NECDET BULUZ
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, ardından Başbakan Davutoğlu’nun ilk resmi yurt dışı gezilerini yavru vatan KKTC’ne yaptılar. Bu ziyaretleri başlangıç olarak olumlu buluyoruz. En azından yurttaşlarımıza karşı ilgisiz kalmadıklarını, KKTC’nin varlığının önemli olduğunu ve çözüm için var olduklarını ortaya koydular. Yavru vatandaki yöneticilere ve yurttaşlarımıza destek oldular, moral verdiler. KKTC devlet olarak, millet olarak, arkalarında Türkiye devletinin varlığını hissettiler, güç ve moral kazandılar.
Bu tür gezilerin KKTC’nin yanında sorunlarla yaşayan Türk Cumhuriyetleri’ni de kapsayarak yapılması ve genişletilmesi gerekiyor. Geçmişte Demirel ve rahmetli Özal’ın bir ayakları Türk Cumhuriyetleri’ndeydi. Kardeş ülkelerle de çok sıkı ilişkiler kurulmuştu. Sonra kopmalar oldu. Bu ilişkilerin eskisinden daha kuvvetli şekilde sürdürülmesi gerekiyor.
Başbakan Davutoğlu’nun KKTC temaslarında Cumhurbaşkanı Eroğlu ile ortak düzenlediği basın toplantısında Yunanlı mevkidaşı Samaras’a da seslenerek “Haydi birlikte Kıbrıs’ı gezelim. Birlikte önce Güneye gidip çay içelim, sohbet edelim, sonra Kuzeye gidelim” dedi. Dostluk elini uzattı ve çözüm için müzakerelere her koşulda hazır olduklarının da mesajını verdi.
Başlangıç iyi, niyet iyi ama bu iki toplum arasındaki sorunların giderilmesi için yeterli mi? Kesinlikle değil. Çünkü yıllardır süren müzakerelerde Türk tarafı hep olumlu davranmış, dostluk elini uzatmış, barıştan yana olmuş ve adadaki iki toplumun yaşam koşullarının eşit olması yönünde alternatifler üretmiştir.
Sonuç, masadan kalkan, önerileri elinin tersi ile iten hep Rum tarafı olmuştur.
Bugün, Kıbrıs’ta iki toplum arasındaki müzakerelerin önü tıkanmışsa bunun tek nedeni Rum tarafının olumsuzluğu olmuştur. Bunlar, gezmekten, kol kola girmekten, barıştan, huzurdan ve karşılıklı çay içmekten anlamıyorlar. Anlamış olsalardı yıllardır iki toplum arasındaki sorunlar kronik hale gelmez, bugünlere de sarkmazdı.
Ha, diyeceksiniz ki “Peki ne yapalım, savaş mı yapalım?” Hayır, biz hiçbir zamandan silahtan, şiddetten, savaştan yana değiliz. Karşınızdakinin anlayacağı dilden konuşacaksınız. Çözüm yollarının da bir plan çerçevesinde ortaya konulması gerekiyor.
Bugüne kadar iki toplum arasındaki görüşmelerde bir çözüm olmamış, müzakerelerin önü tıkanmışsa bunun nedenleri vardır. Asıl olan bu nedenleri ortadan kaldırmak, yeni müzakere koşulları üretmek, bunları da açık biçimde ortaya koyabilmektir.
Dikkat edilecek olursa, politikacılar hep çözümden, barıştan, iki toplumun huzur içinde yaşaması gerektiğinden söz ediyorlar ama çözüm için somut önerileri ortaya koymuyorlar. Koydukları önerilerden de sonuç alamıyorlar. Çünkü Kıbrıs üzerinde hesapları bulunan üçüncü ülkelerin araya girmesi ve Türk tarafı karşısında durmaları da hiç kuşkusuz bunda etkili oluyor.
Sorunun çözümünde üçüncü ülkeler önemli rol oynuyor. Bu da biliniyor. Diplomasi, bu yolları açmak, Kıbrıs üzerindeki gölgeleri ortadan kaldırma sanatıdır. Bunun yapılması gerekiyor. Bunu yapabilmek için kıvrak diplomasi zekâsı, ekonomik ve siyasi gücün olması kaçınılmazdır.
Yoksa Başbakan Davutoğlu’nun mevkidaşı Samaras’ı çay içmeye davet etmesi ile Güneyde ve Kuzeyde geziler yapılmakla sorunlar çözülmez. Çözüm için Türk tarafınca bugüne kadar sergilenen iyi niyetlerden bir sonuç çıktı mı? Üstelik tam tersi şeylerle karşılaştık.
Müzakere sürecinde her iki toplumun Cumhurbaşkanları Eroğlu ve Anastasidas’in kabul ettiği bir “Çerçeve Anlaşması” bulunuyor. Ankara, bu anlaşmayı destekliyor. Bu anlaşmanın yoluna girmesi için yapılacak çalışmalar ve çabaların meyvelerini verebileceğini düşünüyoruz. Bu nedenle, bu anlaşmaya sahip çıkılmalı, adaya gelecek olan su, bununla ilişkilendirilecek petrol ve doğalgaz, her iki taraftaki ekonomik sıkıntılar eninde sonunda iki toplumun bir anlaşmaya yanaşmasını gerektirecek gelişmeler olarak ele alınıp değerlendirilmelidir. Özellikle gelecek olan su bu gelişmeleri hızlandıracak görüşündeyiz.
Davutoğlu, açıklamasında BM’yi de adres gösteriyor” Önümüzde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu var. O genel kurulda tarafları bir daha bir araya getirin. Gerekirse bir odada günlerce tutun. Ama artık o adaya barış, Doğu Akdeniz’e huzur ve istikrar gelsin” diyor ama bu tür girişimlerden de bugüne kadar bir sonuç çıkmadı.
Demek ki yeni alternatifler ortaya koyma zamanıdır.
Özetleyecek olursak, Kıbrıs sorunu çözebilecek olan Türkiye’nin girişimleri olacaktır. Eğer Türkiye, bölgede gerçek anlamda bir güç ise, üçüncü ülkeler üzerinde etkinliği varsa ve bunları konuşturabilirse, ada üzerindeki kara bulutları dağıtabilir.
Burada Kıbrıs Rum tarafının bir AB üyesi olduğunu da gözlerden uzak tutmayalım. Adadaki çözümsüzlükte AB’nin oynadığı rolü küçümsersek daha da çok yanlışlara kapılmış oluruz.
Yoksa sürekli olarak barıştan, çay içmekten, karşılıklı ziyaretlerden söz etmekle Kıbrıs sorunu çözülemez. Rumların tutumu bellidir. Amerika, Rusya ve Batı’nın Kıbrıs üzerindeki görüşleri bellidir. Önemli olan bu tutum ve görüşlerin değiştirilmesinde etkin rol oynayabilmektir. Bu rolü oynayabilecek ülke Türkiye’dir. Bu sağlanamadığı sürece havanda su dövmeye devam edilecektir.
e.mail: necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com
Bir yanıt yazın