Degerli Arkadasklar,
Sizin ve ailenizin Kurban Bayramını en iyi dileklerimle kutklar, herşeyin gönlünüzce olmasını dilerim.
Komşu ülkelerimiz Suriye ve İrak`da gelinen durum, Türkiye için de sonderece endişe veriçi konuma geldi.
Cumhuriyet Gazetesi için kaleme aldığım ve sizlerle paylaşmak istediğim ekdeki yazımda,
AKP hükümetinin izlediği yanlış politikayı irdelemeye çalışıyorum.
Dostça selamlarımla.
Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyasal Bilimci 3.10.2014
AKP’nin izlediği yanlış politikalarla 900 kilometreyi bulan Suriye sınırında Türkiye bir savaş eşiğine getirildi. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının gerektirdiği hiçbir haklı gerekçesi olmaksızın AKP hükümeti, Suriye’nin içişlerine doğrudan karışarak, Esad’ı düşürmeyi görevi haline getirdi. Bu amaçla içlerinde IŞİD ve ELNUSRA terör örgütleri olmak üzere, Esad’a karşı olan tüm örgüt ve girişimleri aktif olarak destekledi. Eski ve yeni başbakanlar (R. T. Erdoğan ve A. Davutoğlu) gelinen bu içinden çıkılmaz durumun sorumlusu olarak hiç sıkılmadan, Esad’a karşı olan sözde “muhalif guruplara” gerekli desteği vermedikleri gerekçesiyle batılı ülkeleri eleştirilmektedirler.
Hatırlayalım, AKP döneminde ve başbakan Erdoğan’ın öncülüğünde Esad yönetimiyle son derece yoğun ilişkiler geliştirildi. İki ülke arasında vizeler kaldırıldı, ekonomik ve ticari ilişkiler artırıldı ve hatta ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıldı. Erdoğan ve Esad aileleriyle birlikte tatiller yaptılar. En uzun sınırımızın bulunduğu komşu ülke Suriye ile bu olumlu gelişmeler gerçekten de son derece sevindiriciydi.
Ne var ki Ortadoğuyu yeniden dizayn edeceğini ve bu bölgede sınırların değişeceğini yıllar önce söyleyen ABD düğmeye bastı. Tunus, Fas, Libya, Mısır`da, ABD başta olmak üzere İsrail ve batılı ülkelerin destekledikleri sözde “Arap Baharı”, Suriye`ye de taşınmak istendi. Arap ülkelerinde halkların demokrasi ve özgürlük istemeleri ve bunun için uğraş vermeleri tabii ki, demokrasiden yana her insanın destekleyeceği bir durumdur. Ne var ki bu halk hareketleri özellikle emperyalist ülke ABD tarafından destekleniyorsa, bunlara çok daha temkinli ve dikkatli bakılması gerekir.
Unutulmamalı, ABD Saddam’a, batıyı ve İsrail’i tehdit edecek nitelikte kimyasal silahlara sahip olduğu ve buna ilavetende bu ülkeye demokrasiye getireceği gerekçesiyle savaş açtı. Irak’ta iki milyon insan öldürüldü, dört milyon Iraklı ülkeyi terk etti. Irak`ta her gün bombalar patlamakta onlarca insan ölmektedir. Ülke Kürt, Suni ve Şii olmak üzere gerçekte üçe bölünmüş durumdadır. Terör örgütü IŞİD Irak’ın önemli bir bölümünü bugün kontrol etmektedir. Bu savaş sonucu ABD’li petrol tekelleri Kürt bölgesi de dahil olmak üzere Irak petrollerini sahiplenmiş durumdadırlar.
Libya lideri M. Kaddafi’de, bu ülkeye demokrasi geleceği vadiyle, Türkiye’nin de desteklediği NATO saldırıları sonucu öldürüldü. Başbakan Erdoğan Libya’ya saldırılardan bir kaç ay önce Kaddafi’den dostluk ödülü almıştı. Bugün Libya’da farklı aşiretler ve guruplar arasındaki savaş sürmektedir. Libya Petrolü batılı şirketler tarafından denetim altına alınmıştır. Bu ülkedeki Türk şirketlerinin işine büyük ölçüde son verilmiştir.
Bu ilişkide söylemek gerekir, Erdoğan’la dost olanlar dikkat etsinler, Kaddafi, Esad ve Gülen Cemaati gibi bir anda baş düşman oluvereceklerini unutmasınlar.
AKP yanlış politikasında ısrar ediyor
Suriye uzmanı araştırmacılar ve gazetecilerin kesin tespiti şudur: Suriye’nin içinde bulunduğu iç-savaş durumundan, PKK’nın yan kuruluşu PYD’nin Türkiye-Suriye sınırında özerk Kürt bölgesi ilan edebilmesinden, ve son olarak ta IŞİD’ın Türkiye sınırına dayanmasından ve bundan ötürü Suriye’den bir-buçuk milyonun üstünde savaş kaçkınının Türkiye’ye gelmesinin baş sorumlusu, AKP’nin izlediği son derece yanlış Suriye politikasıdır. Türkiye’yi büyük bir uçurumun kenarına getiren bu politikanın baş mimarları bugünkü Başbakan ve Cumhurbaşkanıdır. Kan davası güden bir anlayışla, bu yanlış politikadan vazgeçilmesi gerekmesinin aksine, ısrarla ve inatla Esad yönetiminin günümüzde de düşürülmesi, bunun içinde Esad’a karşı sayısız terör örgütünden oluşan sözde “muhalif gurupların” desteklenmesi istenmektedir. ABD tarafından oluşturulan IŞİD’a karşı ortak girişime Türkiye’nin katılma şartları arasında hala daha Esad yönetiminin de düşürülmesi isteği gelmektedir. İstanbul`da yapılan Dünya Türk Forumunda başbakan Davutoğlu, gerçeği ters yüz ederek, Esad’a karşı izledikleri politika batılı ülkeler tarafından desteklenmediği için bugünkü duruma gelindiğini söylemektedir. Esad’a karşı olan ABD ve Batı Avrupa ülkeleri, Esad’a karşı izlenen politikanın yanlış bir strateji olduğunu görerek bu politikalarını gerçekte çoktan değiştirmişlerdir. Çünkü Esad karşıtı güçlerin farklı terör eğilimlerinden oluşan ve IŞİD’a kadar varan tehlikeleri içerdiklerini gördüler. Bunun aksine AKP hala daha bu guruplara destek verilerek, Suriye`ye demokrasi getirme iddiasıyla Esad’in düşürülmesini istemektedir. Oysa günümüzde demokrasiyle yönetilen tek bir Arap ülkesi yoktur ve bunlardan en despot yönetimli Süudi Arabistan´la ABD ve Türkiye sonderece iyi ilişkilerini sürdürmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’sinin yeni yasama dönemini açış konuşmasında, Esad’ı düşürmeyi ana hedefi yapan politikaya karşın, sıkılmadan “biz başka ülkelerin içişlerine karışmayız” diyor. İnsanların gözünün içine baka baka gerçekleri çarpıtmak ve yalan söylemek, ne yazık ki Türkiye`de izlenen politikanın doğal bir unsuru haline gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarısız dış politikasını hem de “komşularla sıfır sorun” sloganı altında yürüten Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Irak, Suriye, İran, Mısır, Rusya ve diğer bazı ülkelerle Türkiye’nin ilişkilerini kopma noktasına, ya da gergin bir konuma getirdiği halde, ödüllendirilerek Başbakanlık görevine getirilmiştir. Böyle bir politikayı bir başka ülkede izlemek kanımca olası değildir.
Gelinen noktada ABD Türkiye’yi IŞİD`e karşı, hem de Peşmerge ve hatta terör örgütü PYD ile birlikte kara hareketinin içine çekmeye çalışmaktadır. Almanya başta olmak üzere batılı ülkelerin Peşmerge ve PYD’yi modern ağır silahlarla donatmaları, gelecekte Türkiye bakımından yeni tehditleri beraberinde taşımayacağını kim garanti edebilir? Böylece Türkiye uzunca bir süre, içinden kolay kolay çıkamayacağı yeni sorunlar yumağıyla çevrilmiş olacaktır.