Memurların gereğinden hayli fazla oluşu ve aldıkları yüksek maaşların vatandaşın sırtına yüklediği ağır vergiler nedeni ile ülkemizdeki pahalılık büyük boyutlardadır. Memur olamayan kesim gerçekten de ezilmektedir. Ülkemiz nüfusunun yüzde yirmisini oluşturan memurlar, ülke gelirinin yüzde seksenine el koymuş durumdadır.
Vardiya sisteminin kaldırılmış olması nedeni ile yüksek maaşlı memurlara ödenen fazla mesailer ise vatandaşın sırtındaki bir başka kamburdur. Binlerce memura rağmen 2013 yılında Maliyenin kasasından çıkan 57 milyon TL, maaşları zaten yüksek olan memurların cebine ilave edilmiştir. Bu paranın dul kadınlarımıza, yoksul ailelere, sosyal yardım alan kişilere, engelli kardeşlerimize maaş artışı olarak verilmesi çok daha iyi olacaktır, verilmelidir de… Zira ayda 5 bin TL’nin üstünde maaş alan bir memura 5 bin TL daha fazla mesai verileceğine, bu para ile ayda 600 TL sosyal yardım alan bir kişiye veya aileye veya da engelliye, 600 TL daha verilmesi daha doğru ve daha hakçadır.
***
Elektrik Dairesinin uygulaması ise bir başka çirkinlik. Kendisi zamanında tüketiciyi kontrol etmediği için, ev kiralayan herkesten bin 200-bin 500 TL arası depozit istemekte. Gerekçesi de elektrik parasını ödemeden kaçan tüketiciye karşı önlem almakmış. KIB-TEK’in yüzlerce memuru var ama kimin aylarca elektrik parası ödemediğini bir türlü zamanında saptayamıyor nedense. Öğrencilerimizin bu depoziti vermekte güçlük çektiğini yazmama gerek yok.
KIB-TEK “Tekel” olmanın avantajını kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Tüketiciye “Ya depozit verirsin, ya da ben sana elektrik vermem” diyor açıkça. Bunlar beceriksiz yönetim”lerin halkı hiçe sayan uygulamalarıdır maalesef. Halka “patron benim, ben ne istersem, ne dersem onu yapmak zorundasın” demek çok yanlış bir stratejidir. Bu kafayla giderse Kıb-Tek’in iş özelleştirmeye geldiği vakit, arkasında halkın desteğini bulamayacağı açıktır. Zaten halkın kafasındaki KIB-TEK imajı artık değişmiş durumda. KIB-TEK’in özelleştirmeye karşı çıkmasının halkı düşündüğü için değil, ballı maaşların kesilmemesi, çalışmadan maaş almanın devam etmesi, ayda mesailerle birlikte 20 bin TL’ye varan maaşların kaybedilmemesi için olduğunu da çok iyi bilmektedir.
***
KKTC’de doğan bebeklerin doğum kağıdına “KKTC vatandaşı değildir” diye yazmak ise tam bir ırkçılıktır. Afrika dilinde buna “Apartheid”, Türkçesi ile “Ayrılık” denmektedir ve sadece hastalıklı kafaların ürettiği bir uygulamadır. Beyazların oluşturduğu hükümet tarafından 1948 – 1994 yılları arasında yerli halka uygulanan ırkçı ayrımcılık nedeni ile Güney Afrika Cumhuriyeti yoğun bir ambargo ve yaptırım altında bırakılmıştı.
Ülkemizde çalışma izni ile yaşamını sürdüren bir anne veya babanın kazara çocukları olursa, doğum kağıdına “KKTC vatandaşı değildir” yazdığımızminik yavrulara verdiğimiz herhangi bir hizmet de bulunmamakta. Hasta olsa, bakım istese, ameliyat gerekse, protez takılmasıgerekse veya özel bakımaihtiyaç duysa bizim tüm dairelerimiz ve hükümetimiz sağır bir duvar haline dönüşmekte. Devlet, anne veya babasından her ay 300 ile 500 TL arasında sağlık ve sigorta primi almayı bilir, maaşından peşin peşin vergisini keserek alır ama bu çalışan anne ve babanın çocuğuna on paralık bakım yapmaz. Hele de bu çocuk KKTC’de engelli olarak doğmuşsa, KKTC hükümetinden destek ve hizmet görmek yerine cezalandırılır maalesef.
***
Günümüzde tamamen aynısı olmasa da benzeri ırk ayırımcılığını bizim kendi hükümetimiz ve aramızdan bazıları, Türkiye’den adamıza gelen ve çalışarak ekonomimize katkı koyan kişilere çok aşağılayıcı bir şekilde uygulamakta.İlkokul ve liseye kaydını yaptırmak isteyen ve KKTC vatandaşı olmayan çocuklardan anne veya babasının pasaportunun fotokopisi istenmekte. Eğitim Bakanlığımız kendi kendine aldığı bir kararla polisçilik oynamakta ve öğrenci velisinin pasaportunda çalışma izni mührü yoksa söz konusu öğrenciyi okula almamaktadır. Emekli olduktan sonra ülkemize gelip yerleşerek hayatının sonuna kadar burada maaşını harcayacak kişileri hangi fikirle ve mantıkla taciz etmeyi ve onlara ayrımcılık uygulamayı yürürlüğe koymuşuz gerçekten de anlaşılır gibi değil.
Pasaportunda 17 tane mühür olan saygın bir basın mensubunu, bir başka basın mensubunun şikayeti üzerine vatandaş yapmamak da sadece bize özgü bir uygulama ve beceriksizlik. Kuralları uygulayacağımıza, keyfi ve kişiye özel uygulama yapmaktayız gerçekte…
Artık bu çağ dışı uygulamaları, Apatrheid’i, ırk ayırımcılığını ve ırkçı uygulamaları değiştirmemizin zamanı gelmiştir. Biz bunu kendimiz yapmazsak, birilerinin bize zorla yaptıracağı da kesin.
Dünya bu yönde giderken bizim farklı yönde gitmemiz olanaksız…
Ata ATUN
e-mail: [email protected] veya [email protected]
Facebook: Ata Atun
29 Ağustos 2014
Bir yanıt yazın