Bir kaç hafta önce Başkan Obama, Başbakan Netenyahu ile basın toplantısında Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini;
ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik sarsılmaz taahhüdü,
İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşmasının desteklendiği,
İran’ın nükleer silah ele geçirmesini önleyeceğine ilişkin verilen sözden geri dönülmeyeceği,
ABD’nin kendisini de tehdit eden İslamcı teröristlerle Suriye’de ve Irak’taki mücadelesinin ön cephedeki ortaklarını destekleyerek, bölgede kök salmış aşırılık ideolojisiyle, mezhepsel ve siyasi ayrılıklarla da uğraşarak yok etme esaslarıyla açıklamıştı.
*
İsrail’i, özellikle 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirdiği Mısır’dan Sina, Suriye’den Golan Tepeleri, Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs de devam ettirdiği işgal ve işgal altında tuttuğu Filistinlilere karşı acımasız tavrı, yayılmacı politikalarıyla komşu ülkelerle ilişkileri belirliyor.
1967 Savaşının başlamasından önceki sınırlar olası bir barışın ardından İsrail ile Filistin Devleti arasındaki sınıra referans kabul ediliyor.
*
Tarih boyunca Ortadoğu’nun savaşlarını ve İsrail- Arap savaşlarını bölgenin kıt su kaynakları tetikliyor.
İsrail’in Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Gazze’yi işgali, özellikle Golan Tepelerindeki su kaynakları İsrail- Filistin ile İsrail- Suriye arasında esas sorunu oluşturuyor.
Su kaynaklarına erişimin olmaması halinde hem İsrail’in,hem de Bağımsız Filistin’in varlığını sürdüremeyecekleri biliniyor.
Nüfusun artması ve sahip olunan kaynakların azalması sonucunda,İsrail işgalden itibaren suyun insani bir hak olduğundan hareketle o bölgede hak talebinde olmak için kurduğu yerleşim yerleri de barışın önünde engel olarak duruyor…
Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Gazze’nin işgali Suriye ile İsrail arasında iki ülkenin azınlıkları sayılan Filistinliler ve Kürtler sorununu da körüklüyor.
Neticede, bölgede giderek İslam Devrimiyle İran haydut devlet sayılırken, HAMAS,Hizbullah, Müslüman Kardeşler gibi sayısız İslami Cihad örgütleri ve Kürtler, kısaca dinci ve etnikçi terörizm ortaya çıkıyor.
*
Şimdilerde, İsrail 2009’da Doğu Akdeniz’de Tamar, 2011’de Leviathan’da doğalgaz bulmasıyla birlikte,enerji açısından bağımsız hale gelirken, dünyanın önemli enerji oyuncuları arasında gösteriliyor.
Ama öncelikle İsrail’in doğalgazını dünyaya satabilmesi,doğalgazın büyük ekonomisi için az maliyet ile hızlı getiri sağlayacak,komşu ülkelerin mevcut boru hatlarını kullanması gerekiyor ama bölgede bu anlaşmaları yapacak dost ülke bulamıyor.
*
İki ülkenin boru hatları konuşuluyor.
Birincisi, Güney Kıbrıs’ın Vasilikos Likid Doğalgaz (LNG) Terminalidir, ne ki bu hattın Avrupa’ya bağlanması için Güney Kıbrıs’ta yeterli LNG bulunmuyor, İsrail’in sıvılaştıracağı doğalgaza ihtiyacı var ki; bu da maliyetlerin rekabet edecek düzeyden uzak olması anlamına geliyor.
Üstelik Güney Kıbrıs’ın Türkiye ile KKTC sorunu bulunuyor.
İkincisi,Türkiye’deki boru hatlarından faydalanılmasıdır, fakat bugünün konjonktüründe bu mümkün görünmüyor.
Çaresiz İsrail Mayıs’ta imzaladığı bir protokolle Mısır’ın LNG tesislerinde doğalgazını sıvılaştırmaya hazırlanıyor.
*
Kaynayan bir bölge,dinci ve etnikçi terör ve muhteşem bir zenginliğin düşüyle, İsrail güvenliği ve esenliğini her zamandan daha çok istiyor.
İşte Suriye’de herhangi bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğu görülmüştür.
Bu durumda, her hâlikârda Suriye ile yapılacak bir barış anlaşmasının BAAS partisi ile yapılacağı gerçeğinden hareketle,
İsrail, Suriye ile bir barış anlaşmasının mutlaka şartlarından biri olacak, her iki tarafın birbirlerinin iç işlerine karışmaması şartı ya da Suriye’nin İsrail’in azınlıkları olan Filistinliler, İsrail’in Suriye azınlıkları olan Kürtler ile ilgilerini kesmeleri süreci işletiliyor.
Nitekim ABD/İsrail imalatı IŞİD, Suriye Kobane’de Kürtlerin “Demokratik Özerklik Projesi”ni yerle bir ediyor.
Türkiye’ye yansıması Kürt Hareketinin terörist kanadının tasfiyesidir, ayrılıkçı siyasi kanadının “demokrasi” gereği TBMM’de temsili…
*
İran’ın nükleer programına ilişkin 5+1 grubuyla mevcut anlaşmazlıkların giderilmesi ve daimi genel bir anlaşmaya çevrilmesi yönündeki görüşmeler de devam ediyor.
Bir taraftan da İran’da dini ideolojinin hakim olması nedeniyle dini lider A.Hamaney ile ABD ile ilişkileri normalleşmeye götüren Cumhurbaşkanı H. Ruhani’nin Batı ile gizli bir ajandası olduğuna ilişkin bir kuşku dalgası ile aralarına soğukluk kuruluyor.
İran rejiminin devrilmesi planının hâlâ çalıştığı anlaşılıyor…
*
Filistin Devletinin ilanı ve Filistinliler arasında herhangi bir çatlağın olmaması, Filistin’in homojen bir güç olması, kendi iç dinamiğinde dengeli bir manevra gücü oluşturarak barış görüşmelerine dönülmesinin şartları da hazırlanıyor.
İsrail’in yeraltı tünellerini yokederek, Gazze’yi silahsızlandırarak HAMAS’ı Filistin Özerk Yönetiminin izlediği siyasete dönüştürmek üzere geçen yaz Gazze’ye yaptığı saldırılardan sonra,
Haziran’da Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasında görüş ayrılıkları arkaya atılarak kurulan ve BM tarafından iki devletli çözümü temel alan barış prensibine bağlı kalınması koşuluyla kabul edilen birlik hükümeti ile İsrail arasında yeniden barış görüşmelerinin de önünü açacak, Filistin Birlik Hükümeti ilk hedef olarak Filistin kurumlarını birleştirilmeye çalışıyor.
*
Ne İsrail saldırıları, ne İsveç ile başlayıp İngiltere, Fransa, İspanya, İrlanda, Hırvatistan ile Avrupa’ya yayılmaya devam eden Filistin Devletini tanıma önergelerine rağmen,
Filistin Birlik Hükümetinde görüş ayrılıkları ve güvensizliklerin giderilmesi hâlâ zorlu bir süreç gerektiriyor.
*
Şimdi Gazze’ye yapılan saldırılardan sonra halktan destek gören HAMAS yönetiminin Filistinliler arasında prestiji yükseliyor, Mahmud Abbas’ın göze çarpmayan pozisyonu yüzünden Filistin Özerk Yönetimi mevzi kaybediyor.
İsrail ise HAMAS’ın mevzilerini sağlamlaştırması karşılığında Filistin saflarında yeni ayrışmalara, HAMAS’ın Abbas’ı ikinci plana itme çabasında bulunmasına yol açmasına göz kırpıyor.
HAMAS’ın yükselen prestijinden faydalanarak, uluslararası terör listelerinde yeralan HAMAS’a karşı mücadele adı altında, Filistin liderlerine karşı operasyonlar düzenlemeyi, bu suretle sıkışan Filistin-İsrail görüşmelerinin önünü en işine gelir biçimde açabilmeyi kurguluyor.
*
Tıpkı Mısır’da Batılı sermayenin temsilcisi askerle-Müslüman Kardeşler arasında,
Ya da İran’da dini lider A.Hamaney’in “İslam Devrimi güçleri” ile Cumhurbaşkanı H.Ruhani’nin “Devrimci Güçleri” arasında,
Ya da Türkiye’de AKP ile Fethullah Gülen cemaati ve PKK terör örgütü ile BDP/HDP ayrılıkçı Kürt partileri arasında estirilen bir dolu entrika ve tefrikalarla;
Ilımlılar ile aşırılar ayrıştırılıyor, İsrail bölgeyi belirlemeye devam ediyor.
*
Geriye Başkan Obama’nın işaret ettiği bölgeye kök salmış aşırılık ideolojisi ve onun liderleri kalıyor.
2.11.2014