NECDET BULUZ
IŞİD’a karşı “çekirdek koalisyon” içinde yer almaya karar vermemiz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “IŞİD bir terör örgütüdür, kökü kazınıncaya kadar da mücadeleye ara verilmemelidir” açıklamasından sonra bu terör örgütünden her türlü misilleme gelebileceğine dikkat çekiliyor.
Daha önce yapılan açıklamalarda IŞİD’ın Türkiye’de uyuyan hücreleri ve taraftarlarının var olduğu açıklanmıştı. Bu açıklamalarda “Her an bu uyuyan hücreler harekete geçebilir, bir talimatla kanlı eylemlere başlayabilir” denilmişti. Şimdi, IŞİD’a karşı yapılan mücadelenin içinde yer almamız, bu uyuyan hücreleri harekete geçirmeye başlamış bulunuyor.
Geçenlerde Ankara’da Dünya Basketbol Turnuvası yapılırken, gelen ihbar üzerine IŞİD’ın bombalama eyleminde bulunabileceği açılanmıştı. Bunun üzerine geniş önlemler alınmış, yapılabilecek eylemlere karşı çalışmalar başlatılmıştı.
Eylemler olabilir veya olmayabilir. Temennimiz olmamsıdır. Ancak, böyle bir tehdit ve tehlike, Türkiye’nin imajını karalayacak, özellikle de turizm alanında önemli darbeler almasına neden olacaktır.
Türkiye’nin dışarıda “Güvenli olmayan bir ülke” imajını taşıması iyi midir? Amerika yönetimi, vatandaşlarını uyarıyor, “Mümkün olmadığı sürece Türkiye’ye gitmeyin” diyor. Almanya Dışişleri Bakanlığı Türkiye’ye gidecek vatandaşlarına “Kentlerde kalabalıkların olduğu yerlerden ve toplu taşımadan uzak” durun uyarısı yapıyor. İngiltere, Fransa ve Danimarka’nın da daha önce Türkiye konusunda vatandaşlarını uyardığını biliyoruz.
Bu korku ve endişe, vatandaşlarımızı da rahatsız edecek ve tedirginliğin artmasına neden olacaktır. PKK’ ile “Barış Süreci”nin yaşandığı bir dönemde şimdi de karşımıza IŞİD tehlikesi çıkacak. Eminiz ki, çıkarcı iç ve dış güçler bundan sonra IŞİD’ı sevmeseler bile Türkiye’yi yıpratmak, yıkmak için kullanmaya başlayacaklardır.
Zaten daha önce İstanbul Üniversitesi’nde yaşananlar, “geliyorum” diyen tehlikenin ayak sesleriydi. IŞİD’ı ve AK Parti’yi protesto eden gençlere baskın yapan yüzleri maskeli IŞİD sempatizanlarının çivili sopalarla saldırması ve ortalığın savaş alanına dönmesi çok önemli bir mesaj ve gelişmedir.
Demek ki, IŞİD’cılar üniversitelere kadar sızmışlar. Hazırlıklı oldukları da ellerindeki özel hazırlanmış çivili sopalardan ve diğer malzemelerde belli olmuyor mu? Bunu çok önemsiyoruz. Birçok yerde bu tür olayların yaşanabileceği kuşkusu içinde olduğumuzu da belirtelim. Bizi yönetenlerin de bu konuyu ve gelişmeleri ciddiye almaları gerektiğini özellikle anımsatalım.
ABD, IŞİD’ı vurmaya devam ediyor. Şu ana kadar büyük kayıp veren ve şaşkına dönen terörist gruplardan bazılarının Türkiye’ye kaçarak sığınmaya çalışabileceklerine de dikkat çekiliyor. Bu teröristlerin sivil sığınmacıların arasına karışarak Türkiye’ye gelebilecekleri de söyleniyor. Bu da ayrı bir tehlike yaratmaktadır.
Kaldı ki, Türkiye’nin bir kara harekâtına girmesi ile IŞİD’ın Türkiye’de çok kanlı eylemlere geçebileceği de tahmin ediliyor. Öyle görünüyor ki eninde sonunda Türkiye kara operasyonuna sürüklenecek.
Bir başka tehlike de PKK ile başlatılan “Barış Süreci”nin sona ermesi olasılığıdır. PKK ve siyasi uzantıları, bu konuda tehdit üstüne tehdit yağdırıyor. Doğu ve Güneydoğu’daki olayların sonu gelmiyor. Eğer Türkiye kara harekâtına kalkışırsa, bu olayların dozunun da artabileceğini söyleyebiliriz.
Suriye harekât için “Bunu savaş ilanı sayarız” diyor. PKK, KCK ve siyasi uzantıları “Koridorun açılması savaş nedenidir” diye tehdit yağdırıyor.
Burada dikkatleri çeken önemli bir konu da şu:
Türkiye, koalisyon içinde yer almakla ne kazanacak? İsteklerimizin hiçbir yerine getirilmiyor. Bölgedeki savaş çıkar savaşı, petrol savaşıdır. Bu pastadan pay alabilecek miyiz? Hayır. Terörist grupların hedefinde olan çevresinde kavgalı bir ülke konumuna düşeceğiz.
İsteklerimiz arasında ülkemize gelen 3 milyon sığınmacı için sınır boyunda bir tampon bölge oluşması var. Halen sığınmacı akını sürüyor. Gerek Amerika, gerek BM ve gerekse NATO bu isteklere şu anda sıcak bakmıyor. ABD Savunma Bakanı Hagel, ABD Genelkurmay Başkanı Dempsey bu konuya açıklık getirdi. “Suriye’de tampon bölge şu anki harekatın bir parçası değildir” denildi.
Söylemek istediğimiz şu:
İsteklerini bize kabul ettiriyorlar ama bizim çıkarlarımızı ve isteklerimiz hiçbir zaman ciddiye almıyorlar. İşte, bugün dış politikada geldiğimiz bu noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyoruz.
Bir de bunu kamuoyuna New York’taki temaslarda “kazanılmış büyük bir zafer” olarak sunmaya çalışıyorlar. Başkan Obama’nın, Başkan Yardımcısı’nın Erdoğan’ın sırtını sıvazlamaları ve görüşmelere ağırlı vermeleri “Bükemedikleri eli sıkmak zorunda kaldılar” biçiminde algılanıyor. Hâlbuki Amerika’nın çıkarları için bugüne kadar neler yaptıkları unutuluyor.
e.mail: [email protected]
Bir yanıt yazın