BİDEN’İN ÖZÜRÜ
Hüseyin MÜMTAZ
Kabahatinden de büyüktür efendiler.
Yolda bir adama yanlışlıkla çarparsınız, ikinize de bir şey olmaz, döner özür dilersiniz, herkes anlayışla yoluna devam eder.
Yahut cazibeli/cerbezeli bir hanıma arkadan gözünüz takılır, geçerken yanlışlıkla olmuş gibi ama bilerek “dokunursunuz”, sonra sırıtarak ve hiçbir şey olmamışçasına “Kusura bakma, abla” dersiniz..
Çıngar kopar..
Bu örnekte özrünüz kabahatinizden de büyüktür.
Üstelik her iki örnekte de sonradan “özür” dilemeniz, bilerek veya bilmeyerek “çarpma” olayını ortadan kaldırmaz..
Çarpmışsınızdır bir kere..
Vazo çatlamıştır..
Biden’in yaptığı da işte aynen buna benziyor..
Biden herhangi biri değildir. “Number Two” dur.
Obama’ya bir şey olacak olursa “Güç” ona geçecektir, “He/man” olacaktır. Dolayısı ile ve o kadar karargâh/uzman brifinginden/bilgilendirmesinden sonra boş lâf söylemeyeceği, ağzından çıkanı kulağının duyacağı tabiidir.
Ama “kötü polis”i oynamak üslûbudur, Amerikan siyasetinin ona biçtiği roldür.. Obama da doğal olarak “iyi polis”tir.
Hatırlarsanız bu “Number Two”, Mayıs ayında da Kıbrıs’a gitmiş; züccaciye dükkânına giren fil gibi ortalığı darma duman etmişti.
Anlaşılan “fil” gene görevde..
Bu sefer üstelik kendi ağzıyla “söylemedim” demiyor, “öyle demek istemedim” de demiyor; “başkası“ yani “Beyaz Saray”; “Başkan yardımcısı; Türkiye, bölgedeki diğer müttefik ve ortakların IŞİD’i ya da Suriye’deki diğer şiddet yanlısı aşırıları ‘taammüden’ desteklediği ya da büyümesini kolaylaştırdığı yönündeki her türlü ima nedeniyle özür diledi” diyor.
Yâni “yanlış anlaşıldıysam” diyor, yâni “ima ettiğim şeyi aslında siz yanlış anladınız” diyor..
Peki; bu kadar gürültü koparan neydi söylediği?
“ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, perşembe akşamı Harvard Üniversitesi’nde yaptığı dış politika konuşmasında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bölgedeki ABD müttefiklerini IŞİD tehdidinden sorumlu tuttu. Obama Yönetimi’nin Suriye’de izlediği politikaları savunan Biden, Suriye’de ılımlı muhalefete destek olunsaydı IŞİD’in ortaya çıkmayacağı düşüncesinin hayali olduğunu belirtti. Ve Washington’ın bölgedeki ‘ılımlı’ olduğu söylenen gruplara temkinli yaklaşmakla doğru bir karar verdiğini ifade ederek bu gruplara yardım eden Türkiye gibi ülkelerin sorunun ortaya çıkmasına neden olduğunu kaydetti. ‘En büyük problemimiz müttefiklerimiz’ diyen Biden, konuşmasında şunları söyledi:
‘Bölgedeki müttefiklerimiz, Suriye’deki en büyük problemimizdi. Türkler ki çok iyi dostumuzdur ve benim de uzun süre vakit geçirdiğim Erdoğan’la harika bir ilişkim var. Suudiler, Emirlikler vs… Ne yapıyorlardı? Esad’ı devirme ve bir Sünni-Şii vekâlet savaşı çıkarmada çok kararlıydılar. Ne yaptılar? Esad’la savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah akıttılar, El Nusra, El Kaide için destek olacak, dünyanın diğer yerlerinden gelen cihadistlerin aşırı unsurlarını kabul ettiler. Abarttığımı mı düşünüyorsunuz? Bir bakın. Bunların (yardımlar) hepsi nereye gitti? İşte şimdi olan ise birden bire herkes uyandı.’
‘Irak’taki El Kaide olan, IŞİD denilen bu ekip, Irak’tan atılmışken, Doğu Suriye’de açık bir alan, toprak buldu, bizim daha önce terörist ilan ettiğimiz El Nusra ile çalıştı. Ve biz, iş arkadaşlarımızı (müttefikleri) bunlara desteği kesmeye ikna edemedik. Peki, ne oldu? Birden bire gerçeği gördüler. Şimdi Başkan’ın bir araya getirebildiği Sünni ülkelerden kurulu bir koalisyon var. Çünkü Amerika bir kez daha Müslüman bir ulusa gidip, agresif olamazdı. Sünni bir örgüte gidip saldırmaya Sünnilerin liderlik etmesi gerekir’.
‘Şimdi ilk defa olarak neyimiz var? Suudi Arabistan giden fonları durdurdu. Ayrıca kendi toprağında Amerikan güçlerinin açık askeri eğitim vermesine izin veriyor. Katarlılar, terörist örgütlerin en aşırı unsurlarına olan desteğini kesti….
….IŞİD’e karşı Türk kara gücüne izin vermek, Türk hava sahasının NATO ve diğer müttefikler tarafından kullanılabilmesi, Türk hava sahasının bizim insansız hava araçlarına açılabilmesi için Türk Parlamentosu’nda oylama yaptılar.’ Biden, Türkiye’nin bu noktaya gelmesi konusunda ise ‘Bir Sünni devlet olarak Türkiye’nin IŞİD’in kendine yönelik doğrudan ve acil bir tehdit olduğunu fark etmesi epey zaman aldı’ dedi”.
“Bir kere ağızdan çıkan” bu kadar lâftan sonra “Number Two” özür dilese ne yazar, dilemese ne yazar?
Söylediklerinin hepsi çok önemli de şu üç cümlenin altını çizin lütfen;
1.“Sünni bir örgüte gidip saldırmaya Sünnilerin liderlik etmesi gerekir”; 2.”Bir Sünni devlet olarak Türkiye’nin IŞİD’in kendine yönelik doğrudan ve acil bir tehdit olduğunu fark etmesi epey zaman aldı” ve 3. “IŞİD’e karşı Türk kara gücüne izin vermek, Türk hava sahasının NATO ve diğer müttefikler tarafından kullanılabilmesi, Türk hava sahasının bizim insansız hava araçlarına açılabilmesi için Türk Parlamentosu’nda oylama yaptılar.”
“Tezkere”nin ne anlama geldiğini, nereye varacağını bizden iyi biliyor sanki adam..
“Sünni bir örgüte saldırıya Sünnilerin liderlik etmesi” ve “IŞİD’e karşı Türk kara gücü” kavramlarının da meğer ne anlama geleceğini Dâvutoğlu’nun, Amanpour’a vereceği röportajdan anlayacaktık..
CNN’in deneyimli gazetecisi Christiane Amanpour, Davutoğlu’nun ‘ABD’nin (IŞİD) stratejisinin Esad’ı da kapsaması halinde Türkiye’nin kara gücü desteği olabileceğini’ ifade ettiğini belirtti.
Amanpour, Davutoğlu’nun ‘ABD’nin öncülüğündeki IŞİD’e karşı oluşturulan uluslararası askeri koalisyona, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik uçuşa yasak bölge kararı alınması ve Suriye’de güvenli bölgeler oluşturulması halinde katılacağını’ söylediğini de ilave etti.
Dâvutoğlu’na Amerika’nın cevabı anında geldi;
“ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, dün Davutoğlu’nun CNN’deki sözlerine ‘Pozisyonumuz değişmedi. Hedef halen IŞİD. Muhalifleri desteklemeyi sürdüreceğiz ancak şimdilik yeni bir durum yok’ dedi”.
Türk askeri, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını korumakla görevli değil midir?
Başka bir ülkenin devlet başkanını “değiştirmek” bizi neden bu kadar ilgilendirmektedir?
Mehmetçik, devletinin sınırını, milletini korumak için değil de Esat’ı (Saddam’ı, Kaddafi’yi…) ille de değiştirmek için mi savaşa girecek, kanını dökecektir?
Dâvutoğlu’nun ağzından bu cümleyi böyle çekip aldığı için Amanpour’a teşekkür borçluyuz..
Yeterince çalışılmadığını anladığım için bir önceki yazımın sonunda verdiğim ev ödevini tekrar ediyorum;
“Osmanlı’nın 28 Ocak 1915 – 28 Ekim 1918 arasındaki Sina-Filistin Cephesi muharebeleri ile Birinci ve İkinci Kanal Harekâtı’nı iyi okuyun”..
Parantezi sonra hep beraber kapatırız..7 Ekim 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın