Yeni Türkiye…
Yeni CHP…
Yeni köşk…
Yeni Cumhurbaşkanı…
Yeni başbakan…
Yeni… Yeni…
Yenileşiyoruz…
Bir “Yenidir” gidiyor…
“YENİ” ile yatıyor, “YENİ” ile kalkıyoruz.
İktidarla muhalefet birbiriyle “Yenileşme” yarışı yapıyor… Bakalım kim kimi geçecek, kim kazanacak?
Ama bu yenileşme çabasında her ikisinin de düşmanı aynı, ortak… Nedir bu ortak düşman?
Bilim…
Uygarlık…
Laiklik…
Ulus devlet, ulusal, üniter devlet…
Atatürk ve Cumhuriyet…
DERSİMLİ KEMAL DİYOR Kİ:
“Bizi hâlâ 1930’ların CHP’si gibi görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Yeni şeyler söylüyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz…”
DERSİMLİ Kemal’e sormak gerekir? “Peki, arkadaş, neden bu kadar çok nefret ediyorsun 1930’ların Türkiye’sinden ve o dönemin lideri Atatürk’ten? Ne kötülüğünü gördün bu yüce adamın?
1930’ların Türkiye’sinde başın dik, yüzün ak, onurunla yaşıyordun. Büyük devletlerin uydusu olmaktan kurtulmuştun. Devlet adamları ayağına geliyordu…
Kimse, bugün olduğu gibi, devlet adamlarımızla dalga geçmiyordu…
Sözün dinleniyordu. Kimsenin “Kurşun askeri”, kölesi değildin…
Milli sanayini kurmaya başlamıştın… Dışarıya mal ihraç ediyordun… Dolar hemen hemen Türk lirasına eşitti… Bazı sanayi ürünlerinde dünyada 2. – 3. sıralardaydın…
Yoksa siz, ülke parçalamayı, vatan toprağı satmayı, bebek katilleri ile kapı arkalarında görüşmeyi “DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLEŞME” mi sanıyorsunuz?
Evet, dünya değişiyor. Ama taa Atatürk’ten bu yana değişmeyen bir şey var: Emperyalizm ve onun kuklaları yerli hainler…
Emperyalizm var olduğu sürece antiemperyalist kurtuluş savaşları da devam edecektir… 1930’ların CHP’sinin milli niteliği de değişmeyecektir.
Millici olmayan bir CHP, Atatürk’ün partisi olmaktan çıkmıştır. Emperyalizmin emir erliğine soyunup, partisindeki millicileri tasfiye ederek, yerine şeriatçı, işbirlikçi siyasal İslamcıları alan bir kimse yeni şeylerden değil, eski şeylerden söz edebilir ancak… Yeniçağa değil, Ortaçağ’a açılır…
Çünkü Ortaçağ’da Demokrasi ve özgürlüğün D’si yoktu…
Demokrasi ve özgürlük kavramları 1789 Fransız İhtilalinden sonra girdi toplumların yaşantısına…
Ve ülkemizde Atatürk’ün “Aydınlanma Devrimi”nden sonra…
Yoldaşın, yandaşın AKP iktidarı ile birlikte bir “YENİLEŞME” masalıdır tutturdun, gidiyorsun… Bir “demokrasi ve özgürlük hikâyesi” tutturdun gidiyorsun…
Bu yol ne CHP’yi, ne milleti kurtarır Dersimli Kemal Bey…
Yenileşmek mi istiyorsun, ülkene demokrasi ve özgürlük mü getirmek istiyorsun, o zaman partine dincileri, liboşları, PKK’lıları doldurmayı bırakıp, bakışlarını ve yönünü Latin Amerika’daki, Asya’daki, Afrika’daki, Kübadaki, Venezüla’daki devrimlere çevireceksin… Dünyadaki antiemperyalist mücadeleye katılacaksın…
Chavez’leri, Fidel Castro’ları, Mustafa Kemal’leri örnek alacaksın…
Durmadan papağan gibi, “Yeni Türkiye, Yeni Türkiye” diye tekrarlayan AKP’ye de bir çift sözümüz var:
Arabistan’a çevirdiniz sokaklarımızı, caddelerimizi, mahallelerimizi, köylerimizi, kentlerimizi… Hastalarımız, tıp kurumlarını bırakıp, Cinci hocalara gitmeye başladılar…
Din, ticaret metaı oldu…
Geçim kaynağı oldu…
Her yer sarıklı, cübbeli, saçlı sakallı yaratıklarla doldu…
Kara çarşaflar içerisinde kadınların sadece iki gözü parlıyor… Onu bile göstermeyip yüzlerini peçelerle kapatanlar var…
Ne “Yenisi be…” Ne “Yeni Türkiye’si…”
Sınırlarımız YOLGEÇEN HANI oldu…
Bir taraftan IŞİD’liler giriyor, bir taraftan ÖSO’lular…
Bir taraftan Amerikalılar giriyor, bir taraftan PKK’lı militanlar…
Kürt okullarını da açmaya başladılar. PKK’lılar bir taraftan okullarımızı yakıyor, bir taraftan kendi yaptırdıkları okullara Kürtçe tabelalar asıyorlar…
Şimdilik üç okulda var Kürtçe tabela…
Beğenmediğiniz Atatürk döneminde görüyor muyduk böyle bir uygulama?
Ne “Yenisi be…” Ne “Yeni Türkiye’si…”
Çocuk mu kandırıyorsunuz siz?
Bir yanıt yazın