NECDET BULUZ
Terör örgütü PKK ile masaya getirilen “çözüm süreci” aradan geçen süre içinde adeta “çözümsüzlüğe” dayandı. Bu süre içinde PKK daha da güçlendi, devlete meydan okur hale geldi. Doğu ve Güneydoğu, adeta devletten kopma noktasına taşındı.
Kobani bahanesi ile terör örgütü ve yandaşları tarafından ortaya konulanların yenilir yutulur tarafı kalmadı. Hükümet kanadı, daha önce “Ne olursa olsun, süreç devam edecektir” diyordu. Ancak, Hükümet kanadı şimdi daha farklı şeyler söylüyor. “Çözüm sürecine mecbur ve mahkûm değiliz” deniliyor.
Son MGK toplantısından sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “çözüm süreci” konusunda söyledikleri, bu sürecin çözümsüzlüğe doğru sürüklendiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecini sabote etmek isteyenlerin olduğunu belirtip “Sabrın da bir sonu var. Sabrımızın sınırı aşılırsa olabilecekleri aklımın uçundan bile geçirmek istemiyorum “diyerek PKK’nın siyasi uzantısı HDP’ye sert mesajlar vermeye çalıştı.
Bu söylemde, çözümün HDP’lilerce sabote edilmeye çalıştığı vurgulanıyor.
Ancak, unutulan bir şey var:
PKK, yandaşları ve siyasi uzantıları zaten barış, huzur, kardeşlik, birlik ve bütünlük istemiyorlar. Bunu da bugüne kadar defalarca dile getirdiler. Doğu ve Güneydoğu halkını da yönetiyorlar. Hükümet olarak bugüne kadar bunun önüne geçilebildi mi?
İmralı’daki Öcalan’ı herkes dinliyor gibi yapıyor ama kimsenin dinlemediği de son yapılan çağrı, gösteri, yakma, yıkmalarda gördük. Öcalan’a rağmen PKK ve yandaşları terör estiriyor. Askerlerimize kahpece tuzak kuruyor.
Özetle, artık bir şeylerin koptuğunu görmemiz gerekiyor.
Son MGK toplantısında askeri kanadın da bu durumdan son derece rahatsızlık duyduğu dile getiriliyor. PKK’nın sivil kanadı KCK’nın da “paralel yapı” içinde değerlendirildiği, Doğu ve Güneydoğu’nun devletten kopma noktasına doğru sürüklendiğine dair kuşkuların dile getirildiği de ifade ediliyor.
Ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
PKK ve yandaşlarının yaptığı taşkınlık, devletten kopma noktasına gelinmesi, ortaya konulan eylemler kamuoyunu son derece rahatsız ediyor. Bu rahatsızlık şimdi Hükümet kanadında da görülmeye başlandı. Askeri kanadın da son derece rahatsız olması, sürecin mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bile “Sabrın da bir sonu var” noktasına getirmiştir.
Dikkat edilecek olursa son günlerde Başbakan Davutoğlu da PKK ve yandaşlarına çağrı üzerine çağrı yapıyor “Kamu düzenini bozdurmayız” diyor.
Kamu düzeninin bozulmaması gerektiğini baştan bu yana vurguluyoruz. Ancak, yaşananlar, ortaya konulanlar Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere kamu düzeninin bozulmaya doğru hızla gittiğini gösteriyor.
Çünkü AK Parti, “Barış süreci” adı altında PKK’ya çok büyük tavizler verdi. Terör örgütü şımardıkça şımardı, aldıkça da istedi. Güneydoğu da güç kazandı. Yol kesip, kimlik kontrolü yapıyor, askerimizi, polisimiz şehit ediyor. Kamu binalarını, okulları ateşe veriyor, Türk bayrağını yakıyor, Atatürk heykellerini yerle bir ediyor. Haraç topluyor, infaz ediyor, dehşet ve korku salıyor.
Şimdi kalkıp “Kamu düzenini bozdurmayız” demek ne kadar inandırıcı olur?
“Çözüm süreci” ile PKK çok şey kazandı. Bölgede güçlendi. Bölgede kamu düzeninin PKK’nın eline geçtiğini de görebiliyoruz. Bizi asıl düşündüren ve geleceğimize kuşku ile bakmamıza neden olan da zaten bu değil mi?
Eğer, bugün Doğu ve Güneydoğu’da güvenlik güçleri bile sokağa çıkmaya çekiniyor, vatandaşlar korkudan akşam olunca dükkânını kapatmak zorunda kalıyorsa, burada kamu düzeninden söz edebilir miyiz?
PKK ve yandaşları yolları kesiyor, kimlik kontrolü yapıyor, haraç topluyor, güvenlik güçlerini karşı düşman görüyor, kendi mahkemesini kurup, korku ve dehşet saçabiliyorsa buralardan kamu düzeninden söz edebilir miyiz?
Bir not daha:
1 Kasım’ı PKK destekçisi HDP “Kobani Günü” ilan etti, halka “Sokağa çıkın” çağrısı yaptı. Hükümet ise bu çağrıyı yasadışı ilan etti. Buna rağmen Diyarbakır başta olmak üzere, HDP çağrısı ile devletin değil, bölücülerin isteği oldu. Binlerce kişi sokaklara çıktı, dükkânlar kapatıldı, Öcalan posterleri, sözde Bağımsız Kürt Devleti’nin bayrakları. Bölücü sloganlar ortaya konuldu. Devlet ise bunları sadece seyretmek durumunda kaldı.
“Çözüm Süreci”nde sözün bittiği noktadayız.
Bir yanıt yazın