Ardından BM Genel Kurulunda konuşma sırası YeniTürkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dadır.
Recep Tayyip Erdoğan bir zaman ABD’nin verdiği destekle,Kemalist bir esas olan ve nihai amacı dini bireyselleştirmek ve kamusal hayatta görünürlüğünü sınırlamak anlamında lâikliği reddeden kişidir.
Eğitildiği “İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir ” öğretisi ile Yeni Türkiye’yi, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarının bir parçası olarak algılıyor.
*
Eee,işte İslamcı ülkeler kan gölünde yüzerken, o gün bu sonucun oluşmasına katkı veren Başkan Obama,bugün “Medeniyetler çatışması söylemini” reddediyor…
Çünkü dünyada İsrail-Filistin arasında yeni bir barış planının merkezlenip, çevresinde dünyaya yayılma potansiyelli süren sorunların çözülmesine,
El Kaide, El Nusra, İŞİD ve benzeri cihadçı radikal örgütlerin tasfiyesinden başlayıp, İslamcı siyasetin lağvedilmesine ve geniş Ortadoğu’da barışın gerçekleştirilmesine ihtiyaç bulunuyor.
Sonra Trans-Atlantik,Trans-Pasifik’te de barış gerekiyor…
*
Çünkü, gelişmiş ülke ekonomilerinin gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini yalnızca bir kaynak ve pazar olarak görmelerinin sonuna gelinmiştir.
ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen bileşenleri çerçevesinde tek küresel sistemde;
Birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin “genel ekonominin gündemi ” içinde benzer yaklaşımlarda değil, kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri yeni bir dünyaya gidiliyor.
*
Ortadoğu barışının ardından,elbette Trans-Atlantik,Trans-Pasifik’te de barış için meşruiyeti ve güvenilirlik sorunu ile tartışılan BM Güvenlik Konseyinin,
Ulusal çıkarları için ayrıcalıklı pozisyonlarını dünya siyasetinin belirleyicisi yapan mevcut statükonun,
Uluslararası hukukun üstünlüğünün küresel sistem ağlarına yeniden yansıması,
Sonra dünyayı düzenleyen IMF,Dünya Bankası,Dünya Ticaret Örgütü,NATO ve AB gibi gerek ekonomik gerek siyasi kuruluşların yeniden biçimlendirilmesiyle küresel güvenlik,istikrar ve gelişmenin sağlanması kurgulanıyor.
*
BM üyesi ülkeler,12 Mayıs 1965’te Atina’da,BM Kuruluş Anlaşmasında yer alan temel insan haklarına ve insanların onur ve değerlerine saygı duyulması kuralı gereğince,
Haklar’ın yanı sıra insanların yalnızca fiziksel ve maddi gereksinimlerini değil aynı zamanda entellektüel,ahlaki ve sosyal gereksinimleri de olduğu ve ancak söz konusu gereksinimler karşılandığı taktirde haklarından gerçek anlamda yararlanabileceklerinden hareketle, Atina Yasası’nı ya da Uluslararası Ahlâk Yasasını kabul etmişti.*
Bu çerçevede bütün ülkeler insanların,”İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nde belirtilen geri alınamaz haklarından tümüyle yararlanmalarını sağlayan ahlaki ve kültürel koşulları oluşturmaya katkıda bulunmak,
İnsan onuruna saygı göstermek ve korumak, her bireyin kendi adına karar verme hakkına sahip olduğunu kabul etmek,
Ahlak dışı, dürüst olmayan ya da insan onuru ve dürüstlüğüne zarar verebilecek herhangi bir etkinlik ya da taahhüte katılmamak,
Gerçek anlamda diyalog kurmak için gereken ahlaki, psikolojik ve entelektüel koşulları oluşturmak benzeri amaçlarda ortaklaşması gerekiyor.
*
Halbuki bugün, bir yanda farklı entellektüel gelenekler,siyasal ve tarihsel durum,toplumsal gelişmeler ve koşullarıyla küresel sermayenin karşısında insanın ihtiyaçları ve sorunlarına bir biçimde ilişiklenmiş Marksist materyalist teoriden gelişen ahlâkın,
Öte yanda, yüzyıllardan gelen analitik felsefe ve pragmatizme dayanan kapitalist ahlâkın öngördüğü toplum bilim ve devlet teorileri çatışıyor.*
Bu noktada ABD, Rusya ve Çin’in çatışması, eğer materyalizm kapitalizmin aksine herkesin dikkat ettiği genel değerlerin bulunduğu ahlaklı bir toplum olacaksa, Marksist ahlak bilim bir taraftan burjuva ahlak biliminin kazanımlarını kabul ederken,diğer taraftan bunu köklü bir eleştiriye tabi tutarak açmazlarını göstermeye çalıştığı noktadan çıkıyor.
Bu Rusya ve Çin’in kapitalist toplumculuğa karşı, “İnsanlığın Kurtuluşu”nu gösteren olmazsa olmaz ahlâk olarak kabul ediliyor.
Bu çatışmada ” dinler ve öğretileri” tartışmanın konusu bile olmuyor.
Zaten BM Güvenlik Konseyinin 5 ülkesi, farklı görüşlerine rağmen, dünyadaki barış koşullarını bu çerçevede geliştirmeye çalışıyor.
O yüzden Başkan Obama “Medeniyetler Çatışmasını” reddediyor.
*
Ve 69.Genel Kurulda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört çıkarı “Güvenlik, Refah,Değerler ve Uluslararası Düzen” in bir çerçeveye alındığı yeni dünya konseptine karşı konuşuyor.
*
Sağ eliyle “Rabia” işareti yapıyor,”Mısır’da halkın oylarıyla seçilmiş iktidar darbeyle indirilirken BM’de ülkeler bunu izliyor ve darbeyi yapan meşrulaştırılıyor.
Demokrasi diyorsak sandığa sahip çıkalım. Yok demokrasi değil de darbeyi savunacaksak, bu BM niye var diye merak ediyorum.
Birleşmiş Milletlerden ve uluslararası kurumlardan umutlarını kesen kitleler, çaresizlik ve umutsuzluk içinde terörün tuzağına düşüyorlar.
Gerçekten dünya 5’ten büyük diyorsak BM Güvenlik Konseyi’nin adil bir çizgiye getirilmesi gerekir”diyor.
Aksi taktirde diğer ülkeler ortaya gelmek suretiyle kendi Birleşmiş Milletlerini mi kurar demeye getiriyor?
*
Bir zaman kapitalist ahlak’ın bir değnekçisi olarak Ortadoğu’nun Arap İslam ülkeleri rejimlerine musallat olmanın vebalini taşıması yetmezmiş gibi,
Şimdi ürettiği İslamcı taassup ve radikalizmden cesaretle,dünyayı İslamcılıkla bölmekle tehdit ediyor.
*
Başkan Obama, İŞİD radikalizmine 3 yıl ömür biçiyor, ya fikir babası paralelleri?
26.9.2014
Bir yanıt yazın