Herşey ABD-Rusya arasındaki güç dengesini belirleyecek Ukrayna’nın, Baltık’tan Karadeniz’e ve Hazar’a kadar bölgedeki rolü,
Ve Ortadoğu’da güç dengesini belirleyecek olan İsrail-Filistin arasındaki muhtemel bir barış ve bölgedeki gereksinimler üzerinden cereyan ediyor.*
Bu mekanizmayı kendi lehine çevirmek üzere ABD ve AB, şimdilerde Rusya’ya ardarda ekonomik,siyasi ve askeri yaptırım paketleri açmıştır.
2011’de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun nükleer programına ilişkin raporunun ardından İran’a da Güvenlik Konseyinin ilave kararları ile yaptırımlar uygulanıyor.*
Yaptırımlar ya da tecrid insandan ulusa ilişkide bulunulan topluluktan çıkarılma, sosyo-ekonomik ve kültürel olarak yalnız bırakma suretiyle dış dünyadan koparılmadır.
Tecridin bireyden geliştirilen deneyimi, bir ülkenin fikri ve uygulamalarının yasaklandırılması ve cezalandırılmasını yönelik uluslararası anlaşmalarla ülkelere de yansıtılıyor.
Tarihsel sürecinde yöntemleri Auschwitz’lerden, Irak Ebu Gureyb’den, Afganistan Bagram’dan, Guantanamo’dan geliştirilmiştir ve deneyimlerin ışığında Şili’de, Venezuella’da, Kuzey Kore’de, Irak’ta, Rusya’da, işte İran’da; insandan-ulusa, ulustan-insana uygulanıyor.
*
Gelirinin çoğunu dünyanın en büyük 2. üreticisi olduğu petrolden sağlayan İran’a uygulanan tecridin en önemli ayağı, ekonomik işlemlerinin sonlandırılması amacıyla Merkez Bankası işlemlerinin askıya alınmasıdır.
Bu suretle İran’ın aynı zamanda çok sayıda sektörde faaliyet gösteren, ithalatın yarıdan fazlasını ihracaatın tamamına yakınını yaparak en güçlü ekonomik örgütü olan Devrim Muhafızları,
Devrim Muhafızlarından hareketle giderek toplumsal bilinç ve vicdanların körleştirilmesi, bireylerin ve İran ulusunu yalnızlaştırması, inancı- bilinci teslim alırken düşlerin parçalanması, fiziki ve psikolojik olarak çökertilerek rejiminin yıkılması hedefleniyor.
*
Rağmen çok eskiye dayanan deneyimi ve devlet tecrübesiyle İran tecride farklı yöntemlerle tepki gösteriyor.
Nükleer altyapının kilit önemdeki bileşenlerini yoketmek çabasında bulunan NATO saldırısına karşı İran balistik füzeleri ülke genelinde dağıtarak konuşlandırırken,
Hava kuvvetlerinde hızlı tepki gösteren yeni birlikler oluşturulmuştur.
İran kendine uygulanan tecrite karşı ayakta kalabilme güdüsüyle iç anlaşmazlıklarına rağmen birleşmiş, “İslam Milliyetçiliği” ardından hızla “nükleer milliyetçiliğe” yönelmiştir.
Halbuki İran’ın içine düşürülmek istendiği tecridte sarıldığı “Nükleer Milliyetçiliğe”, ne İsrail’in tek başına ne de içine düştükleri ağır ekonomide ABD, İngiltere ve müttefiklerinin askeri bir yöntemle baş etmesi mümkün görülmüyor.*
Ama ABD ve AB tecrid politikası uygulamalarına Rusya’yı da dahil edince, o cenahta İran’ın ardından Rusya pazarlarının da daralması karşısında, nasıl bir yaklaşım sergilenmesi konusunda bölünmeler yaşanıyor.
Mesela Almanya, Rusya ile olan ekonomik ilişkileri doğrultusunda yaptırımların ağırlaştırılmasına muhalefet ediyor.
Hakeza Fransa, İtalya, Avusturya, Lüksemburg, Bulgaristan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Slovakya Rusya’ya tecridin arttırılmasını kendi çıkarları için tehlikeli görüyor.*
Bu noktada ABD ve AB Ukrayna seçimlerinin Donetz ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinde yapılmaması, bu suretle bölünmüşlüğün yavaş da olsa siyasal bir meşruiyet kazanma yoluna girmesi ya da bölgenin donmaya bırakılan bir çatışma alanı hüviyeti kazanmak üzere oluşunun verdiği fırsat ve Suriye’yi yok etmekle ilgili niyetlerin boşa çıkmasıyla;
İsrail-Filistin arasında bir barışı ve bu barışı etkileyecek Suriye ve Irak dinamiklerini oluşturmaya yönelmiştir.
*
İran’ın 5+1 grubu arasında müzakerelerde nükleer silahın geliştirilmesini sonlandıracak, nükleer programını barışcıl amaçlar taşıdığını ispat edecek bir mekanizma için yürüttüğünü ikna etmesi halinde,
Birincisi, dayatılan yaptırımların ortadan kaldırılması, İran’ın uluslararası enerji piyasalarına ulaşması için işbirliği yapılması,bu suretle İran pazarının Avrupa yararına açılması,hidrokarbon piyasalarında Rusya’nın payının azaltılması,
İkincisi, İsrail-Filistin arasında çevre ülkeleri de kapsar bir barış planı öngörülürken, İran’ı Ortadoğu’yu, bilhassa İsrail’i ateşe atabilecek bir polita yürütmekden alıkoymak öngörülüyor.*
İran’ın nükleer programı hakkında 5+1 grubuyla mevcut anlaşmazlıkların giderilmesi ve daimi genel bir anlaşmaya çevrilmesi yönündeki görüşmelerle ilgili,
Baş müzakereci A.Erakçı, İran’ın görüşmelerde ciddi olduğunu, ancak kırmızı çizgilerini dikkate aldığını ve nükleer hakkından tek bir adım dahi geri çekilmeyeceğini açıklıyor.
Tam bir nükleer anlaşmaya varabilmek için İran’a karşı uygulanan zalim tecridin kalkması gerektiğine işaret ediyor.
AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi C.Ashton, şimdiye kadar İran ile sayısız oturumlar düzenlediklerini ve sürdürülen nükleer görüşmelerin tüm tarafların iyi niyetli olmalarıyla devam edeceğini söylüyor.*
Ne ki tecrid siyasetinin bin türü yine işliyor.
Cumhurbaşkanı H. Ruhani’nin Hizbullah ve HAMAS İslami örgütlerini himaye etmek istememesi, ABD ve AB ile ilişkilerin normalleşmeye yürümesinden hareketle, Batı ile gizli bir ajandası olduğuna ilişkin bir kuşku dalgası estiriliyor.
İki lider arasında gelişen ayrışma ülkenin siyasi katmanlarına yayılıyor.
İran,artık dini lider A.Hamaney’in “İslam Devrimi Güçleri”, Cumhurbaşkanı H.Ruhani’nin ” Devrimci Güçler”i ile eski Cumhurbaşkanı M.Ahmedinejad’ın “devrimci anti-emperyalist Güçler”i arasındadır ve yönetimde hem ideolojik,hem de kişisel hesapların çelişkileri keskinleşiyor.
İran rejiminin devrilmesi planının hâlâ çalıştığı anlaşılıyor…*
Diğer taraftan, Ortadoğu’nun liderliği konusunda Suudi Arabistan ve Türkiye; İran’ı bölgedeki sorunun bir parçası olmakla suçluyor.
Nüfuzunu kırmak ve öne geçmek için İran işgalci olmakla suçlanıyor ve Suriye,Irak ve Yemen’deki güçlerini çekmesi isteniyor.*