NECDET BULUZ
Suriye sınırından Kobani’deki IŞİD şiddetinden kaçarak ülkemize gelen sığınmacı sayısının birkaç gün içinde 100 bini aştığı bildiriliyor. IŞİD’ın zulmünden kaçan Suriyeli Kürtlerin gelişi halen devam ediyor. Bunun bu sayı ile de sınırlı kalmayacağını sanıyoruz.
Sığınmacı sayısı göreceksiniz daha da artacaktır. Çünkü Amerikan öncülüğünde bu örgüte karşı başlatılacak olan tep yekün hava saldırısı sonrası, kaçanların ve sınıra doğru gelenlerin sayısı da aynı tempoda fazlalaşacaktır.
Şimdi şu tabloya bakalım:
Böylesine bir sığınmacı dalgasının geleceği biliniyordu. Dikkat edilecek olursa günlerce biz de konu ile ilgili yazdığımız yazılarda buna değindik. Bunun böyle olacağı tahmin edilirken, Hükümet olanların bu gelenler için bir planı ve hazırlığı yok muydu? Olmadığını da yaşanan kargaşadan anlıyoruz.
Zaten ilk günde sınırın açılmaması, ardından bir gün sonra sınırın açılması ve sığınmacıların gelmesinin sağlanması böyle bir planın ve hazırlığın olmadığını da çok açık biçimde gösteriyor.
Bize ulaşan bilgilere göre sınırı geçip Türkiye’ye girenlerin hemen hemen yarısını kaydı yapılamamış. Bu, çok önemsenmesi gereken bir konudur. Çünkü gelenlerin önemli bir bölümünün izinsiz olarak büyük kentlere doğru yola çıkması ve dağılması gelecek için çok daha sıkıntılara neden olabilecektir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey olmaz, buna izin de verilmez.
Biz, öncelikle insani yönden gelenlere kucak açmak durumunda olduğumuzun bilincindeyiz. Böylesine dalga dalga gelen bir sığınmacı akınında dış dünyanın, BM’nin ve insani yardım kuruluşlarının da daha önceden harekete geçirilmesi gerekirdi. En azından sınır bölgesinde “tampon bölge” oluşturulup, gelen sığınmacıların bu bölgedeki kamplarda barınmaları sağlanabilirdi.
Dikkat edin, dış dünya kılını kıpırdatmıyor. BM, güvenli, tampon bölgeye “hayır” diyor. Bizi, kaderimizle baş başa bırakmışlar. Bu işe bile şüphe ile bakıyoruz.
Dış dünyanın, Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü, huzurunu bozmak ve ekonomisini çökertmek için adeta elele verdiği görüşümüzün güç kazanmakta olduğunu da altını çizerek vurgulayalım.
İşin ilginç yanı, bağrımıza bastığımız bu insanlar kendilerini toparladıklarında iş isteyecekler. Kayıtsız ve ruhsatsız çalışmaya başlayacaklar. Dünyanın hiçbir ülkesinde kayıtsız ve ruhsatsız olanlara iş verilmez. Biz, ucuz işgücü düşüncesi ile bunlara iş vermeye kalkışacağız. Daha önce gelen sığınmacılarda bu konuda yaşanan sıkıntıları unutmadık.
En son gelen haberlerde Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’ne gelen sığınmacıların “Yakınlarımızın yanına gidiyoruz” diyerek buldukları ilk araçlarla İstanbul, Ankara, Mersin ve Adana’ya akın etmeye başladıkları yönünde. Zaten bu illerde sığınmacı rahatsızlığı yaşanıyor. Yeni gelenlerle bu sıkıntıların daha da artması kaçınılmaz olacak.
Suruç Belediyesi Başkanvekili Mustafa Demirtaş ise gidenlere yönelik herhangi bir resmi işlem yapılmadığını belirterek, “Gelenlerden diğer illere gitmek isteyenlerin herhangi bir izin almasına gerek duyulmuyor. Herhangi bir kayıt da tutulmadığı için isteyen istediği yere gidiyor” diyor.
Devlet, sığınmacıların kayıtlarını tutmaz mı? Kayıtı olmayanların kampların dışına çıkması önlenemez mi? Bunun böyle olacağı bilinirken, beklenirken bu kadar hazırlıksız, bu kadar acemice iş yapılır mı? Kimin eli kimin cebinde belli değil. Gelenlerin kaç kişi olduğu, nereye gittiği bilinmiyor. Kargaşa halen bütün hızı ile sürüyor. Açık söyleyelim, biz bu işin sonunu iyi görmüyoruz.
Suriye sınırı boyunca tampon bölgeyi gerekli ve olmazsa olmaz görüyoruz. Bugüne kadar ülkemize gelen sığınmacıların da BM şemsiyesi altında bu kamplara barınmalarının sağlanması gerektiği görüşünü savunuyoruz. Eğer, Türkiye’nin gücü ve becerisi varsa, BM’de bu tezini kabul ettirmeli ve bu işe de daha fazla zaman kaybedilmeden başlanılmalıdır.
Bugün, sığınmacılar konusunda çok sorumsuzca ve tehlikeli adımlar atılıyor. Bunların sıkıntılarını geçen zaman içinde her alanda göreceğiz ve yaşayacağız.
Gelenlerin yanı sıra, bundan sonra gelebilecekleri de hesaplamak ve göz önünde bulundurmak durumundayız. Bu yükü, Türkiye kaldıramaz.
İçeride başlayabilecek huzursuzluğun boyutlarının büyümesinin nasıl bir patlamaya hazır bomba olabileceğini de görmek durumundayız.
Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda, en sağlıklı yolun tampon bölge ve BM gözetiminde sığınma kamplarının olduğunu görürüz. Dünyanın her tarafında bu işler böyle çözülüyor ve yürütülüyor. Biz, son derece önemsediğimiz ve ülkemiz için tehlikeli gördüğümüz bu konuyu bizi yönetenleri yeniden uyarmak ve önlem almalarını sağlamak amacı ile dikkatleri bu yöne çekmeyi kendimiz için bir görev sayıyoruz.
e.mail: [email protected]
Bir yanıt yazın