Din tüccarlığı, Bid’at cazgırlığı ve Kurban
Mustafa Nevruz SINACI
Arı-duru, saf, salim (diri) ve saydam (herkesin, her kesimin anladığı/bildiği, iç dünyası ve gönül huzuru ile) halk içinde Hak’ı; Doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik, güvenlik, adalet ve içtenlikle “acaba!’sız” yaşadığı) İslâm; Adı icabı barış, adalet ve selâmetin sebebi, hikmet ve teminatıdır. Yani milletlerin yaşamında barış, adalet, huzur/refah/emniyet ve selâmet varsa, orada İslâm var, Müslümanlar hâkim, adalet mevcut ve ‘dürüstlük’ hükümran demektir.
İslâm’ın, bu neticeyi amil olarak hayat bulabilmesi için dosdoğru yaşanması; Nasıl ki, hayat iksiri olan Suyun formülü “İki Hidrojen ve bir Oksijen (H2+01) ise ve suyun başka bir terkiple teşkili mümkün değilse; İslâm’ın da ‘Asrı Saadet devrinde olduğu gibi’ yaşanmadığı, orijinal haliyle emirlerinin uygulanmadığı.; Kerahet, günah, haram ve yasaklarından şiddetle kaçınılmadığı takdirde formül oluşmaz, maya tutmaz, ibadet ve dualar kabul olunmaz. Dinin formülü tam ve doğru biçimde uygulanmadıkça İslâm hayat bulmaz. Dolayısıyla, Müslüman olmaktan beklenen huzur, güvenlik, barış, bereket ve bolluk da asla gerçekleşmez…
İslâm Coğrafyasında hüküm süren açlık, yokluk, fakirlik, cehalet, felâket ve savaşın nedeni:, İki yüzlülük, mürailik, fitne/tefrika, kibir, rüşvet, iltimas, ayırma/kayırma, haksızlık, yolsuzluk, yalan-talan, adaletsizlik, namussuzluk/sahtekârlık, hurafe/bid’at ve şeytana ibadet ile din tüccarlığı olup; Esasen “din tüccarlığı” bu mazarrat, sefalet ve felâketler ile “kan, yalan ve haramdan müteşekkil” saadet zincirlerinin yegâne sebebidir. Bu nedenle Filistin asırlardır kan ağlar. Millet kan ağlarken, bir avuç haramzade, kâfir uşağı “Karun” derecesinde muazzam servetler içinde yüzer. Arap kralları ile şeyh nam ceberutları, Avrupa batakhanelerinde sefahat hayatı sürer; Afgan yöneticileri ABD’de ‘sahibi oldukları’ lüks otel/lokantalar işletir; Terör ve tedhiş örgütlerinin AB+ABD adına sahipleri (taşeronları) lüks içinde domuz gibi yaşarlarken;,
Diğer (sözde) İslâm ülkelerinin emanetçi, hıyanetçi, vali ve despotlarının da bu mel’un, mürai ve ihanet erbabından farkları yok. Tamamı, fakirlikten kırılan ekser halklarına rağmen inadına zengin, hadsiz-hesapsız servete sahip; Lâkin bütün varlıkları şaibe, şüphe, haramlık, haksızlık, kanunsuzluk, sahtekârlık, dinsizlik ve yolsuzluk, irin, kin ve pis kokulu nemrut hanedanıdır.
Sonuçta: Yüce Yaratıcının, bütün nimet ve servetleri ayaklarının altına serdiği İslâm ülkeleri kan revan!.. Cehalet, felâket, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde. Suriye’de Müslüman olduğu iddia edilen kimseler açlıktan ölüyor; Vatanlarını terk edip kaçanlar perişan. Çocuklar organ mafyasının, genç kızlar ve kadınlar fuhuş patronlarının eline düşmüş durumda. Kendini kurtarabilen onurlu erkekler çöpçülük ve dilencilik yapıyor, bir kısmı ise hırsız ve gaspçı!..
Şimdi sorulur: Be hey Osmanlı coğrafyasının asi/hain, zalim, bedhah ve günahkârları; Arap, Fars, Filistin, Afgani, Berberi, Yunan, Ermeni, Yahudi ve sair sapkın halkları; Neden ve niçin?, henüz dünyada eşi emsali görülmemiş bir güvenlik, huzur, hukuk ve adalet ikliminde yaşarken; 1700 yılından itibaren kâfirle işbirliği, dessaslık, casusluk, işbirlikçilik yapıp, çanak yalayıcılığa tamah ederek Osmanlıyı sistematik bir ajitasyonla bozarak, yozlaştırıp, çürüterek, alçakça böldünüz; Velinimetiniz Türk Milletini, hain tuzaklarda kör baltalar, katliam, intikam, tehcir ve soykırımlarla parçalayıp, kendinizi ve kaderinizi bu günlere mahkûm kıldınız?
Ve ey Müslüman Türkler, iyi insan, iyi vatandaş ve samimi dindarlar; Sizler ki, neden İslâm’ın tertemiz yolundan ayrılarak, sapkınların hain tuzak ve kirli kucaklarına düşüp; Ehli Sünnet Ve’l Cemaat yolunu terk ederek, Bid’at ve hurafelere daldınız? İhanet şebekeleri, dönme-devşirme düşman ve hain işbirlikçileri tarafından sinsice, şeytanlıkla, kurnazlıkla inşa edilen Sağcılık-Solculuk, Alevilik-Sünnilik, Mezhepçilik, Tarikatçılık ve Cemaatçilik yoluna saptınız? Bütün Müslümanlar kardeş ve sadece her Cami bir Cemaat değil midir?
Gelin şimdi; Önce Bid’at, Hurafe, yalan ve yaftalardan kurtulalım. Meselâ bu Kurban Bayramında, sadece Mekke’de, Hac farizasını icra edenlerin kesmesi farz olan Kurban’ı artık biz kesmeyelim. Sadece ‘Kutsal Kâbe Buluşması’, Müslümanların “Yıllık olağan evrensel Kongrelerini”, tam bir inanç, iman/ibadet şuuru içinde bilinçle kutlayalım. Bid’at, kötü adet ve hurafeleri terk ederek, ülkemizi haksızlık, yolsuzluk ve yoksulluktan kurtarmaya çalışalım.
Bu samimi, ilmî ve kalbi duygularla; Türk, İslâm ve İnsanlık âleminin “Aziz ve mübarek Kurban Bayramını” tebrik eder; Dünya Müslümanlarının “Kutsal Kâbe Buluşması ve Büyük İslâm Kongresi’nin” hayırlı, yararlı ve kutlu olmasını dilerim.
Bir yanıt yazın