PKK terör örgütünün TBMM’de temsilcisi HDP milletvekilleri İdris Baluken, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder çözüm sürecine ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Hükümete Öcalan’la yaptığı mutabakatın gereklerini şartsız yerine getirilmesi için ültimatom verdiler.
“1-Gözlemci heyet, müzakere heyetleri ve sekreteryanın oluşturulması kararları hemen yerine getirilmelidir.
2-Sayın Öcalan’a saygısızlık etmeyi aklınızdan geçirmeyin. Bunu bir daha aklınıza da dilinize de almayın.
3-Bizi tehditle yola getireceklerini sananlar dönüp tarihimize baksın. Orada ders niteliğinde direnişler var.
4-‘Kamu düzeni sağlanmadan barış olmaz’ diyorlar. Asıl tehdit barış sürecine inancın yitirilmesidir. Daha büyük felaket tanımıyoruz ” dediler.
*
Öncelikle, hükümet nezdinde Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı geliştirilen bu yıkıcılığın esas nedeninin,
Bugün Cumhurbaşkanı olan R.T. Erdoğan’a “Büyük Ortadoğu Projesi” doğrultusunda benimsetilen ve,onun Türkiye’ye yansıttığı,
Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı, İmralı ve Kandil’in devre dışı kalacağı, siyaset dışı kanallara itibar edilmeyeceği,
Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı, Kürt kimliği düzenlemesi olmayacağı, yerel yönetimlerin güçleneceği, uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı, İmralı’da Öcalan’la ve Kandil ile ilgisinin kesilmesi halinde BDP ile siyasi müzakerelerde bulunulacağı duyurusuyla,
Haziran 2011’de “Güvenlikçi Yaklaşım” ya da “Terörle mücadele,siyasetle müzakere” stratejisi olduğunun bilinmesi gerekiyor.
*
Ne ki, PKK terör örgütü “Terörle mücadele,siyasetle müzakere” stratejisine siyasal,örgütsel ve ideolojik tasfiyeye götürülmek istendiği inancıyla direnmiştir.
Devletin ulus bağlantısından koparılmış milyonlarca Kürt hem merkeziyetçi yönetime karşı çıkan BDP-HDP çatısı altında, hem yerel yönetimlerden en ücradaki evlere kadar örgütlenmiştir.
İş, seçimle işbaşına gelinmiş büyükşehirlerde etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Toplum Kongresinin yerel parlamentoya dönüşmesi ve Demokratik Özerkliğin bu merkezden yaygınlaştırılmasının önünün açılması talebinin seslendirilmesine kadar varmıştır.
BDP/HDP de,TBMM’nin gücünü kullanarak Türkiye’nin önceki anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası tüm platformlarda takdim etmiş, şımarıklık had safhaya ulaşmıştır.
BDP/HDP de,TBMM’nin gücünü kullanarak Türkiye’nin önceki anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne gelen bir isyan hareketi olduğunu uluslararası tüm platformlarda takdim etmiş, şımarıklık had safhaya ulaşmıştır.
*
Doğrusu,Türkiye’de ulusal birlik- bütünlük ve kamu düzeni alt-üst olmuştur.
*
Büyük Ortadoğu Projesi, özellikle Arap Baharı’nın oluşturduğu çöküntü ile birlikte bütün İslam coğrafyasında da bir alt-üst oluşa sonuç vermiştir.
Şimdi Türkiye, İran, Rusya ve Çin’in bölgedeki jeopolitiklerinin sarsılması halinde üçüncü savaştan bahsediliyor…
*
Nitekim Başkan Obama, stratejimiz İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklenmesine,çevresinde; İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önlemeye,Suriye’de ve Irak’taki islamcı teröristleri yok etmeye dayanıyor, mealinde konuşuyor.
Türkiye’nin Irak- Suriye tezkeresi Irak’ın kuzey bölgesinde silahlı PKK terör unsurlarının varlığı, Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının ortaya koydukları tehditin artışından bahisle, telafisi güç bir durumla karşılaşmamak amacıyla çıkarılmış bulunuyor.
ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry, Irak Kürdistanı’nın bağımsız bir devlet olarak tanınmasıyla ilgili,”Hayır, şimdi bunun zamanı değil. Pek çok açıdan kesinlikle zamanı değil. Sorunları bir bir çözmek gerekir” diyor…
*
Bunlar, Ortadoğu’da sanki bir “time-out” alınmışcasına Suriye ve Irak’ta bölünme değil, mezhepler arasında kurulacak bir denge ile işleyen federatif yapılar oluşturulmaya çalışıldığını gösteriyor.
*
Bu noktada bir an olsun,1979 Nikaragua anılmalıdır.
Küba Devrimi Nikaragua’da önemli etkiler yaratmış, Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi işçileri ve yoksul köylülerin yaşam koşullarını savunma ve yeni haklar elde etme mücadelesine sürüklemişti.
Sandinista gerillaları belki ABD ve özellikle de İsrail’e rağmen Somoza’yı devirmişti, ancak kendi başlarına bırakılmayacaklardı…
CIA bir süre sonra, Somoza rejimini özleyen faşist eğilimli Nikaragualıları eğitmeye başladı.
“Kontra” adı verilen bu gerilla grupları bir süre sonra Sandinist rejime karşı iç savaş başlattı, hedefleri Sandinist rejimi destekleyen halk yığınlarını terör ve vahşet yoluyla hizaya getirmekti…
Bugün Nikaragua’da reformist-popülist sol burjuva liderler devrimci dinamikleri istismar ediyor…
Küba Devrimi Nikaragua’da önemli etkiler yaratmış, Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi işçileri ve yoksul köylülerin yaşam koşullarını savunma ve yeni haklar elde etme mücadelesine sürüklemişti.
Sandinista gerillaları belki ABD ve özellikle de İsrail’e rağmen Somoza’yı devirmişti, ancak kendi başlarına bırakılmayacaklardı…
CIA bir süre sonra, Somoza rejimini özleyen faşist eğilimli Nikaragualıları eğitmeye başladı.
“Kontra” adı verilen bu gerilla grupları bir süre sonra Sandinist rejime karşı iç savaş başlattı, hedefleri Sandinist rejimi destekleyen halk yığınlarını terör ve vahşet yoluyla hizaya getirmekti…
Bugün Nikaragua’da reformist-popülist sol burjuva liderler devrimci dinamikleri istismar ediyor…
*
“Kontralar” tıpkı, ABD ve İsrail’in kendilerini açığa vermeden Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye’ye dünyanın her yerinden kiralattığı ve türlü destekler verdirdiği,
Liderlerinin ve militanlarının kimlikleri İstihbarat Merkezlerince bilinen, çoğu Amerikan pasaportlu dünyanın bir çok ülkesinden birkaç bin eski askerden kurulu,
Suriye ve Irak’ta bölünmeyi değil, mezhepler arasında denge oluşturmaya yönelik kara harekâtı yapan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesini hatırlatıyor.
İşte, IŞİD Avrupa kamuoyunun kara harekâtına destek vermeyeceği düşünüldüğü için onların yerine kara harekâtı yapıyor.
Bir yandan da kafalar keserek, kadınların köleleştirerek, İslamın kutsal mekanlarına saldırarak ve her türlü canavarlığı resmederek, İslamın tarihle bağlantısını kesmenin, İslamcı ideolojiyi tüketmenin savaşımını veriyor.
*
IŞID, Golan Tepelerinde İsrail’i koruma görevi yapıyor.
Lübnan’ın Beka Vadisi’ndeki Hizbullah bölgelerine saldırırken,Hizbullah örgütünün Suriye’den çekilmesini, boşalttığı bölgelere rejimi dengelemek üzere Sünni Arapların yerleşmesini hedefliyor.
Ya da güçlü bir medya propagandasıyla Musul’dan ve Suriye’nin doğu illerinden getirdiği güçleriyle, Irak’ta El-Enbar bölgesinde önüne gelen yere saldırıyor,İran askerlerini Sünniler lehinde Irak’tan çekilmeye zorluyor.
*
Ya da Türkiye sınır hattına özel harekatçılar yerleştirmiş ve ve sınır özel bir askeri alan haline getirmişken IŞİD Kobane’ye saldırıyor.
Suriye Kürtlerinin demokratik özerklik hayalini ayaklar altına alıyor, PKK terör örgütü yanlısı PYD üzerinden Türkiye’de PKK örgütünü “ya siyaset ya terör ” seçeneğiyle başbaşa bırakıyor.
*
Doğrusu,hükümet Haziran 2011’de başlattığı “Terörle mücadele,siyasetle müzakere” stratejisi, Türkiye’nin ulusal birlik-bütünlük ve kamu düzenine büyük zararlar vermiştir.
Ama bu kez TBMM’de çıkarılan Irak-Suriye tezkeresinde bahis edilen Irak’ın kuzey bölgesinde silahlı PKK terör örgütü,Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının ortaya koyduğu tehdit, tehdit ediliyor.
*
Kamu Düzeni ön plana alınmıştır.
Şimdi PKK terör örgütü’nün Şubat ayına kadar Türkiye’den çekilmesi,
Geri çekilmeye bağlı olarak PKK’nin Türkiye’ye karşı silah kullanmaktan vazgeçtiğini açıklaması,
Silah bırakanların geri dönüşlerinin sağlanması,
Geri dönenlerin rehabilitasyon ve topluma kazandırılması,
BDP/HDP ‘nin ise bir siyasi partiye yakışır olacaksa siyasete devam etmesi gerekiyor.
*
Hükümetin PKK terör örgütünü bu yola sevketmekte siyasi,ekonomik,hukuki,sosyal her türlü baskı için kullanacağı metodları vardır.
Üstelik milisler ve Hizbullah örgütü gibi “Kontra”ları da hazır bekliyor…
Demokrasinin insan hakları, ifade özgürlüğü, azınlık hakları, serbest seçimler ilkesi doğrultusunda, BDP/HDP’ye “bul çoğunluğu,değiştir anayasayı” yolu açılıyor.
Bu plan, ABD ve etrafında büyük koalisyonca da benimseniyor.
Kandil’e uçacak Hava Kuvvetlerine bu kez doğru istihbarat verileceği anlaşılıyor.
*
Başbakan Davutoğlu,”Çözüm süreci Türkiye’de milli birlik ve beraberliği temin edecek ve şiddeti, terörü sonlandıracak bir projenin adıdır.
Nasıl kademelendirilmiş şekilde hedefe ulaşılacağı konusunda sürekli istişare halindeyiz.
Kamu düzeni konusunda ise güvenlik birimlerimiz hem emniyetimiz hem jandarmamız hem de silahlı kuvvetlerimiz siyasi otoritenin verdiği talimatlara uygun şekilde Türkiye’nin her yerinde görevini yürütmektedir” diyor.
*
Çözüm süreci henüz başlamıştır.
Terörle ilgili süreç bitmelidir ki,sıra İslamci terörün dünyayı tehdit eden ideolojisinin çökertilmesine gelsin…
Türkiye zorlu bir sürecin başındadır.
6.11.2014