MURAT BARDAKCI: Fransa, çarşaf ve peçe konusunda 122 yıl sonar Abdülhamid ile aynı noktada

Fransa, çarşaf ve peçe konusunda 122 yıl sonar Abdülhamid ile aynı noktada

Murat bardakçı, HT, 26 Ekim 2014

11

Peçenin “kamu güvenliğini tehdit ettiği” yolunda Fransa’nın bugün

duyduğu endişenin 120 küsur sene önce aynını hisseden Sultan

Abdülhamid zamanında, çarşaf ile peçe defalarca yasaklanmıştı.

Körfez ülkelerinden birinden gelen peçeli bir hanım, Paris’teki

Bastille Operası’nın en pahalı koltuğunda “La Traviata”yı

seyrederken oyuncuların isteği üzerine salondan çıkartıldı.

Fransa’da peçenin güvenlik gerekçesi ile yasaklanması ve ardından

gelen uygulamalar, bana Sultan Abdülhamid’in de aynı gerekçe ile

çarşafı yasaklamış olmasını hatırlattı.

PARİS Operası’nda, bu hafta şimdiye kadar yaşanmamış bir

hadiseye şahit olundu: “La Traviata” operasının temsili sırasında

salonun ön sıradaki en pahalı koltuklarından birinde oturan Körfez

ülkelerinden gelmiş peçeli bir hanım, oyuncuların isteği üzerine

salondan çıkartıldı. Fransa, 2010’da “kamu güvenliğini tehdit ettiği”

gerekçesi ile peçeyi yasaklamış ve yasayı ihlâl edenlerden 150 Euro

ceza alınmaya başlanmıştı. Paris Operası’nın oyuncularının peçeli

hanımın dışarıya çıkartılmasını istemelerinin sebebi tam olarak

bilinmiyor ama yasanın açıkça ihlâl edilmesine tepki olarak böyle

bir talepte bulunmuş olmaları ihtimalinden söz ediliyor.

MATEMDEKİ HIRİSTİYAN GİBİ

Paris Operası’ndaki hadise bana bundan 122 sene önce, 1892

Nisan’ında, İstanbul’da getirilen bir yasağı hatırlattı: Sultan

Abdülhamid’in Fransızlar ile aynı gerekçeyi göstererek kadınların

çarşaf giymelerinin önüne geçilmesini istemesini…

Sokakta çarşaflı ve peçeli kadınlara rastlayan hükümdar, sarayına

dönmesinin hemen ardından verdiği bir emir ile çarşaf giyilmesini

yasaklamıştı…

Abdülhamid, 1892’nin 2 Nisan’ında Saray Başkâtibi Süreyya Bey’e

yazdırıp zamanın başbakanlığı olan Bâbıâlî’ye gönderdiği emirde

belden bağlanmış çarşafın İslâmî bir giysi sayılmayacağını, hattâ

açık-saçık denebileceğini, bu şekilde giyinenlerin matem giysilerine

bürünmüş Hıristiyan kadınlara benzediklerini söylüyor ve bazı

erkeklerin çarşaf giyerek hırsızlık yaptıklarını da hatırlatarak

çarşafın güvenlik bakımından tehlike yaratacağını hatırlatarak

yasaklanmasını istiyordu.

SÜSLÜ ELBİSE YASAĞI

Tarihçi Nuri Adıyeke’nin, bundan birkaç sene önce yayınladığı

araştırmasında, kadın giyimi konusunda Osmanlı devrinde de sık

sık sorunlar yaşandığı anlatılır… Devlet 16. yüzyılda kadınların bağlı

oldukları dinî cemaatlerin elbiselerine bakılarak fark edilebilmeleri

için birbirlerinden farklı şekilde giyinmeleri gerektiğinin üzerinde

dururken, konu 18. yüzyılda giysilerin açıklığı ve inceliği

tartışmasına gelmişti.

Müslüman ve gayrimüslim kadınlara birbirlerinden farklı renklerde

elbiseler giymeleri zorunluluğu getirilmişti ve bu kurala hemen

her kadın uyuyor, uymadıkları takdirde sert şekilde uyarılıyor ve

gayrimüslim kadınların Müslüman kadınlara benzememelerine

çalışılıyordu. Meselâ, 1556 ve 1568 yıllarında çıkartılan iki ferman

ile Yahudi ve Hıristiyan kadınların feracelerinin kumaş yerine kara

çuhadan yapılması, kuşaklarının otuz-kırk akçeyi geçmeyen ipekten

dikilmesi ve feracelerinin de Müslüman kadınlarının kullandıklarına

benzememesi emredilmişti. Gayrimüslim kadınların saçaklı elbiseler

giyip iyi kalite tülbentler sarmaları yasaktı ve sadece “Kutnî” denen

ipek ve pamuklu karışımı kumaştan yapılma elbise giyebilirlerdi.

Kadınların giyimi 18. asırda daha da önemli bir problem haline geldi

ve elbiselerin açık-saçık olmalarının önüne geçilmesine çalışıldı.

ÖNCE SERBEST, SONRA YASAK

Üçüncü Ahmed’in 1726 tarihli bir fermanında, bazı kadınların

sokaklarda süslü püslü elbiseler giyerek dolaştıkları, elbiselerine

çeşitli süsler taktıkları ve gayrimüslim kadınlara özenerek başlarını

da farklı şekillerde bağladıkları söylenmiş, bu âdetin önüne

geçilmesi emredilmişti. Yasağa uymayan kadınların elbiseleri,

yakaları ve başlıkları kesilecek, giysileri yırtılacak, yasağa ısrarla

uymadıkları takdirde başka şehirlere sürüleceklerdi.

Kadınlar bu gibi uyarılara kulak asmadıkları için benzeri fermanlar

birbirini takip etti ama getirilen yasaklamalara hiçbir zaman tam

olarak uyulmadı. Ardından, “ferace” derdi başladı, sokağa çıkan

kadınların vücutlarının göğüs, bel ve kalça kıvrımlarını gösteren

sıkma feraceler giymeleri defalarca yasaklandı ve vücut çizgilerini

belli etmeyen bol giysiler giyme mecburiyeti getirildi.

Yönetim, İslamî kurallara uygun olmadığı gerekçesi ile 1889’da

feraceyi tamamen yasak etti ve kadınlar çarşaf giymeye teşvik

edildi. Ama bu uygulamadan da güvenlik gerekçesi ile yeniden

vazgeçildi. Sultan Abdülhamid, aşağıda tam metni yer alan bir

emrinde “Bir erkeğin çarşafa bürünüp silahlı olarak bir eve girip

soygun yaptığını” söylüyor, çarşafın güvenlik zaafı taşıdığını ifade

ediyor, hükümetten giyilmesinin yasaklanmasını istiyordu.

Hükümdar endişesinde sonraki senelerde haklı çıkacak ve

çarşaf, gerektiğinde erkekler tarafından da kullanılacaktı! Meselâ,

hükümdarın en yakınlarından olan Mabeyinci Faik Bey padişahın

31 Mart hadisesinden sonra tahtından indirilmesi üzerine

Teşvikiye’deki konağından simsiyah bir çarşafa bürünerek kaçacak

ve gemi ile Mısır’a gidecekti. Ama, Irak’ın krallık zamanındaki

başbakanı Nuri Said Paşa’nın şansı Faik Bey kadar yaver

gitmeyecek ve Paşa 1958 Temmuz’undaki darbe sırasında üzerinde

çarşafla kaçarken tanınıp linç edilecekti…

İŞTE, BİRKAÇ BELGE DAHA

Bugün bu sayfada gördüğünüz belgeyi bundan birkaç sene önce

çıkarttığım bir tarih dergisinde yayınladığım zaman “Abdülhamid

tüccarları”, yani geçimlerini hükümdarın hatırasını pazarlayarak

çıkartmaya alışanlar ayaklanmış, benim padişaha iftira attığım ve

çarşaf konusundaki emrini “uydurduğum”, yahut “bilerek yanlış

yorumladığım” iddiasında bulunmuşlardı…

Şimdi de aynı şekilde davranacaklarına emin olduğum bu zevâta,

peşinen bir hatırlatma yapayım: Çarşaf yasağı konusunda Osmanlı

Arşivleri’nde bulunan belgeler Sultan Abdülhamid’in bugün

yayınladığım bu emrinden ibaret değildir, daha birçok yasaklama

belgesi vardır…

Şimdilik birkaç örnek vereyim: Dosya 5, Gömlek 33, Fon Y..PRK.

DH..; Dosya 1938, Gömlek 106, Fon DH.MKT; Dosya: 62, Gömlek 26,

Fon Y..MTV; Dosya 2362, Gömlek 177096, Fon BEO; Dosya 2735,

Gömlek 12, Fon ŞD ve Dosya 54, Gömlek 27, Fon DH.EUM.THR ve

numaralarına burada yer vermediğim daha birçok belge…

Bu evrakı gözden geçirdiğiniz takdirde yasaklamanın geçmişi ve

boyutu hakkında birşeyler öğrenebilirsiniz!

Kadınların aşırı örtünmelerinin yarattığı güvenlik endişesi, Sultan

Abdülhamid ile Fransa’yı 120 küsur sene ara ile işte bu şekilde aynı

noktaya getirdi.

İŞTE, ABDÜLHAMİD’İN ÇARŞAFI YASAKLAYAN EMİRLERİNDEN BİRİ

SULTAN Abdülhamid’in emri ile 2 Nisan 1892’de Yıldız Sarayı’ndan

zamanın başbakanlığı olan Bâbıâlî’ye gönderilen emirde,

günümüzün Türkçesi ile şöyle deniyordu:

“Bugün yapılan cuma selamlığının ardından Teşvikiye’deki

imparatorluk silâhhanesini şereflendiren padişahımız saraylarına

döndükleri sırada geçtiği yol üzerinde garip bir şekilde bellerinden

bağladıkları çarşaflara bürünmüş ve yüzleri siyah renkte gayet

ince peçeler ile örülü bazı kadınlar görmüştür. Bunlar örtünmemiş

denecek halde açıksaçık bulundukları ve adeta matem elbisesi

giymiş Hristiyan kadınlarına benzedikleri için Müslüman

olduklarında tereddüt edilmiştir.

İzaha gerek bulunmadığı şekilde, bu muazzam İslâm devletinin

Allah’ın izni ile kıyamete kadar bekası ve yükselmesi, kadın-erkek

bütün Müslümanlar’ın her türlü hal ve hareketlerinde şeriatın

hükümlerine son derece dikkatle uymalarına bağlıdır. Bunun aksi,

Allah esirgesin gerek fertler, gerekse de devlet için maddî ve

manevî sonsuz zararlara sebep olur. Bu yüzden İslâm kadınlarının

ilâhî emirlerdeki usullere ve âdâba azâmî derecede dikkat ve itina

etmeleri lüzumunu beyana gerek yoktur.

Bu çarşaflar ise İslâm kadınları hakkındaki örtünme emrine asla

muvafık ve müsait olmadığı gibi, bir maksatla şuraya buraya girmek

için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir yerde fesat ve

mel’anet için kullanılmaktadır. Hattâ geçenlerde bir erkek bu şekilde

çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde ve silâhlı olarak bir eve girip

evdeki kadının üzerine hücum etmiş, çaldığı eşyayı pencereden

dışarıya atarak savuşmuştur.

Din ve devlet düzeni bakımından açıkça görülen zararlarından

dolayı bu konu gereken kişilere uygun şekilde anlatılıp gerekli

uyarılarda bulunulmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin

yasaklanması, padişahın emridir. 4 Ramazan 1309 / 20 Mart 1308 (2

Nisan 1892). Padişah Hazretleri’nİn başkâtibi Süreyya”

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir