Şeriatçı, ümmetçidir.
Yeryüzündeki tüm Müslümanların birliğinden yanadır…
Millete, milliyete, milliyetçilere, ulus devlete karşıdır…
Vatanı yoktur…
Vatan bir toprak parçasıdır onun için… Alınıp satılan bir metadır.
Bu nedenle, Siyasal İslamcı, gözünü kırpmadan ülkesinin ağaçlarını keser, zümrüt ormanlarını, derelerini altın ve maden arayıcılarına, HES patronlarına satar, yağmalar…
Gözünü kırpmadan ülkesinin doğusunu, güneydoğusunu, adalarını düşmana teslim eder…
Çünkü o, Kurtuluş Savaşında da halkının yanında değil, emperyalizmin saflarında savaşmıştı ve milletine ihanet etmişti…
Bu şeriatçı anlayış, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır… Şeriatçının kitabında emperyalizmle mücadele yazmaz.
Onun kitabında ortaklık yazar, işbirlikçilik yazar, yandaşlık yazar…
Siz hiç siyasal İslamcı bir terör örgütünün İsrail’e ya da Amerika’ya saldırdığını gördünüz mü? Kafa keser, boğaz keser, adamları kurşuna dizer, ama sadece kendi dindaşını, kendi halkını katleder… Ayıp olmasın diye bazen, çok ender olarak, arada bir, iki üç söz söyler, bir iki küçük eylem gerçekleştirir, o kadar…
Şeriatçı, tüm yaşantısını dini yasalar ve kurallar üzerine oturtmuştur.
Dincidir… Din alır, din satar…
Din onun geçim kaynağıdır, mevki – makam aracıdır…
Halkı Allah ile aldatır…
Akıl, mantık onun semtine uğramaz…
Her zaman değişime, yeniliğe karşıdır… Uygarlığa, bilime, eşitliğe, kadına, kadın haklarına karşıdır…
Kafa keser, kol keser, kadınları taşlayarak öldürür ve asla mollaların emrinden dışarı çıkmaz…
Şeyhi, şıhı, imamı, lideri ne derse onu yapar…
Sorgulamaz…
Tartışmaz…
Tartmaz.
Doğru mu, yanlış mı, haklı mı, haksız mı, ölçüp biçmez…
Zaten ölçecek, biçecek o kafa, o beyin de yoktur onda…
Çünkü kulluk ve biat kültürü ile yetişmiştir…
Özgür vatandaşa ve vatandaşlığa karşıdır. Kulluk, kölelik düzeninden yanadır…
Liboşa gelince…
O, özgürlükten, eşitlikten yana gibi görünür… Ama sözüm ona, özgürlük adına(!!!) özgürlüğü paspas gibi çiğneyen siyasal İslamcılara, bayrağımızı parçalayan PKK gibi etnik terör örgütlerine asla ses çıkarmaz…
Çünkü şeriatçılar gibi onun da vatanı yoktur…
O da vatansızdır.
Bir çift kadın memesine vatanını satar… Gözden çıkarır…
Şeriatçı ümmetçidir, liboş küreselcidir…
Yani uluslararası sermayeden yanadır… Ama her ikisi de sömürenden yanadır…
ABD’den, AB’den yanadır…
Sorosçudur… CIA, MOSSAD hizmetkârıdır…
O da millete, milliyete, milliyetçilere, ulus devlete karşıdır…
O da şeriatçılar gibi Türk’e, Türklüğe, Atatürk’e düşmandır. Bir kez olsun ağzından “Türk’üm” sözünü duymamışsınızdır, duyamazsınız…
Ama göğsünü gere gere “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Kürt’üz” der…
Ve küresel emperyalizmi savunur…
Küresel emperyalizmin geri kalmış ülkeleri kurtaracağını, onlara medeniyet getireceğini söyler…
BİLİNMESİ GEREKEN GERÇEK, ÇAĞIMIZIN GERÇEĞİ ŞUDUR:
Dünyamız sömürenler ve sömürülenler olmak üzere, Atatürk’ün deyişi ile “mazlum milletler” olmak üzere iki kampa bölünmüştür. Milletler ancak ülkelerinden emperyalizmi milli devrimlerle kovarak kurtuluşa kavuşabilirler.
Çağımız, emperyalizme karşı milli kurtuluş savaşları çağıdır ve Kurtuluşun yolu emperyalizme karşı mücadeleden, vatan savunmasından geçer.
Buna göre önümüzde iki seçenek vardır:
Ya emperyalizmden yana olacaksın, ya emperyalizme karşı dişe diş mücadele verip, vatan savunması yapacaksın…
Ya mazlum milletlerden, dünyanın ezilen sömürülen ülkelerinden yana olacaksın ya da Küresel emperyalizmden yana…
Bunun dışında ben “Sosyal demokratım, ben solcuyum, ülkem için çalışıyorum” sahtekârlığı ile kimse kimseyi kandıramaz…
ABD’nin ve AB’nin, yani “Atlantik Sistemi”nin yanında saf tutarak, asla ne solcu ne de Atatürkçü olunur…
Zamanımızın devrimci gerçeği, “VATAN SAVUNMASI” temelinde şekillenmektedir.
Vatan savunmasından kaçanlar, ülke topraklarını bir avuç teröriste peşkeş çekenler, istedikleri kadar “Ben solcuyum, ben devrimciyim, ben sosyal demokratım” diye bağırsın, ihanetlerini parlak sözlerle kapatamazlar. Gizleyemeyezler…
Zaten zamanla maskeleri düşecek, gerçek yüzleri ortaya çıkacaktır… Bunu yaşayarak göreceğiz…
Az kaldı…
Bir yanıt yazın