendislik ve mimarlık disiplinleri de der ki; inşaatlar için en sağlam zeminler dağlar, en zayıf zeminler ise düzlüklerdir! 1999 yılında Türkiye’de meydana gelen iki büyük deprem de göstermiştir ki; gerçekten de en sağlam zeminler dağlardır. Çünkü sert zeminleri bağrında barındıran dağlarda bulunan yapılar depremlerde, düzlük alanlardakilere ve mesela deniz kenarındakilere kıyasla çok daha az hasar görmüşlerdir. Bu durumu dikkate alan mühendisler, TOKİ marifetiyle yapılan yeni yerleşim yerlerini genelde sağlam zeminlere sahip dağ yamaçlarına doğru kaydırmışlardır. Özetle; malzemeden çalınmadığı takdirde, dağ yamaçlarına ve dağların üzerine yapılan binalar, düz arazidekilere kıyasla depremlere karşı çok daha dayanıklıdırlar.
Allah Asırlar Önce Türkleri Uyardı: Maden Ocaklarınız Göçebilir!
Dağların daha sağlam ve dayanıklı olduğunu sadece modern mühendislik bilimi değil, kutsal kitabımız Kur’an da haber vermektedir aslında. Kur’an’ın tabiriyle; dağlar, yeryüzünün dengesini sağlayan birer kazık, destek veya direklerdir. Dünyayı bir apartmana tahvil ederek konuşursak; dağlar bir anlamda binayı ayakta tutan kolon ve kirişlerdir. Böyle olunca; madenciler, bir anlamda yeryüzünü ayakta tutan taşlardan, kayalardan ve türlü madenlerden oluşan, yani çok daha sağlam olan kazık ve direkleri keserek, onların yerine çok daha dayanıksız ve zayıf bir malzeme olan ağaç kullanıyorlar demektir.
Zira özellikle ülkemizde, maden ocaklarında yapılan tahkimatlarda, mesela “Domuzdamı” denilen çatının yapımında, yani açılan tünellerin tavan ve duvarlarına yapılan tahkimatlarda umumiyetle ağaç malzeme kullanıldığı biliniyor. Çünkü ağaç malzeme diğerlerine kıyasla çok daha ucuzdur. Hatta Allah’tan ve devletten korkmayan, kuldan utanmayan maden işletmecileri için bedavadır ülkemizde. Hüdây-ı Nâbit durumundaki ormanlardan kes, köle niyetine çalıştırdığın işçilere taşıt ve maden ocaklarına yerleştir; hepsi bu!
Bu, bir anlamda, binaları temelden itibaren ayakta tutan kolonları zemin kat seviyesinde keserek zemin katta mağaza, dükkan ve garaj yeri kazanmaya benzemektedir. Ya da binaların zemin katındaki beton ve demir karışımından oluşan kolon ve kirişleri keserek, onların yerine ağaç direkler yerleştirilmesine benzer. Apartmanların beton ve demir karışımından oluşan kolonlarını keserek onların yerine ağaç direkler yerleştirilmeyi riskli bulan mühendislik biliminin, aynı şeyi maden ocaklarında riskli ve sakıncalı bulmaması ne yaman bir çelişkidir! Oysa senin 50-60 tonluk uyduruk evini bile taşımaktan aciz olan ağaç direkler, milyonlarca, hatta milyarlarca tonluk dağları nasıl taşısın a benim aymaz milletim!
On gündür, Ermenek’te çöken maden ocağının başında nöbet tutan ve 18 vatandaşa ulaşmak için hala 400 metrelik bir mesafe olduğunu söyleyen Enerji Bakanı Taner Yıldız, tam da bizim baştan beri anlatmaya çalıştığımız şeyi özetlemiş aslında: “Bizi sınırlayan su değil, göçen tahkimatlardır!”(1)
Oysa Allah en azından 10-12 asır önce(2) bu konudaki ayetlerini sana tebliğ ederek seni uyardı; “-dağlar yer yüzünün direkleridir- onları kesmeyin!”
Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da (yeri tutan) kazıklar yapmadık mı?”(3).
Müfessirler yukarıda anlamlarını birlikte verdiğimiz Nebe Suresi’nin 6. ve 7. ayetlerini tefsir ederken şöyle derler: “…Dağlar da arzı yerinde ve dengede tutmak için çakılmış kazıklara benzetilmiştir. Çünkü dağlar yer yuvarlağının dengesini sağlamaktadır. Nitekim başka ayet-i kerimelerde insanları sarsmasın diye yeryüzüne sabit dağların yerleştirildiği bildirilmiştir.”(4).
Müfessirlerin “başka ayeti kerimeler” dedikleri ayetlerden birisinde şöyle denilmektedir: “Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı”(5).
Müfessirler bu ayetin tefsirini yaparken de şunları söylemektedirler: “Dünyanın önce dümdüz ve üzerinde ikamet edilemeyecek kadar hareketli olduğu, daha sonra Allah’ın emriyle dağların yerleştirilmesi sayesinde yerin istikrarlı bir hale getirildiği ifade edilmektedir…Özellikle yeryüzünün dağlık kısımlarında zemin sağlam olduğu için, yapıların depremlerle daha az hasar görmesine karşılık vadilerin ve ovaların nispeten riskli olduğu da bilinmektedir. Bilinen bir diğer husus da dağların yer hareketlerinde denge ve düzeni sağlama (balans) işlevinin bulunduğudur”(6).
Nebe ve Nahl Surelerinde geçen bu iki ayetten ve jeofizik gibi pozitif yer bilimlerinin ulaştığı bu günkü noktadan da anlaşılıyor ki; dağlar yeryüzünün en sağlam bölümleridir. Bu sebeple dağlar ve dağ yamaçları, yerleşim yeri kurmak için en ideal yerlerdir. Buna karşılık madencilerin bu sağlam yeryüzü parçalarını oyarak, delerek içini dikkatsizce boşaltmaları veya boşaltılan yerleri çok daha dayanıksız malzemelerde doldurmaları, tehlikeye davetiye çıkarmaktır. Özellikle Ermenek örneğinde olduğu gibi, göçme, çökme, kayma şeklinde oluşan maden kazaları için ağaç malzemeler son derece dayanıksız malzemelerdir. Ayrıca yangın biçiminde oluşan maden kazaları için de ağaç ve plastik türü malzemeler en riskli yapı malzemeleridir. Bu açıdan bakılınca; mesela elektrik kabloları ile plastikten mamul su ve hava borularının yanma ve kopmalara dayanıklı malzemelerle koruma altına alınmaksızın öylesine döşenmesi son derece tehlikelidir. Bunu bizim nasihat türünden olmak üzere bu söylediklerimiz değil, musibet türünden maden kazaları söylüyor.
Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bugün dünyanın önde gelen kömür üreticisi ülkesi olan Çin bile Alman teknolojisi kullanırken bizim ısrarla Çin teknolojisi kullanmamız ahmaklığın, dangalaklığın ve andavallılığın ta kendisidir. 1500 sene önce demirdağı eritecek derecede madencilikte ileri gitmiş bir ulusun evlatları olarak madencilikte utanılacak bir seviyedeyiz vesselam…
1-http://www.bugun.com.tr/son-dakika/ermenekte-komur-ocaginda–haberi/1326303)
2-İslamiyet geleli Miladi olarak her ne kadar 14 asrı aşkın bir süre geçmesine rağmen, Türklerin İslamiyet’le kitleler halinde tanışmasının üzerinden yaklaşık 11 asır geçmiş bulunmaktadır. Türkler, İslamiyet’le 7. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tanışmakla birlikte, Türklerin geniş kitleler halinde bu yeni dini kabulü 10. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır.
3-Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, c,5, s, 536, DİB Yayını, Ankara, 2008.
4-Age, s, 536.
5-Kur’an-ı Kerim, Nahl Sûresi, 16/15 (bk. Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, s, 268, DİB Yayını, Ankara, 1993),
6- Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, c,3, s, 385-386, DİB Yayını, Ankara, 2007.
Bir yanıt yazın