Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU
Don kıyıları ve bu nehrin suladığı topraklar, 20. yüzyılın başında önce kanlı bir iç savaşa sonra da bir büyük devrime ev sahipliği yaptı. Parçalanmış bir ülkede, yüzyıllar boyu bir arada yaşayan, ama birbirlerinden çok farklı olduklarına inanan toplulukların bitmek tükenmek bilmez kavgaları ve devrimin bunlara nasıl çözümler getirdiği, Mihail Şolohov’un genellikle romanlarında işlediği temadır. Şolohov, ilkel ve bir o kadar da sade yaşantıları, tüm acı ve sıkıntıları ile Don Kazakları, Tatarlar, Türkler ve Ruslar için kendi üslubunca anlatır. Aşk ve sevgi, Don kıyılarında onun romanlarında hem kişisel, hem de vatani bir boyutta işlenir. Ortak paydaları yaşadıkları topraklara duydukları tutkulu aşk olan insanlar, zaten birbirleri ile yine bu topraklar için çatışır. Neyse ki devrim bu çatışmaları, geçici bile olsa bir süre için bir barış iklimine kavuşturmuştur.
Yeni Bir İnsan Yaratmak
Şolohov romanlarında devrimin yeni bir insan yaratmak iddiasında olduğunu zaman zaman açıkça, zaman zaman üstü örtülü bir şekilde anlatır. Zaten savaş yorgunu insanlar da buna ümit bağlar. Ama 1920 lerde başarılmış gibi gözüken bu iddianın toplumsal bir gerçek olmadığı, çok geçmeden anlaşılır. Bugün de olanlar yine bunun kanıtı.
Şimdi hala Doğu Ukrayna toprakları olan bölgede yaşayan kadim halklar, Rus, Kazak, Kıpçak, Tatar, Türk ve daha niceleri, farklı din, dil, etnik grup veya yaşayış biçimleri ile olmasa bile, Sovyetlerin çökmesinden sonra büyüyen pastanın paylaşımındaki adaletsizlik nedeni ile yine çatışma istidadında. Bu toprakların hepsi 1900 başlarının Rus topraklarıydı. 1917 devrimini izleyen iç savaştan sonra fiilen ikiye bölünen topraklarda ise Sovyet yönetimi ortak bir düzen yarattı. Evet bugünün yeni çatışma alanlarında "yeni insan" hiç bir zaman olmadı. Ama kadim halkların yeni düzeni bir süre devam etti. Bu da Şolohov’un değerlendirmelerinde bir nebze gerçek olduğunu düşünmemizi sağladı.
Ve Holodomor
Sadece Holodomor’a kadar. “Açlıkla yaratılan ölüm” veya “insan eli ile yaratılan kıtlık"la neden olunan kitlevi ölüm, Stalin’in 1930 lı yıllarda Ukrayna’da uyguladığı tedhiş ile halkları yine farklılaşmanın uçurumuna sürükledi. Baskıcı tarımsal kollektifleştirme, köylüden zorla ürün alma ve cebren el koyma poitikaları sonucu elinde kendisi için yiyecek içecek kalmayan Ukrayna köylerinde, 7.5 ila 12 milyon insanın ölmesi, tarihin kaydettiği en büyük siyasi katliam olarak nehir kıyılarındaki insanları birbirinin kurdu haline getirdi. “Holodomor”, Stalin sonrası dönemde SSCB deki uyumu korumak için kullanımı yasaklanan bir sözcük oldu. Ama toplumsal hafızadan silinmeyen etkileri nedeni ile 1980 li yılların sonunda gelen değişimle birlikte yeniden hatırlandı.
Kırım’ın Kaderi
1930 ların insanlık suçunu bir nebze affettirmek için SSCB nin gösterdiği çaba, 1954 yılında Kırım’ın, o zamanki statüsü ile bir Sovyet Cumhuriyeti olan Ukrayna’ya verilmesinde mutlaka etkili olmuştur. Ama o tarihte Holodomor kullanımı hala yasak olan bir kavramdı. Kırım’ın Ukrayna’ya, belli haklar korunarak transferi, Rus Çarlığının bir parçası olmasının 300. yılı nedeni ile sunulan bir armağan olarak takdim edildi. O tarihte kendini etnik bakımdan Ukrayna’lı kabul edenler Kırım’da nüfusun sadece %22 sini oluşturduğu halde, verimli Kırım topraklarının Ukrayna’ya devri, gerilimi bir miktar azaltmayı başardı.
Bu jest ile birlikte her yere asılan “ebediyen beraber” posterleri Ukrayna ve Rusya ittifakını cümle aleme ilan etti. 1991 yazında iki ülkenin barış içinde ayrılmasına da vesile oldu. Ama Ukrayna ve Rusya, 2000 li yıllardan itibaren birbirinin boğazına sarılmaya başladığında, Rusya, eski topraklarını yeniden hatırladı. Nihayet 2014 de Kırım yeniden “baba vatan” Rusya’ya döndüğünde ise, çıkar çatışmalarının tarihi boyutu, Şolohov’un coğrafi saptamaları ile bir kez daha örtüştü.
Çukulata Kralı’nın Vaadleri
Şimdi gelişmeleri nehirleri durgun akan bir coğrafyanın, delişmen gündeminden izliyorum.Orta ölçekli bir oligarkolan Poroshenka, Ukrayna’da seçim kazandı. Onun servetinin kaynağında tat var. Siyasi yaşamında ise tatsızlığa çok fırsat olacağa benzer. Her ne kadar, verilen ilk izlenimler Rusya ile ilişkilerin olumlu gelişebileceği yönde olsa bile, Poroshenko, AB anlaşmasının bir an önce imzalanmasının önemine vurgu vuruyor. Onun tercihi, Ukrayna’nın tercihi. Dolayısı ile Poroshenko, AB ilişkilerine öncelik verecek ve bir üyelik perspektifi geliştirecek. Bu perspektif’te Rusya ile serbest ticarete yer var. Ama Avrasya Birliği’nde kalmaya yer yok. Ancak Rusya’nın tavrı kesin. Ukrayna AB anlaşmasını imzalarsa Rusya ile serbest ticareti sadece dürbünün tersi ile görebilir.
Poroshenko’nun gündeminde Rusça’nın serbestçe konuşulmasına da yer var. Ancak Ukrayna(kendisi sınır demek) sınırları içinde, Ukrayna’ca tek resmi dil olmaya devam edecek. AB anlaşmasının uygun bir zamanda imzalanması, Poroshenko’yu yolsuzlukla mücadeleye ne kadar icbar edecek bilemem ama, Rusya’ya borçlarını ödemeden elde edilecek bir üyeliğin söz konusu olamayacağı açık.
Sözlerle Davranışlar Birbirini Tutabilecek mi?
Veya Poroshenko’nun Ukrayna’sı Kırım’ın kuyruk acısını unutacak mı? Poroshenko, makam devir alma merasiminde, "Ukrayna, Kırım’ı Rusya’ya devretmeyecek(terketmeyecek)" dedi. Pekiyi ne yapacak? Askeri bir harekette, AB’nin onu destekleyeceğini mi sanıyor? Hayır, bence bu sadece öylesine söylenmiş bir söz. Yoksa çukulata kralı, ağzının tadını pek bozmak istemez bence. Yok gerçek bir niyeti var ise, ona benim yaptığım gibi Şolohov’un romanlarını bir kez daha okumayı tavsiye ederim. Reel politik’in sınırlarını tekrar görmesi ve ne kadar zorlayabileceğini takdir etmesi açısından. Ama elbette, Donetzk’teki, Lugansk’daki gelişmeleri göğüsleyebilmesi için, hem romanlardan, hem de çukulatadan öte malzemeye ihtiyacı var Poroshenko’nun. Bu malzemeyi ona AB bile veremez.
Açıkçası, zor bir dönem bekliyor yine Kuzeyi. Belirsizliklerin güvenlik maliyeti ise Poroshenko’nun işlerini daha da zorlaştıracak gibi gözüküyor.