Önümüzde koskocaman bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” AİHM” sinin kararı var.
Nedir bu karar?“Okullarda din dersi mecburiyeti olamaz” zira devlet bireysel farklılıklar gösteren bir inancı tüm öğrencilerine dayatma olarak din dersi adı altında; yalnızca bir dini ders olarak okutup kamplaşma yaratamaz.
Şimdi bu karar varken, üstelik madem ki devlet olarak “AİHM’ bir üyesiyiz; bu kararı uygulayıp derhal mecburi din derslerinin okullardan kalkması karara uyulması gereken bir görev iken; yeni bir genelge ile yönetmelik uygulatarak türbanın, baş örtüsünün rahip veya rahibe başlığı benzeri belki de daha nicelerinin de arkadan gelmesi söz konusu örtülerin daha reşit bile olmamış, hür irade ve hür bilince sahiplikten bir haber çocukların dini veya siyasi simgelerle türban ve benzeri motiflerle okullara gönderilmesi; hem aile baskısının daha da artarak çocuklara uygulanmasının önünü açmakla kalmayacak, kısa, orta süreçler içerisinde ailelerle çocukların çatışması sonucu ortaya çıkacak nice olumsuzluklarında nedeni olacaktır. Hükümet bu kararı ile ailelerin inançlarını okullara, sınıflara taşımanın oy verenleri açısından bir başarı gibi algılanmasına ilk anda sevinse de kısa ve orta vadede karşısına çıkacak yeni sorunlarla uğraşırken de her halde bu uygulamaya karşı çıkacakların tepkilerini ve ikna yöntemlerini de hesaplamış ve sorumluluğunun ne denli ağır olduğunu da bin ölçüp bir biçmiştir!
Öyle ya, Hristiyan veya Musevi bir aile de çocuğunu kendi dini inancına göre giydirip okula gönderebilir ve buna da kimse müdahale edemez, etmeye de hakkı da yoktur zaten.
Bu yaklaşım tüm topluma hizmet etme olasılığından da tamamen uzaktır. Öyle ya toplumdaki ateist veya deist ailelere de karşı gelmek saygısızlık etmektir.
Bireysel özgürlükler adı altında kokuşmuş eziklik nameleri okumak , erk eldeyken var olan toplum kurallarını alt-üst edip çiğnemeyi be kimseye ne de bir zümreye hak ve hukuk olarak vermez… Toplum bir bütündür herkes toplumun kurallarını başkalarını incitmeyecek şekilde uygular. Nasıl ki, esas olan mahrem yerlerimizi kapatıp dışarı çıkıyor çırılçıplak dolaşmıyorsak..!
Laik Türkiye Cumhuriyetinde din devlet işlerinden ayrılır ve din siyasete okullara hatta üniversitelere bile bulaştırılamaz. Bulaştırılırsa o devlet laik devlet olmaktan çıkar o zaman tüm inananların inancını kutsallığını bozar. Hal böyle iken hükümet dini siyasete sokmuş; okullara böyle bir serbestliği getirerek hem ülkemizin 91yıllık kuruluş felsefesi olan ve yürürlükteki anayasamızda da ilk beş maddesine aykırı düşen bir uygulamayı seçmiştir. Küçücük çocuklarımızı, ailelerimizi, adeta, dinli –dinsiz; şu dinden -bu dinden diye daha şimdiden kamplaşmalara, ayrışmalara, ve istenmeyen çatışmalara götürecek bir tür ve alenen fişlenmelerinin nedeni olabilecek konumlara sürüklemektedir.
Biz de her işbaşına gelen şıp diye anında her şeyi bilir konuma geçmekte ve bu konumun ateşi ile dilediği uygulamayı “Ben yaptıysan doğrudur!” edaları ile al acele uygulamaya sokmaktadır. Tabi, ölçmeden-biçmeden olasılıklar göz önüne alınmadan çıkan bu kararlar bir süre sonra ya toplumun dışlaması ya yargı kararları ya da büyük kayıplar ve zararlara neden olduğu görülünce geri alınmakta ama verdiği yıkım onlarca yıl onarılamamaktadır.
Bu kararda bunlardan birisidir ve şimdiden uyarılara karşı kulak tıkama dönemi başlamıştır. Biz , sade bir yurttaş ve halkın sürekli içinde yaşayan birisi olarak bu yazımızda konuya dikkat çekmek ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın sorumluluklarının bilinci ile konuyu bir kez daha irdeleyip incelemeleri gerektiğine inanıyor ve “Gelin bu uygulamadan vazgeçin ülkenin bunca sorunu arasında bir de bu sorunu çözdük sanısı ile yeni bir sorun oluşturmaktan kaçının diyoruz…