YÜKSEK GERİLİM

 


Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul’da “Akil İnsanlar” toplantısında, AKP’nin asıl niyetini ortaya koyan bir konuşma yaptı.
Ertesi gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu,”Peşmerge’nin Kobani’ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobani’nin düşmesini hiç arzu etmedik” dedi.
İki açıklamanın bileşkesinde “Barış Süreci”nin politik kodlarının değiştiği, gerilimin had safhaya çıkacağı anlaşıldı.

*
Davutoğlu,”Bu toprakların şehirleri, sokakları, devletleri sosyo kültürel bağları 2-3 bin yıla dayanır. Bizde 1000 yılı devirmemiş bir şehir yoktur. Şehirler tek bir etnik grupla, dinle, mezheple adlandırılamaz.
İki kavram, temel unsur var: Tarihdaşlık ve Vatandaşlık.
Tarihdaşlık bilincini kaybetmiş ulusalcı ideolojiler, bir müddet sonra dışlayıcı bir kültüre dönüşüyor;tek bir mezhep, ideoloji ve siyasete hitap etmeye başlamışsa bir müddet sonra tıkanıyor.
Tekçi yapılar kadim kültürlerin olduğu yerlerde acı ve hüzün getiriyor. Pakistan- Hindistan bölünmesindeki acıları hatırlayınız. Herhangi bir İskandinav ülkesi bununla karşı karşıya kalmaz.
Türkiye’nin farkı şudur. Biz yerleşik, içiçe geçmiş sosyo-kültürel yapılar içinde yer alıyoruz.
Irak’ın birliğini en fazla kim tehdit etmiştir? Basra’yı bir Şii şehir, Musul’u bir Şii şehir olarak tanımlayanlardır.
Şehir, devletten önce gelir. Şehirden önce gelen de insan bilincidir. Bizim oradan farkımız, biz Kürt ve Türk olarak her yerde iç içe yaşıyoruz.
Kürtlerin devleti yok, bir devlet arayışı var. Kürtlerin devleti Türkiye Cumhuriyeti’dir” diyor.

*
Davutoğlu, devleti belirleyen üç unsur “Millet, ülke, egemenlik” kavramları üzerinde yükselen Türkiye Devleti’ni, “AKP Devleti’nin Yeni Türkiye’si”ne dönüştürmüş olmalarının gücüyle konuşurken,
Halbuki, ABD’nin Avrasya’da kalıcı dönüşümler için verdiği savaşımda Türkiye’deki varlığını, bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler üzerinden geliştirmesi ve devletin en üst yönetimini, özellikle askerle oluşturduğu yakınlığını egemenliğine güvence olarak değerlendirmesi  sonucu tarihinin en sıkıntılı döneminden geçildiğini aklına getirmiyor.

*
Egemenliğin iç içe iki aşamada el değiştirdiğini, ilkin Türk Milleti’nin aynı topraklar üzerinde yaşayan dil, tarih, ülkü,duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk çerçevesinin ya da “Tarihdaşlığın“,
ABD’nin, AKP siyasal iktidarına verdiği destekle esaslı bir islamcı kadro hareketiyle devletin elit kadrolarını oluşturan kesimleri tüm yapılardan sildiklerini,
AKP iktidarının hareketini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenlemesi karşılığında Avrasya’ya yönelik politikalarda açık işbirliği ve kurumlaşmalar oluşturmasıyla milleti ya da “Vatandaşlığı” bölük-pörçük ettiklerini ağzına almıyor.
Sonra demokratikleşmeyi öngören ABD, Kürt Sorununun çözülmesini öngören İsrail, TSK’nın stratejisini belirleyen NATO ve birbirine paralel  unsurlar bileşkesinde, yeniTürkiye’nin,hem siyaseti, hem askerinin yönetilmesiyle  Türk ülkesininkimliksizleştirildiğini de umursamıyor.

*
Davutoğlu konuşmasında, Fransız filozof Michel Foucault’nun, “İnsanın insan üzerinde güç ve iktidar kurma mücadelesi tarihin değişmeyen kuralıdır; sorun insanların eşitlikle mi yoksa baskıyla mı bir arada olacakları gerilimidir” düşüncesine bir öykünme sonra bir takiyye gibidir.
M.Foucault  “Modern zamanda ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi,refah ve gelişime ortak edilmesi söz konusudur.

Bu yeni emperyalizmdir; sömürgeciliğini insandan geliştirip tüm dünyaya işliyor,modern zamanın yeni hayat tarzını  ulus devletlerin ötesinde dizayn ediyor, karşıtlar ise eşitliğin mücadelesini veriyor” diyor.
*

Davutoğlu’nun öykünmeciliğini, Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu’nun,”Peşmerge’nin Kobani’ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobani’nin düşmesini hiç arzu etmedik” açıklamasındaki takiyye karakter tamamlıyor.
Türkiye’nin, PKK karşısına bir yandan Batı’nın desteğini, diğer yandan da Türkiye’nin desteğini elinde bulunduran Mesud Barzani’nin KDP’sini ve peşmergeleri,”İŞİD terörüyle mücadele” görünümü altında Kobani’ye yerleştirmekte olduğu anlaşılıyor.
Böylece Suriye’de AKP-KDP- ABD emperyalizmi bloku, farklı amaçlar güderek bir tek cephe oluşturmaya çalışıyor.
*
Yeni Türkiye’nin bir zaman Selçuklu’nun, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodlarının değişimi ya da modernleşmesinden yana olan politikalarını görmek gerekiyor.
Böylece Osmanlı zımni sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirebilmeyi, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmeyi, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmayı,sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmeci ve batılaşmanın sosyal muhayyileyi sıfırlama etkisini geçersizleştirmeyi,
Giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığını düşündüğü İslam ülkelerini ümmet anlayışında güçlü kentler üzerinden  devletler konfederasyonu oluşturmak hedefleniyor.

*
Türkiye’nin mevcut bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye 1.Meclisinin Misak-ı Milli’sini değil,
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak’ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde,
Ya da farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil, kent bazında Ortadoğu Konfederal Sistemi içinde bir arada yaşayabilmeleri kurgulanıyor.

*
Bu kurguda,ideolojik olarak klasik komünist partilerden farklı, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi,
Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğe ve gerisindeki emperyalizmin etkilerine son vermek,bunların Kürdistan’daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemek düşüncesinde kendi şahsi tarihini bir parti, bir hareket,bir ulus ya da yeni bir insan tarihi gibi addeden Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün siyasetten ayrıştırılarak giderek yok edilmesi öngörülüyor ki;

İŞİD’le mücadele eden uluslararası koalisyonun da hedefi budur.*
Türkiye İran’ın batısından, Irak’ın kuzeyine ve Suriye’nin kuzeyinden doğusuna ve Akdeniz’e ulaşan koridorda;
Orta Doğu’da feodal grupların etkin gücünü İslam’da birleşen kent devletlerine çevirmeye çalışıyor.
Kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan kent devletler öngörüyor.
Bugünün ABD emperyalizmi de askeri gücünü yedekte tutuyor,etkili ekonomik ve siyasi gücü ile sınırsız bir dünyayı ya da tek bir pazarı oluşturmayı hedefliyor.
O da Orta Doğu’da feodal grupların etkin gücünü giderek liberal-kapitalist kurguda kent devletlerine çevirmeye çalışıyor.

Kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan liberal-kapitalist kent devletleri öngörüyor.*
Başbakan Davutoğlu, açık açık ABD yerse diyor…


*
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov ise “Dünya, liberal-kapitalist gelişim modelinin tüm ülkelere empoze edilmesinin mümkün olmadığının anlaşıldığı bir değişim çağını yaşıyor.Çağdaş uluslararası ilişkiler sistematiği artık rekabet zemininde şekilleniyor ve bu rekabet de sadece ekonomik ve finansal alanlarda değil, aynı zamanda milli değerler ve gelişim modelleri alanlarında da yaşanıyor” diyor…

21.10.2014

<p>
Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul'da "Akil İnsanlar" toplantısında, AKP'nin asıl niyetini ortaya koyan bir konuşma yaptı.
Ertesi gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu,"Peşmerge'nin Kobani'ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobani'nin düşmesini hiç arzu etmedik" dedi.
İki açıklamanın bileşkesinde "Barış Süreci"nin politik kodlarının değiştiği, gerilimin had safhaya çıkacağı anlaşıldı.</p>
<p>*
Davutoğlu,"Bu toprakların şehirleri, sokakları, devletleri sosyo kültürel bağları 2-3 bin yıla dayanır. Bizde 1000 yılı devirmemiş bir şehir yoktur. Şehirler tek bir etnik grupla, dinle, mezheple adlandırılamaz.
İki kavram, temel unsur var: Tarihdaşlık ve Vatandaşlık.
Tarihdaşlık bilincini kaybetmiş ulusalcı ideolojiler, bir müddet sonra dışlayıcı bir kültüre dönüşüyor;tek bir mezhep, ideoloji ve siyasete hitap etmeye başlamışsa bir müddet sonra tıkanıyor.
Tekçi yapılar kadim kültürlerin olduğu yerlerde acı ve hüzün getiriyor. Pakistan- Hindistan bölünmesindeki acıları hatırlayınız. Herhangi bir İskandinav ülkesi bununla karşı karşıya kalmaz.
Türkiye'nin farkı şudur. Biz yerleşik, içiçe geçmiş sosyo-kültürel yapılar içinde yer alıyoruz.
Irak'ın birliğini en fazla kim tehdit etmiştir? Basra'yı bir Şii şehir, Musul'u bir Şii şehir olarak tanımlayanlardır.
Şehir, devletten önce gelir. Şehirden önce gelen de insan bilincidir. Bizim oradan farkımız, biz Kürt ve Türk olarak her yerde iç içe yaşıyoruz.
Kürtlerin devleti yok, bir devlet arayışı var. Kürtlerin devleti Türkiye Cumhuriyeti'dir" diyor.</p>
<p>*
Davutoğlu, devleti belirleyen üç unsur "Millet, ülke, egemenlik" kavramları üzerinde yükselen Türkiye Devleti'ni, "AKP Devleti'nin Yeni Türkiye'si"ne dönüştürmüş olmalarının gücüyle konuşurken,
Halbuki, ABD'nin Avrasya'da kalıcı dönüşümler için verdiği savaşımda Türkiye'deki varlığını, bir kısım halkın kanaatleri veya hükümetlerle değişmeyecek denli köklü ilişkiler üzerinden geliştirmesi ve devletin en üst yönetimini, özellikle askerle oluşturduğu yakınlığını egemenliğine güvence olarak değerlendirmesi  sonucu tarihinin en sıkıntılı döneminden geçildiğini aklına getirmiyor.</p>
<p>*
Egemenliğin iç içe iki aşamada el değiştirdiğini, ilkin Türk Milleti'nin aynı topraklar üzerinde yaşayan dil, tarih, ülkü,duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk çerçevesinin ya da "Tarihdaşlığın",
ABD'nin, AKP siyasal iktidarına verdiği destekle esaslı bir islamcı kadro hareketiyle devletin elit kadrolarını oluşturan kesimleri tüm yapılardan sildiklerini,
AKP iktidarının hareketini kısıtlayan ekonomik dengeleri yeniden düzenlemesi karşılığında Avrasya'ya yönelik politikalarda açık işbirliği ve kurumlaşmalar oluşturmasıyla milleti ya da "Vatandaşlığı" bölük-pörçük ettiklerini ağzına almıyor.
Sonra demokratikleşmeyi öngören ABD, Kürt Sorununun çözülmesini öngören İsrail, TSK'nın stratejisini belirleyen NATO ve birbirine paralel  unsurlar bileşkesinde, yeniTürkiye'nin,hem siyaseti, hem askerinin yönetilmesiyle  Türk ülkesininkimliksizleştirildiğini de umursamıyor.</p>
<p>*
Davutoğlu konuşmasında, Fransız filozof Michel Foucault'nun, "İnsanın insan üzerinde güç ve iktidar kurma mücadelesi tarihin değişmeyen kuralıdır; sorun insanların eşitlikle mi yoksa baskıyla mı bir arada olacakları gerilimidir" düşüncesine bir öykünme sonra bir takiyye gibidir.
M.Foucault  "Modern zamanda ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde insanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi,refah ve gelişime ortak edilmesi söz konusudur.</p>
Bu yeni emperyalizmdir; sömürgeciliğini insandan geliştirip tüm dünyaya işliyor,modern zamanın yeni hayat tarzını  ulus devletlerin ötesinde dizayn ediyor, karşıtlar ise eşitliğin mücadelesini veriyor" diyor. *</p>
Davutoğlu'nun öykünmeciliğini, Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu'nun,"Peşmerge'nin Kobani'ye geçmesi için yardımcı oluyoruz. Kobani'nin düşmesini hiç arzu etmedik" açıklamasındaki takiyye karakter tamamlıyor.
Türkiye'nin, PKK karşısına bir yandan Batı'nın desteğini, diğer yandan da Türkiye'nin desteğini elinde bulunduran Mesud Barzani'nin KDP'sini ve peşmergeleri,"İŞİD terörüyle mücadele" görünümü altında Kobani'ye yerleştirmekte olduğu anlaşılıyor.
Böylece Suriye'de AKP-KDP- ABD emperyalizmi bloku, farklı amaçlar güderek bir tek cephe oluşturmaya çalışıyor.*
Yeni Türkiye'nin bir zaman Selçuklu'nun, Osmanlı'nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodlarının değişimi ya da modernleşmesinden yana olan politikalarını görmek gerekiyor.
Böylece Osmanlı zımni sözleşmesini bir demokrasi kuramı haline getirebilmeyi, Osmanlı liberalizminin felsefi dayanaklarını sürdürmeyi, İslami lehçenin siyasallaşma ve örgütlenme potansiyelini arttırmayı,sosyal seferbercilikle İslamcı kodları bütünleştirmeci ve batılaşmanın sosyal muhayyileyi sıfırlama etkisini geçersizleştirmeyi,
Giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız ve karmakarışık kaldığını düşündüğü İslam ülkelerini ümmet anlayışında güçlü kentler üzerinden  devletler konfederasyonu oluşturmak hedefleniyor.</p>
<p>*
Türkiye'nin mevcut bütünlüğünü, ulusal birliği ve tam bağımsızlığını belirleyen, bunlarla bağdaşmayan ödünlerde bulunulmasını engelleyen Türkiye 1.Meclisinin Misak-ı Milli'sini değil,
Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin ülke sınırlarını Suriye ve Irak'ın kimi bölgelerini de kapsar biçimde belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde,
Ya da farklı kimliklerin ve farklı inançların bir ulus devletle değil, kent bazında Ortadoğu Konfederal Sistemi içinde bir arada yaşayabilmeleri kurgulanıyor.</p>
<p>*
Bu kurguda,ideolojik olarak klasik komünist partilerden farklı, Kürt küçük ve orta burjuvazisinin çıkarlarının temsilcisi,
Kürdistan üzerindeki sömürgeci egemenliğe ve gerisindeki emperyalizmin etkilerine son vermek,bunların Kürdistan'daki etkilerini en son kalıntısına kadar tasfiye etmek,bağımsız ve birleşik bir Kürdistan'da demokratik bir halk yönetimi kurmak ve sınıfsız bir topluma doğru ilerlemek düşüncesinde kendi şahsi tarihini bir parti, bir hareket,bir ulus ya da yeni bir insan tarihi gibi addeden Abdullah Öcalan ve PKK örgütünün siyasetten ayrıştırılarak giderek yok edilmesi öngörülüyor ki;</p> İŞİD'le mücadele eden uluslararası koalisyonun da hedefi budur.*
Türkiye İran'ın batısından, Irak'ın kuzeyine ve Suriye'nin kuzeyinden doğusuna ve Akdeniz'e ulaşan koridorda;
Orta Doğu'da feodal grupların etkin gücünü İslam'da birleşen kent devletlerine çevirmeye çalışıyor.
Kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan kent devletler öngörüyor.
Bugünün ABD emperyalizmi de askeri gücünü yedekte tutuyor,etkili ekonomik ve siyasi gücü ile sınırsız bir dünyayı ya da tek bir pazarı oluşturmayı hedefliyor.
O da Orta Doğu'da feodal grupların etkin gücünü giderek liberal-kapitalist kurguda kent devletlerine çevirmeye çalışıyor.</p>
Kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan liberal-kapitalist kent devletleri öngörüyor.*
Başbakan Davutoğlu, açık açık ABD yerse diyor...</p> *
Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov ise "Dünya, liberal-kapitalist gelişim modelinin tüm ülkelere empoze edilmesinin mümkün olmadığının anlaşıldığı bir değişim çağını yaşıyor.Çağdaş uluslararası ilişkiler sistematiği artık rekabet zemininde şekilleniyor ve bu rekabet de sadece ekonomik ve finansal alanlarda değil, aynı zamanda milli değerler ve gelişim modelleri alanlarında da yaşanıyor" diyor... 21.10.2014</p> - 7593

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir