ERGUN ÖZGEN
Geriye dönülerek yakın geçmişteki politik mesajlar hatırlandığında Reagan’ın Başkan seçildikten sonraki ilk konuşmasındaki beyanları hatırlanmalıdır… Reagan söze nasıl başlamış ve ne demişti ? ( ŞİMDİ HAÇLI SEFERLERİNE BAŞLIYORUZ )…
Sene 1980… Sovyet sistemi her şeye rağmen varlığını sürdürüyor, bu aşamada Başkan Reagan’ın küresel mesajı ile göstermek istediği hedef içinde Haçlı Seferi deyimindeki amaç ne olmaktadır ?
Takip eden zaman diliminde, Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması ile yayınlanmış olan makalesi de hatırlandığında, Siyonizm ile yönlendirilen Evangelist politikaların ilk mesajlarının emareleri bu beyan ile örtüşür gibidir…
Gene seksenli yıllardan itibaren yayınlanan Global Paradoks adlı kitap da hatırlandığında, küresel boyutta ULUS DEVLETLERİN hedefler içinde yer alacakları satır aralarında belirtilmiştir…
Evangelist politikaları yürüten malum kadroların Reagan döneminde olduğu gibi, 2000 yılından sonra W. Bush Başkanlığında yönetimin başında yer almaları sürecin devam edeceği mesajını da vermiştir…
Diğer yönden,Pentagon’un Yeni Haritası kitabında ise, BOŞLUK ALANI olarak gösterilen coğrafi bölgelerden BOP olarak tanımlanan alanlardaki bir çok ülkenin ön görülen hedefler kapsamında kalacağı ayrıca gizlenmeden ifade edilmiştir…
Son senelerde peş peşe yayınlanmış olan bu benzeri kitaplardaki mesajlar hatırlandığında takvime göre sürecin sürmekte olduğu açıkça görülmüştür…
11 Eylül olayını takiben, Afganistan’ın işgali daha sonra da , Irak’ın yapay gerekçelerle parçalanması, Arap Baharı yutturmacası yanında, Tunus, Libya ve Mısır’daki gelişmeler kurgunun seyir defterinin farklı safhalarını göstermiştir…
Radikal İslam iddiasının batı dünyasında bir tehdit görüntüsü oluşturması yönünden çeyrek asırlık zaman dilimi içinde şiddet yanlısı gruplar olarak özellikle İslam coğrafyasında peş peşe bir takım silahlı grupların ortaya çıktıkları da görülmüştür…
Bunlar içinde, Filistin’in Hamas ve El Fetih yapılanması, Cezayir’de Cezayir İslami Hareketi (FIS) Silahlı İslam Hareketi, Mali de Şeriat isteyen Tuareg hareketi, Lübnan da Şii Hizbullah oluşumu, Nijerya’da Boko Haram, Somali’de El Şebab, Mısır’da Tekfir, Gazze’de İslami Cihad, Türkiye’de PKK , İran’da PJK, ve Suriye’de PYD ile Pakistan üzerinden sürüme konulan Taliban’ın türevleri durumundaki El Kaide, El Nursa ve giderek de bölgemizin son ürün durumundaki IŞİD islami radikalizmin örnekleri arasında yer almışlardır…Gelişmeler bir şekilde Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezini teyit eden birer delil niteliği görüntüsündedir…
1980 de Reagan’ın şimdi haçlı seferine başlıyoruz mesajı ile bu oluşumlar arasında bir bağ olup olmadığı tartışılmalıdır… Küresel çıkar güçlerinin enerji ve diğer doğal kaynaklar, ve su kaynakları üzerinde kontrol sağlayabilmesi için bu kaynakların bulunduğu coğrafyaları kontrol etmeleri de gerekecektir… Bu kaynaklar ise, Orta Doğu ve Asya’da olup, çoğu da İslam coğrafyasındadır. Diğer anlatımla, anılan bölgelerde etkinlik sağlayabilmek için bu coğrafyalarda yaşayan ulusların küresel düşman durumuna getirilmeleri ve Batı dünyasının da söz konusu radikal tehdit unsurlarına karşı ittifaklarının sağlanması gerekecektir… Gelişmeler ve günümüze kadar yapılan yayınlar da dikkate alınarak konuya bu açıdan da bakmak gereklidir… BOP projesinde adı geçen ülkeler hatırlandığında kurgu bir şekilde yerli yerine oturmaktadır..
Diğer yönden radikal İslam’a yönelik oluşturulacak bir HAÇLI HAREKETİ, Hıristiyan dünyasının desteğini sağlamış bir Siyonist politikası için önemli düzeyde ittifak olabilecektir….
Halen, BOP sahası içinde yer alan Suriye üzerinden sürüme konulan safha ise, aynı sürecin güncelliğini oluşturan diğer boyutu olmaktadır… Bölgemizdeki bu gelişmeler ise, nasıl başlamıştır?
• Hatırlanacağı üzere, yakın geçmişte Başkan Obama , El Fetih ve Hamas’ın uzlaşarak Filistin Devletinin kurulması konusunda bir barış girişiminde bulunmuştu…
• O dönemde ,Türkiye, Suriye ilişkileri de oldukça iyi bir safhada sürmekte olup, mevcut ilişkiler, (Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün ekseninde bölgesel bir ticaret anlaşmasına doğru gitmekteydi….)
• Belirtilen düzeydeki gelişmeler ise, jeostrtatejik açıdan İsrail’i tümü ile çevreleyerek iç hat durumunda bırakabilecek bir konumda kalmasına neden olabilecekti…Doğusundaki Şii derinlik diğer yönden de daha sonraki dönemde, Mısır’da Müslüman Kardeşlerin iktidarı dikkate alındığında, coğrafyadaki bu oluşum ile muhtemelen Camp David anlaşmasının da bozulmasına süreç neden olabilecekti…. Böyle bir gelişmenin gerçekleşmesi durumunda, İsrail güvenlik açısından çok daha yaygın bir cephe ile karşılaşabilecekti…
• Bu aşamada Netenyahu’nun (Bu tarzdaki gelişmeler İsrail’in sonu olur) sözü hatırlanmalıdır… Netanyahu ‘nun acele ABD gitmesi , muhtemelen Yahudi lobilerinin baskıları sonucu , Beyaz Saray önünde, Obama’nın İsrail’i her yönden destekleyici konuşması da hatırlandığında, konunun mecrasının o andan itibaren değişeceği de anlaşılmıştı….
• İsrail lobilerinin baskıları ile Filistin Devletinin kuruluşu askıya alınmış, Türkiye, Suriye, Ürdün ve Lübnan arasında düşünülen ticaret anlaşmasına ilişkin gelişmeler de sonuç itibariyle neticesiz kalmıştır…
• Diğer yönden, takip eden dönemde ABD paralelinde,Türkiye’nin Suriye politikası giderek sertleşerek Esad karşıtlığı üzerinden süreç günümüze kadar gelmiştir…
• Gelişmeler içinde bölgede Irak’ın Şii ,Suni ayrışımı giderek hız kazanmış Kuzey bölgesi Süni, Bağdat güneyi Şii kontrolunda bölünürken, Kuzey Irak oluşumu içinde Barzani hakimiyet alanı da Erbil merkezli olarak etkinleşmiş ve Irak Şii ekseni İsrail için tehdit olmaktan çıkmıştır….
• Daha sonra Mısır da meydana gelen askeri müdahale sonucu ile de Müslüman kardeşler siyasetten uzaklaştırılmış, ve Camp David anlaşması güvene alınmıştır…
• Bölgedeki Hamas ve Lübnan Hizbullahı ise, mevcudiyetlerini korumakla beraber, Hizbullah’ı destekleyen Esad rejiminin sarsılmakta olması, Hamas’ın da, Mısır’da Müslüman kardeşlerin iktidardan uzaklaştırılmaları sonucu önemli ölçüde destek kaybına uğramış olduğu görülmüştür…
• Suriye’nin kuzeyinde ise,giderek Esad karşıtlığı kapsamında Suni ekseninde muhalif güçler oluşmaya başlamıştır… Bir taraftan, Taliban uzantısı El Kaide ve bunun türevi olarak ortaya çıkan El Nursa sahada yer alırken, diğer yönden de ABD ve Türkiye destekli ÖSO adı ile bir diğer muhalif silahlı hareketin ortaya çıktığı görülmüştür..
• Suriye kuzeyinde yer alan PYD yapılanması içindeki süreç ise, Kuzey Irak bölgesi üzerinden PKK + PYD ittifakı içinde Ak Denize kadar uzayan koridoru kontrollarına alma stratejisini gerçekleştirmeye çalışmışlardır…
• Görünen siyasal kaosun giderek artan şiddet olayları içinde, bölünmüş bir ırak ile bölünmeye devam eden bir Suriye’nin BOP sürecindeki geldiği nokta, yıllar önceden hazırlanan senaryonun safhaları içinde izlenmektedir…Senaryo yazıcılarının kitaplarındaki satır araları bu bağlamda tekrar hatırlanmalıdır…
• Suriye topraklarında süregelen bu çatışmalar içinden birden bire, IŞİD adı ile içeriğinde hilafet mesajları veren silahlı bir diğer hareketin etkinlik kazanması da görülmüştür..
• Suriye’nin kuzeyinden, Irak topraklarına sarkan bu Suni hareket geçmişinde ABD üretimi olan ve Taliban hareketinden türeyen El Kaide, El Nursa devamı gibi görünse de hareket alanları ve verdiği mesajlara göre giderek bağımsız bir güç oluşumu görüntüsü ve intibaı da vermektedir… IŞİD’in yapısında ABD, İNGİLİZ, FRANSIZ; ALMAN , TÜRK vb. çeşitli ülke vatandaşlarının bulunmaları ise, bölgedeki paylaşım ve istihbarat hedeflerinin ne kadar önemli olduğuna karine teşkil etmektedir..Ayrıca IŞİD’in askeri yönden manevra alanlarındaki elastikiyet dikkate alındığında, bu örgütün yapısında, muharebe tecrübesi olan eski BAAS kökenli askerlerin de olabileceğine dair kanaat kuvvet kazanmaktadır…
• Genel özet içinde gelinen son noktaya bakıldığında, bölgedeki etkin gücün IŞİD olmaya başladığı da görülmektedir.. Suriye üzerinden Irak’a sarkan bu hareketin operasyonel alanlarının Suni Arap topluluklarının ait bölgeler olduğu da görülmektedir…
• Diğer yönden IŞİD etrafındaki güç artarken, ÖSO arkasından ABD Çekilmiş, bu konuda Türkiye yalnız bırakılmıştır….
• Konunun dış güçler yönünden önem ifade eden yönü ise, bilindiği üzere bölgedeki enerji kaynakları ve enerji nakil hatlarıdır..
• IŞİD’in bölgedeki harekat alanları itibariyle etkilenen Exxon, TAQA,General Energy, Chevron, Qrix gibi petrol sirketlerinin faaliyetlerini durdurduklarına dair bilgiler basında izlenmiştir…
• Diğer yönden,IŞİD’in , kontrol altında tuttuğu coğrafi kesim dikkate alındığında enerji yollarının “ kuzey, güney, doğu ,batı istikametlerinin ortasını kontrol eder durumda olduğu da görülmektedir…
• IŞİD bu avantajını örtülü şekilde petrol satışı ile finansal kaynak oluşturma imkanına sahip duruma gelmiştir… Petrol üzerinde oluşturmakta olduğu etkinlik hangi petrol şirketlerinin çıkarlarına ters düşmektedir?… Bu konu sorgulanmalıdır..
• Diğer yönden, IŞİD’in Suriye ve Irak toprakları üzerinden ele geçirmeyi amaçladığı ve hedefleri içinde gördüğü bölgeler basında şu şekilde özetlenmektedir. (Suriye’de : Haseke Bölgesi, Deyr Ezzo Bölgesi, Rakka Bölgesi, Al Bediya bölgesi, Halep Bölgesi, İdip Bölgesi, Hama Bölgesi, Şam Bölgesi, El Sehil Bölgesi ) ,( Irak toprakları içindeki hedefler ise : Kuzey Bölgesi, Diyala Bölgesi, Bağdat Bölgesi, Kekük Bölgesi, Selahaddin Bölgesi,Anbar Bölgesi, Ninova Bölgesi…) olarak Dünya Bülteninde yorumlanmıştır… Bu coğrafi tanımlamaya göre, IŞİD, Suriye ve Irak coğrafyasından kopardığı bir alanda, Suni toplumların oluşturduğu, bir devlet yapılanmasının hudutlarını belirtir gibidir…
• Ancak, IŞİD’in bu kadar geniş bir alanı kısa sürede ele geçirebilmesi oldukça zor olmakla birlikte, en azından enerji hatları üzerindeki bölgesel etkinliği dikkate alınmak durumundadır..
• Enerji bölgeleri üzerindeki kontrolunu arttırdıkça da hedefinde gördüğü bölgeler üzerindeki etkinliğinin zaman içinde güçlenmesi beklenmelidir…
• Diğer yönden, Küresel Güçler için önemli olan bölgedeki enerji ve su kaynaklarıdır. Bölgede bu konudaki çıkar çatışması ise,IŞİD ile ne durumdadır? Bu nedenle, hedef tahmini konusundaki durum analizlerinde Türkiye dahil bölge ülkelerinin dikkate alması gereken ana unsur bu olmaktadır..
• Küresel güçlerin göstermelik insan hakları saygısı, Bosna ve Ruanda katliamlarındaki tutumlarında izlenmiştir… O nedenle, Suriye ve Irak sürecindeki gelişmelerin insani boyutuna göre değil, bölgedeki enerji ve su kaynaklarının kontrol edilebilme hesabına göre değerlendirmelerin yapılması zorunludur..
• Gelişmeler içinde, IŞİD’in enerji yollarını kontrol etmesi ile Barzani yönetimi, Türkiye üzerinden petrol akışını ikili bir anlaşma ile yürürlüğe koymuştur. Bu aşamada ABD’nin vermiş olduğu mesaj hatırlandığında, Petrol satışlarının Irak merkezi Hükümeti üzerinden olacağı konusundaki uyarıya uyulmamış olduğu da izlenmiştir… Bu süreçte petrol satışlarının engellenmesi konusunda Irak Merkezi Hükümetinin girişimleri de dikkati çekmiştir. Bununla beraber Barzani’nin Türkiye üzerinden yürüttüğü petrol satışlarının gelirlerinin Halk Bankasına Yatırılmasına ilişkin haberler de yorumlarda görülmüştür…
• Böyle bir uygulamanın para ve enerji politikalarını yürüten Küresel Güçler tarafından kabul edilemeyeceği hususu ise satır aralarında hissettirilmiştir.
• O tarihlerde Bağdat kapılarına kadar gelmiş olan IŞİD kuvvetlerinin birden kuzeye yönelerek Erbil’e yönelmesi ise zamanlama açısından ilginçtir… ABD ise, görüntüde IŞİD’in Erbil’e saldırmasını engelleyecek şekilde hava harekatı ile müdahalede bulunurken, muhtemelen, Barzani’ye de örtülü şekilde mesajını vererek petrol satışlarının, Merkezi Hükümetin dışında satışına gidilmesi halinde IŞİD’in, Erbil’e saldırabileceği mesajını, aba altından sopa göstererek vermiş olabileceği akla gelmektedir..
• Bu gelişmenin devamında petrol satışları muhtemelen istenilen yönteme göre yürütülmeye başlanmış ancak satılan petrollerin gelirleri Halk Bankası yerine batılı bankaların kasalarına aktarılmış olması kuvvetle muhtemeldir… Kısaca bu süreçte de paranın istikameti izlendiğinde, amaç daha iyi anlaşılabilecektir…
• Türkiye ile Barzani arasındaki bu ortak enerji naklinin ABD kaynaklı yön değiştirilmesi ister istemez Türkiye’nin çıkarlarına ters bir görüntü verecektir… Gelişmelerin genel seyri içinde, gene basından öğrendiğimize göre, karşı hamle olarak, GAP’ın sulama ayağı projesinde yer almış olan ABD, Hollanda, İsrail ve İspanya’nın içinde bulundukları kredi anlaşmasının da bu aşamada Türkiye tarafından sonlandırılmış olduğu basına yansımıştır….
• Konu açısından, 25 Eylül 2014 BM. Genel Kurul Toplantısında da Arjantin Devlet Başkanı Cristina Femandez’in yapmış olduğu konuşma önemli bir uyarıdır. Başkan Konuşmasında , (Büyük güçler çok kolay dost ve düşman kavramını değiştiriyor… Teröristler dost oluyor, dostlar ise terörist… Arap Baharı ile tanımlanan süreçte, Tunus,Libya, ve Mısır’dan başlayan radikal İslamcıları kendi elinizle oralarda iktidara getirdiniz…Bölge Halklarının özgürlüklerini gasp ettiniz… Bu gün burada IŞİD’e karşı bir BM. Kararı çıkarmak üzere toplandık oysa IŞİD’in bazı BM. Güvenlik Konseyi ülkelerinin gözetiminde kurulduğunu herkes biliyor….) IŞİD konusundaki genel kanatın BM yansıması, Arjantin Devlet Başkanı tarafından bu şekilde ifade edilmiştir…
• Bu açıdan bakıldığında, bölgedeki petrol şirketlerinin IŞİD harekat alanındaki çıkarları ne düzeyde etkilenmiştir?… Muhtelif yollardan satılan petrol gelirleri hangi ülkenin bankalarına yatırılmaktadır? Küreselciler IŞİD tarafından bölgede çıkarlarını örtülü şekilde korumaya devam ediyorlarsa bu anlamda önemli bir sorun yok demektir…. Diğer yönden IŞİD kontrol dışına çıkıp bağımsız hareket ediyorsa ve petrol satışlarına ait gelirler küresel şirketlerin kasaları yerine başka yerlere gidiyorsa IŞİD’in cezalandırılması gerekecektir… Bunun içinde bölgede taşaron bir kara gücüne ihtiyaç duyulacaktır….
• Bu taşaron gücün görevi ise muhtemelen Işid’in üzerinde hakimiyet oluşturduğu petrol alanları, rafineriler ve enerji hatlarını IŞİD’in denetiminden alınarak, tekrar küresel şirketlerin çıkarlarına vermek olacaktır…. Bu durumda , taşaron olacak kara gücü hangi ülkeye aittir?
• Konun bir diğer yönü ise, bölgede ileriye yönelik İsrail ‘in güvenliği olmaktadır… İsrail, Hamas çatışmasının devam etmekte olduğu sürede hatırlanacağı üzere, İsrail ani olarak süresiz ateş kese gitmiştir… Bu safhada gene hatırlanacağı üzere, GOLAN tepelerinde El Nursa, El Kaide görüntülü İsrail’e karşı hudut olayları meydana gelmiştir…O tarihte, İsrail büyük bir ihtimalle, Hamas cephesi ile Golan bölgelerinde bir anda iki cephede kalmamak için, ani olarak Hamas ile süresiz ateş kese gitmiş ve kuvvetlerini kuzeye yönlendirmiştir…Bu konuda da, IŞİD’in ileride radikal bir islami güç görüntüsünde İsrail’e karşı tavır oluşturmayacağının garantisi bir ABD üretimi olsa bile yoktur…. İsrail bu hususu da düşünmek durumundadır…Bu nedenle de IŞİD’in gücü kontrola alınmalıdır…
• IŞİD’in ,El Kaide ve El Nusra gibi bir ABD üretimi olduğu BM. Genel kurulunda bile ileri sürüldüğü dikkate alındığında, bu bağlamda, Hilafet oyuncusunun giderek Huntington tezine göre ileride kullanılabilir malzeme olabileceği de dikkatten uzak tutulmamalıdır…. Diğer yönden de ister Şii olsun, ister Suni olsun veya bir Hilafet örtüsü içinde başka boyutta IŞİD adı ile sürüme konulsun, bütün bu oluşumların altında Arap Milliyetçiliğinin İsrail karşıtı olarak ileride ortaya çıkacağı da kuvvetle muhtemeldir…. İsrail geleceğe dönük olarak stratejik hesapları içinde bu hususu dikkate alma durumundadır…
Kobani bölgesinde sürmekte olan çatışmalar dikkate alındığında, PKK ve PYD’nin dış desteğe ihtiyaç duyduğu izlenmektedir… Kerkük ve Erbil bölgesine IŞİD saldırdığı vakit, Peşmergelerin önemli bir askeri varlık gösteremedikleri de görülmüştür… Diğer yönden Türk Milletine senelerdir silah sıkan PKK ‘nın da aynı zafiyeti gösterdiği anlaşılmaktadır..
IŞİD’e karşı koalisyon güçleri yapılanması içinde bir karşı harekatta Türkiye kullanılmak isteniliyorsa, bunun Türk kamu oyu tarafından kabulü mümkün olmayacaktır… PKK + PYD’nin arkasında duran güçlerin Kuzey Irak oluşumunda Ak Denize kadar devam eden bir koridorun Türkiye eli ile sağlanmasının düşünülmesi ise ancak akıl zafiyeti ile mümkündür..
Esad ‘a yönelik bağımsız operasyonel bir hareketin de Devletler Hukuku yönünden nelere sebep olabileceği bir çok kişi tarafında ifade edilmektedir.. Daha önceden belirtildiği üzere, Esad’ın stratejik derinliğinde RF., İran, ve Çin olup, politik tavır ve konumlarını muhafaza etmektedirler…
Bölgedeki muhtemel bir sıcak gelişmenin küresel etkilerinin de iyi değerlendirilmesi zorunludur…Türkiye’nin sınır ötesi bir harekatının bu açıdan da değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, Güç Dengeleri içinde ve küresel boyutta çıkar çatışma alanları da hatırlandığında bir yerde çıkacak kıvılcımın nerelere sıçrayacağı da iyi hesaplanmalıdır.
Konu açısından en kötü senaryo düşünüldüğünde:
-Çin için, Tayvan sorunu yanında Çin Denizinde bulunan petrol alanlarının bulunduğu adalar hassasiyetlerini sürdürmektedir…
-Keza, Sarı Deniz, Doğu Çin denizi ile, Güney Çin Denizi bölgelerinde bulunan Parasel Adaları, Spratly ve Senkaku adaları çevresinde bulunan petrol ve doğal gaz yatakları önemli bir ihtilaf nedeni olarak durmaktadır… Kuril Adaları sorunu ise, RF ile Japonya arasında sürmektedir…
-Arjantin, Falkland adalarındaki haklarından İngiltere’ye karşı vaz geçmiş değildir…
-RF. Ukrayna konusunda küresel çaptaki gelişmelerde hareket alanlarında ne gibi hamlelerde bulunabilecektir?…
-İspanya’nın Cebeli Tarık konusundaki beklentileri neler gösterebilir.?.
-Azerbaycan’ın Karabağ’a yönelik strajesine küresel gelişmeler ne gibi inisiyatif oluşturur?…
– Suriye’de, Türkiye geniş bir cephede kalırsa Kıbrıs konusunda Yunanistan ile gelişmeler nerelere kadar gider?…
-PKK ‘nın fırsat bilerek Güney Doğuda politik hedeflerini gerçekleştirmek için hareket tarzı ne olur?…
-Türkiye’’nin artan mali yükü yanında milyonu aşan mültecilerin getireceği sosyal ve ekonomik sorunlar nasıl kontrol altına alınır?…
-Türkiye açısından sürecin tırmanması durumunda ülke seferberlik durumunda kalırsa, Siyasi iktidar konuyu, halka nasıl kabul ettirebilir?
– Ekonomini geneli içinde Turizm nasıl etkilenir? vb… Faraziyeler çoğaltılabilir…
Türkiye’nin bölgesel durumu, geniş cephe hatları itibariyle sorunlarını da büyütmektedir… Oyun kurucuların senelerdir adım adım yürüttükleri senaryo BOP sürecinde Türkiye’nin hudutlarına gelmiştir… Arjantin Devlet Başkanının BM. Genel kurulda dünyaya vermiş olduğu mesaj unutulmamalıdır… Bu gün, dost kabul ettiklerini ertesi gün düşman ilan edebilenlerin , siyasal etik noksanlığına ait örnekleri yaşanmaktadır…. Artık, ikili oyunlar mevcut ittifaklar içinde bile güncellenmektedir… Küresel güçler, finansal politikalarında ortaya çıkmakta olan sorunlarına çözüm arayışları içindedirler…. Türkiye’nin , Küresel oyun kurucularının taşaron gücü olmaması için sabırlı hareket ederek, dikkati elden bırakmaması ve boşa adım atmaması gerekmektedir…6/10/2014
ERGUN ÖZGEN