Diyanet bulûğ yaşını 9’a indirdi, hükümet türbanı ilkokula giydirdi!

“De facto” bir yöntemle, yani “oldu da bitti maşallah” yöntemiyle ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle başörtüsünün ilkokullara girmesinin yolu açıldı. Şahsen bu değişikliği ülkemiz ve milletimiz açısından hayra alamet görmüyorum. Bu, tamamıyla mevcut siyasi iktidarın “Dindar ve kindar bir nesil yetiştirme” projesinin devamı olup, iktidarın 2015 Genel Seçimleri için girişmiş olduğu siyasi rant devşirme gayretlerinin tezahürüdür. Ben şimdilik iyi niyetliyim ve hadiseye böyle bakıyorum. Aksini düşünmek bile istemiyorum.

Yani bu konudaki değişikliğin sebebi eğer siyasi rant devşirmek değilse, o zaman durum çok daha elim ve çok daha vahim demektir. Zira başörtüsünün, 10-11 yaşlarındaki kız çocuklarını hedef alacak biçimde ilkokullara kadar indirilmesinin, El-Kaide, Taliban, IŞİD ve Bota Haram gibi katı selefi İslam yorumunu esas alan terör örgütleri ile Vahhabilik gibi bu türlü terör örgütlerinin beslendiği asıl öğreti olan siyasi içerikli mezheplerle aynı kaynaktan beslenen bir zihniyetin eseri olduğu ve Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyetin temellerini sarsmaya yönelik bir siyasi manevra olduğu ortaya çıkar ki; bunu düşünmek bile akıllara ziyandır.

Hangi maksatla yapıldı ise yapıldı; başörtüsünün ilkokul 5. sınıfa giden 10-11 yaşındaki kız çocuklarını hedef alacak biçimde ilgili yönetmelikte yapılan düzenleme, mutlaka Danıştay’a ve gerekiyorsa Anayasa Mahkemesi’ne götürülmelidir. Şahsen özellikle CHP’den böyle bir hamle bekliyorum ve MHP’nin de bu hamleye destek vermesini istiyorum. Hatta bana göre MHP, bu konuda öncü rolü oynamalıdır. Zira bu düzenlemenin din ve vicdan özgürlüğü ile hiçbir alakası yoktur ve bu tür düzenlemelere seyirci kalındıkça kamuoyunda “MHP, AKP’nin siyasi payandası pozisyonundadır. AKP’nin başı ne zaman sıkışsa hemen MHP devreye girmektedir…” şeklinde bir algı oluşmaktadır. MHP, topluma sunacağı ciddi projelerle kamuoyunda oluşan bu algıyı mutlaka üzerinden atmak zorundadır. Aksi halde, 2015 genel seçimleri için MHP’nin sıkıntıya gireceğini tahmin etmek için siyasi deha olmaya hiç gerek yoktur.

Başörtüsü Neden İlkokullara Kadar Girdi?

Başörtüsünün, bugün üniversiteler ile kamu kurum ve kuruluşlarından sonra ilkokullara kadar girmesinin bir sebebi mevcut iktidarın siyasi rant arayışları ise de bence bu konudaki en önemli faktör, Türkiye’deki dini otoritenin, mesela Diyanet İşleri Başkanlığı’nın takınmış olduğu tavırdır. Bilindiği gibi; Türkiye’nin kabul ettiği laiklik ilkesi, genel anlamıyla dinin kontrol altında tutulmasını gerektirmektedir. Devlet, bu kontrol görevini Diyanet İşleri Başkanlığı vasıtasıyla yapmaktadır. Bu konu, 1982 Anayasası’nın 136. maddesinde şöyle düzenlenmiştir: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Halen yürürlükte olan 22.06.1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu’nda ise bu görevler “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.” şeklinde sınırlandırılmıştır.

Türkiye’de laiklik ilkesi etrafında yaşanan sorunlar, daha doğrusu “başörtüsü” örneğinde olduğu gibi sorun haline getirilen uygulamalar, genelde yukarıdaki düzenlemelere uyulmaması ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yukarıdaki görev ve yetki sınırlarını şu veya bu şekilde aşmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasasının 2. maddesinde nitelikleri, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” şeklinde belirtilen bir ülkede, halen “Fetva” adı altından bazı kararlar vermeye devam etmektedir ki; bu kararların bir çoğu, özellikle dindar vatandaşlarımızın hayatını yakından etkilemekte, ibadet ve ahlak sınırını aşarak onların içtimaî, siyasî, ticarî, iktisadî ve hukukî ilişkilerine şekil vermekte ve bu tür davranışlarında ölçü olarak kabul edilmektedir. Ne yazık ki; bazı siyasî partiler de bu konuyu kendi lehlerine siyasi rant elde etmek maksadıyla sonuna kadar istismar etmeye devam etmektedir.

Başörtüsünün, bugün ilkokullara kadar girmesinin önemli bir sebebi de genelde Dini Otorite’nin, özelde ise Diyanet’in takınmış olduğu tavır ve “Fetva” adı altında yapmış olduğu dini yorumlardır. Bunlara ilave olarak; Diyanet, yapmış olduğu yayınlarla, haddini aşarak mevcut iktidarları etkileme ve onların izleyeceği politikalara müdahale etme gayretkeşliği içindedir. Son birkaç yazıdır üzerinde durduğumuz ve akademisyenlere hazırlatılan ve 1996 yılında yapılan “Milli Eğitim Şurası” na da sunularak tartışma konusu yapılan “Türk Eğitim Sistemi-Alternatif Perspektif” isimli rapor kitap da bu maksatla hazırlanmıştır.

Bahse konu kitapta bulunan şu satırlar bu bakımdan son derece önemledir: “Milli Kültürümüzün hangi alanı dinden bağımsızdır?..Dinî olan motifleri millî kültürden çekip çıkardığınız zaman geriye bir şey kalmaz. Bu da, dinden bağımsız bir millî kültür olamayacağını gösterir. Kısaca, din eğitimi aynı zamanda Millî Eğitimin temel esaslarında zikredilen ‘ahlâkî, insanî, manevî ve millî’ değerlerin aktarılmasını ve öğrenciye benimsetilmesini ifade eden, hayatî bir eğitim-öğretim konusudur…”(1).

Diyanet Bulûğ Yaşını 9’a İndirdi Netice Böyle Oldu!

Hükümet, neden başörtüsünü ilkokulların 5. sınıfına kadar sokma gereği duydu? Öyle ya; ilkokul 5. sınıfta bulunan kız çocukları en fazla 10-11 yaşlarındadır ve bunlar, en azından yasalarımıza göre sabi-sübyan sayılırlar. 18 yaşına gelinceye kadar da bu durumlarını muhafaza ederler. “Temyiz” yetenekleri tam olarak oluşmadığından belli bir yaşa kadar yaptıklarından sorumsuz olup, belli yaşa kadar da yasalar karşısında özel hükümlere tabi tutulurlar. Gelin görün ki; dini bakımdan bu çocukların durumu farklılıklar arz eder. Mesela ülkemizde dini otoriteyi temsil eden Diyanet, ergenlik ve bulûğ yaşını oldukça aşağıya çekmekte ve erkek olsun, kız olsun bu çocuklara çok daha erken yaşlarda sorumluluklar yüklemekte, dini hükümlerle ve mesela başörtüsü konusunda onları çok daha erken yaşlarda sorumlu olarak mütalaa etmektedir.

30 Nisan 2012 tarihinde yayınlanan “Ulema sübyancılığı teşvik mi ediyor?” başlıklı yazımızda da dile getirdiğimiz üzere(2)bir Diyanet yayınında şöyle denilmektedir:

“Sözlükte ‘ulaşmak, yetişmek, iş gayesine varmak gibi’ anlamlara gelen bulûğ, fıkıh terimi olarak, bir kimsenin çocukluk dönemini bitirip, ergenlik çağına ulaşması demektir. Bulûğ çağına ulaşan kimseye bâliğ denir. Ergenlik yaşı çocuğun vücut yapısına ve iklim şartlarına göre değişebilir. İslâm hukukçularınca bulûğ çağının alt sınırı, erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir. Bu yaşa ulaştıktan sonra erkeğin ihtilam olması, baba olabilme devresine girmesi; kızın da adet görmesi, gebe kalabilme çağına ulaşması fiilî olarak bâliğ olmalarıdır. Ancak erkek ve kızlar 15 yaşlarına ulaştıklarında, kendilerinde bu erginlik alametleri görülmese de bâliğ olduklarına hükmedilir…(3) Ayrıca eğer nesep veya evlilik sebebiyle ‘mahremlik’ söz konusu değilse buluğa erince erkek çocuğu kadına, kız çocuğu da erkeğe karşı ‘namahrem’ olur. Yani aralarında evlilik caiz olur. Kadının erkek çocuğu ile erkeğin de kız çocuğu ile tek başına bir yerde kalmaları dinen caiz olmaz.”(4).

09.04.2012 tarihinde yayınlanan ve o tarihten bu yana yaklaşık 11.000 kişi tarafından okunan ve 800 civarında kişi tarafından beğenilerek birçok sitede alıntı yapılmak suretiyle yayınlanan “Diyanet’ten ensesti özendirebilecek fetva: Evlatlıkla evlenmek caizdir!” başlıklı yazımızda(5) ayrıntılı olarak ele aldığımız üzere; Diyanet’in konuya ilişkin yayınları ve görüşleri bunlarla da sınırlı değildir elbette. Diyanet yayını olan bir Kur’an mealinde Ahzâb Sûresi’nin 4. ve 5. âyetlerinin meâli şöyle verilmiştir;

“…ve evlâtlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir. Onları (evlât edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, bu takdirde onları din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimseler olarak kabul edin. Yanılarak yaptıklarınızda size vebal yok; fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”(6).

Halen Diyanet’in üst kadrolarından birisini işgal etmekte olan Doç. Dr. İsmail Karagöz ise aynı zamanda Diyanet yayını olan kitabında, Diyanet tarafından yukarıdaki şekilde tercüme edilen ayetlerden hareketle şöyle diyor:

“Evlâtlıkların öz çocuklar gibi olmadığının anlamı, onların mirasçı yapılamayacağı ve nikâhlarının helâl olduğudur…”(7).

Farklı kişilerce kaleme alınan ve birbirinden bağımsız kaynaklarda da olsa ortaya koyduğu bu görüşlerden sonra denilebilir ki; Diyanet, evlatlık da olsalar kızlar eğer adet görüyorlarsa 9 yaşından, erkekler ise ihtilam oluyorlarsa 12 yaşından sonra bulûğa ermiş sayılırlar. Adet ve ihtilam söz konusu olmasa bile bu çocuklar 15 yaşından sonra artık ergen kabul edilirler. 9 yaşını doldurmuş ve adet görmeye başlamış bir kız çocuğu ile 12 yaşını doldurmuş ve ihtilam olan bir erkek çocuğu artık ergin insan kabul edilirler. Bunlar, hem birbirleriyle hem de yaşça kendilerinden büyük olanlarla evlenebilecekleri gibi, başörtüsü konusundaki hüküm de dahil olmak üzere İslam’ın diğer bütün hükümleriyle sorumlu olurlar!

Özetle (ve özellikle anlamayanlar için siyah puntolarla ve altını kalın çizgilerle bir kez daha tekrarlayalım ki); bu ülkede en yetkili dini otorite olan Diyanet demek istiyor ki; “Kız çocukları 9 yaşında bulûğa ererler, böyle olunca da İslam’ın diğer hükümleriyle birlikte başörtüsü konusundaki hükmün de muhatabı olurlar…” E böyle olunca da “Bazı sorunların çözümünü ulemaya bırakmak gerekir” diyerek bu tür fetvalara teşne gözüken ve bu tür dini açıklamaları kendisine ganimet bilen siyasi iktidar “İmam gök gürültüsü yaparsa cemaat dolu yağdırır” hesabı “madem öyle, gel böyle” diyerek işte bu tür saçmalıkların altına imza atar!

Bütün bu bilgilerden sonra sözün burasında, başörtüsünün ilkokullara kadar uzanması sebebiyle birilerini dövmek için elleri kaşınanlar varsa onlara bir tavsiyem olacak: Lütfen sizler de Nasrettin Hoca gibi yapın; bahçeyi tarumar eden buzağıları dövmek yerine, gidin ahırdaki öküzleri dövün! Çünkü buzağılara bahçeyi harap etme fikrini verenler ahırdaki öküzlerdir…
___________
1-Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ve arkadaşları, Türk Eğitim Sistemi-Alternatif Perspektif, s.125-127, TDV Yayınları, Ankara, 1996,
2-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi53487-Ulema_subyanciligi_tesvik_mi_ediyor.html,
3-http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/DiniBilgilerDetay.aspx?ID=66,
4-Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ, Sorumluluk ve Sorunları Açısından Aile ve Gençlik, s.46, TDV. Yayınları, 4. Baskı, Ankara, 2007.
5- ,
6-Prof. Dr. Ali Özek ve arkadaşları, Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, s. 417, TDV. Yayınları, Ankara, 1993.
7-Doç.Dr. İsmail Karagöz, age, 47.

"De facto" bir yöntemle, yani "oldu da bitti maşallah" yöntemiyle ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle başörtüsünün ilkokullara girmesinin yolu açıldı. Şahsen bu değişikliği ülkemiz ve milletimiz açısından hayra alamet görmüyorum. Bu, tamamıyla mevcut siyasi iktidarın "Dindar ve kindar bir nesil yetiştirme" projesinin devamı olup, iktidarın 2015 Genel Seçimleri için girişmiş olduğu siyasi rant devşirme gayretlerinin tezahürüdür. Ben şimdilik iyi niyetliyim ve hadiseye böyle bakıyorum. Aksini düşünmek bile istemiyorum. - osmanli kole sirp devsirme

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir