MOSKOVA – KAZAN HATTI

Moskova – Kazan Hattı

Tataristan’ın başkenti Kazan’da düzenlenen kongre vesilesiyle on günümü Moskova ve Kazan’da geçirdim. Rusya’nın etnik ve demografik özellikleriyle sosyo-ekonomik yönelimleri elbette istatistiksel kaynaklarda yer almaktadır. Bununla birlikte sosyal bilimci olarak gözlemlerim benim temel kanaatlerimi altüst etmiştir. Putin’in Rusyası, öncelikle Sovyetler Birliği’nin kansız dağılmasının mimarı Gorbaçov’a, bir dereceye kadar da Rusya Federasyonu’nu sonuna kadar ayakta tutmaya çalışan Yeltsin’e tepki niteliğindedir. Bunun elbette sosyo-ekonomik boyutları bulunmaktadır.

Baltık Denizi kıyısındaki Kaliningrad’dan Japon Denizi sahildarı Vladivostok’a ülkenin demir ağlarla örüldüğünü Moskova tren istasyonlarından izleyebilirsiniz. Bütün ikazlara rağmen Moskova’dan Kazan’a C sınıfında 13 saat süren seyahatimiz, bu ülkeyi farklı yönleriyle tanımada büyük fırsat verdi. Günlerce süren Moskova-Vladivostok tren seferini de ilk fırsatta gerçekleştirmeyi kafaya koyduk.

Ülkenin diğer bölgelerine uzanan demiryolları gibi Moskova metrosu da kapladığı yer üstü ve yer altı hatlarıyla dünyada önde gelenlerden. Marmaray’daki en uzun yürüyen merdivenin birkaç katı büyüklüğündeki basamaklara adım atınca bazı yolcuların kitap sayfalarını çevirmeye başlaması, Rus halkının okuma kültürü açısından diğer batılılardan geri kalmadığını gösteriyor. Kompartımanlar boşalınca yürüyen merdivenler önünde insanlar derhal iki sıra halinde kuyruk oluşturarak ağır ağır sırasını bekliyor. Birçokları da sıraya girmeden sağdan soldan “kaynak” yapıyorlar. Bu kaynakçıların genellikle Orta Asya veya Kafkasya kökenliler olduğunu her seferinde üzülerek müşâhede ettim. Sırasını beklemeyen bu yığınlara karşın Ruslar sessizce kuyruklarını muhafaza ediyor. Şehir kültürünü öğrenmek istemeyenlere anlayacağı dille hitap ettiklerini görmedim. Onlarca istasyonda ve diğer kuyruklarda karşılaştığım bu manzaralar, Rus halkı hakkındaki önyargımın değişmesinin başta gelen sebeplerindendir. Halbuki bizim ders kitaplarının “Ulusal Karakter” bahsinde, Almanların disiplini, Türklerin cesareti, Amerikalıların girişimciliği yanında Rusların kabalığından bahsedilir.

850 km civarındaki Moskova-Kazan hattı çevresi, sanayi tesisleriyle dopdolu. Daha önemlisi demiryolunun nakliyedeki yeri. Kimyasal yük veya diğer her türlü hamulenin taşındığı bitmek tükenmek bilmeyen vagonlara, katarlara birkaç dakikada bir rastlamak mümkün. İstasyonlar, gözün görebildiğince hatlar, vagonlar, katarlar… Demiryolunu temiz ve ucuz ulaşım aracı olması yanında, bu ülkenin petrol zengini olduğunu unutmuyoruz.

Yol boyunca değişen kompartıman görevlilerinin nezaketi ve sorumluluk alanlarındaki temizliği muhafaza etmesi çok önemli. Keşke bizim trenlerde de bu temizlik ve düzeni görebilsek.  Yol boyunca köyler, beldeler, şehirler, ormanlar, ormanlar… Yerleşim yerleri civarında ekilmiş veya hasat edilmiş tarla, bahçe yokluğu bu ülke ekonomisinin enerji-madenden başka temeli olmadığının resmi. Bununla beraber birçok gıda ürününün Kafkasya, Başkurdistan menşeli olduğunu öğreniyoruz. Batının yaptırımlarına karşın Putin’in gıda ithalatını durdurması çarşı ve pazarda tedirginliğe sebep olmuş.

Moskova ile Kazan arasında bence en önemli fark çocuk, bebek. Tatil günü dahi Moskova’nın parklarında, yollarında çocukla karşılaşma ihtimali çok az. Halbuki her fırsatta gençleri kucak kucağa. Demek ki erken açan çiçekler gibi bu muhabbet bir türlü meyve vermiyor. Kazan, çocuk bakımından daha zengin. Putin’in bütün teşviklerine karşın ülkede Rus nüfusu azalmaktadır. Federasyonun toplam nüfusu yerinde saysa bile, bunun içindeki Rus olmayanların arttığı dikkate alındığında Rus unsur azalmakta, yaşlanmaktadır.

Metroda, çarşıda, pazarda, devlet dairelerinde, hatta kompartıman görevlileri arasında orta yaş veya üstü erkek görmek çok zor. Halbuki bu yaşlarda kadınları her yerde görebilirsiniz: Tezgâhtardır, memurdur, pazarcıdır vs. Üniversitede ve diğer beyaz yakalı alanlarda orta ve üstü yaş erkek bulunabildiği halde, diğer pozisyonlarda yok olmuşlar. Kadınların ileri yaşlara kadar kişiliğini, iradesini muhafaza ederek ekonominin temel taşı durumunda kalmaları, erkeklerin büyük kısmının ise gençlik dönemlerini tamamlarken genellikle alkolizm batağında yok olmalarını bu tabloda görmek mümkün. Kazan’da muhatap olduğumuz kırk yaş civarındaki birçok erkek, defalarca evlenmiş, boşanmış. Çocuk sahibi olmuşlarsa da kadında bırakılmış. Velhasıl trafikte, eğitim kurumlarında, metrolarda izlenen düzen ve disiplin, aile kurma ve yürütmede sıfırda kalmış.

Kazan Federal Üniversitesi’nde düzenlenen 12. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi’ne Türkiye ve Rusya ile diğer birçok ülkeden katılan akademisyenler, Türk dünyasının tarihi, sosyal, siyasal, ekonomik sorunları ve fırsatları konusunda birçok tebliğler sundular. Kapanış konuşmasında Sinan Ogan’ın tespitleri önemli:

Bize, her fırsatta Rusların sıcak denizlere inme arzusu anlatıldı. Bu gerçek Deli Petro’dan itibaren büyük Rus ideali haline gelmiştir. Stalin II.Dünya Savaşı sonunda boğazlardan üs istedi. Bugün her yıl 2 milyon Rus Antalya’ya tatile, sıcak denizlere girmeye gelmektedir. Böylece Ruslar sıcak denizlere inmiş durumdadır. Ankara bunu ikiye katlamanın çaresini düşünmektedir. Türkiye’nin Türk dünyasını birleştireceği ise Rusların tarihi korkusudur. Halbuki bu kongrede farklı coğrafyalardan birçok Türk bir araya gelmiş, bir bakıma Pantürkizm gerçekleşmiştir.

Halen Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan’ın Rusya dışındaki Türk dünyası ile Moskova yönetimi arasında köprü görevini üstlenmesi, ekonomik, kültürel, dolayısıyla siyasal ilişkilerin daha da ilerletilmesi, her iki tarafın da arzusudur. Türkiye’den bu ülkeye gelerek çeşitli sektörlerde faaliyet gösterenlere Rusya’nın daha fazla kolaylık göstermesi beklenmektedir. Bu meyanda Tatar Türklerinin çeşitli seviyelerdeki aracılık fonksiyonları, halkların birbirini tanıması ve güvenmesi ile tarafların yararına sonuçlar doğuracaktır.

 

Usgam, 14.09.2014
alaeddinyalcinkaya@gmail.com


Yazıları posta kutunda oku